Bugün
güncel dini konular adlı dersimizde bir giriş yaptım:
“Diyanet
ve tababet birbirine benzer. Hatta o katar benzer ki birinde cahil olan candan
eder, diğerinde cahil olan dinder eder” dedim. Literatürde tabib-i câhil ile
müftî-yi mâcin birlikte anılır” dedim.
Sonra
da dini sorunlar karşısında nasıl tavır alınması gerektiğini tababet üzerinden
anlatmaya çalıştım. Öyle ya tababet yani tıp alanı, hasta doktor ilişkisi daha
somut ve iyi bilinen bir durumdur. Bunu anlatırsam, bir cümle ile “İşte diyanet
de böyle!” diye konuyu sonuca bağlarım diye düşündüm.
Sonra
bir sağlık sorunu olduğu zaman ne yapmaları gerektiğini sordum.
Bir
öğrenci ile aramızda şöyle bir diyalog geçti:
-Doktora
giderim.
-Güzel.
Buna cevap hiçbir yere gitmem, okuyucuya, üfürükçüye, tükürükçüyü giderim, ya
da internete bakarım demek de olabilirdi.
Sonra
“İlle de gitmek zorunda mısın?” diye sordum ve bizim fukahanın bir esasını
naklettim: Fukaha diyor ki: “Bir kimse tedavi olmasa ve buna sebep ölse,
günahkâr olmaz. Ama haram olan bir nesneyi yemediği için açlıktan ölse günahkar
olur.”
Bir
öğrenci söz aldı. Bir radyodan dinledim dedi ve anlattı. Adamın biri çölde bir
kuyuya düşmüş, kendi kendine delmiş ki: “Allah’ım sen beni görüyor, halimi
biliyorsun. Ben senden başka kimseden yardım istemeyeceğim.”
Ve
de öyle yapmış. Çöl olduğu için kafileler çok nadir geçiyormuş, ama o asla
yukarıdan geçenlere seslenip bir yardım istemiyormuş. Sonunda bir aslan gelmiş
ve elini uzatmış ve adamı çıkartmış. Gayptan bir ses gelmiş ve demiş ki: “Eğer
sen insanlardan yardım isteseydin de onlar seni kurtarsalardı, bu aslan seni
çölde yiyecekti.”
Baktım,
bayağı inanarak anlatıyor.
Hatta
takıldım: “Aslan elini uzatması yerine kuyruğunu sarkıtmış olmasın falan!”
dedim. “Yok, adam böyle anlattı!” dedi.
O
bunu bizim fukahaya reddiye babından anlatıyordu. Yani haram olan nesneyi yemez
ve buna sebep ölürse günahkâr olur diyen anlayışı tevekküle aykırı görüyordu.
Eğer bir şeyi Allah haram kılmış ise, kişinin hayatı ve sağlığı ondan olamazdı.
Varsın yemesin, o ölmezdi ve Allah bir aslan gönderir kuyudaki onu elini
uzattırır ve kurtartırdı.
Bir
başkası da doktora gitmek demek ve ona “Şuram ağrıyor, buram ağrıyor” diye
söylenmek Allah’ı şikayet etmek anlamına gelir. O yüzden gitmemek gerekir
anlamına gelecek şeyler söyledi.
Birisi
de “Mutlaka gitmeli; modern tıbba gitmeli, ona gitmiyorsa koca karı ilaçları
kullanmalı…” dedi. Ben de ekledim: “O da olmadı, üfürükçüye tükürükçüye
gitmeli.”
Bu
da kendince fukahayı yanlışlıyordu ama en azından hasta olan kişinin mutlaka
tedavi olmak için çaba göstermesi gerektiğine inanıyordu.
Fukaha
yaklaşıma gerekçe olarak, tedavinin kesin sonuç vermeyeceğini gösteriyor.
Ayrıca onlar adına şunu da ilave etmek mümkündür: Bütün canlı organizmaların
kendi kendilerini sağaltma/ iyileştirme özellikleri var. Belki bu özelliği de
göz önünde bulundurmuş olabilirler.
Çoğunluk
tabi her zaman olduğu gibi dinlemeyi tercih ediyordu.
Şimdi
baktım da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümü öğrencileri arasında
böyle düşünenler varsa, mektep medrese ile hiç ilgisi olmayan insanlar kim
bilir nasıl bir dindarlık anlayışı içindedirler. Radyolarımız da din adına meğer neler
anlatıyorlarmış.
İslam
akıl dini değildir; el-hak bu doğrudur, ama Müslümanlık akıllıların dinidir.
Aklı
başında olan kimseler yukarıda sözü edilen öğrencilerin temsil ettiği
düşünceleri nasıl sahiplenebilirler.
Nasıl
bir dindarlık anlayışı ki fukahanın benimsediği ve bugün bizim kabulde
zorlandığımız genel yaklaşım bile onu kesmiyor. Kuyunun dibine düşenin
yukarıdan geçenlerden imdat istemesi kişinin tevhid ve tevekkül anlayışına ters
düşüyor. Ve nasıl bir dindarlık anlayışı ki hemen anında bir aslan geliyor ve
ver elini deyip, kuyunun dibindeki adamı çıkarıyor. Üstelik, “aslında sen benim
çöldeki azığım idin ya hadi, bu tevekkül anlayışın ile yırttın hani!” tavrıyla
onu kurtarıyor.
Akıllıların
dini olan İslam, böylesi bir anlayış elinde ne yapsın?
Söz
konusu olan insan mı? Yoksa onun bunun elinde oyuncak olan bir kukla mı?
Bu
insan denilen varlık, hiç risk almaz mı? Tanrı’nın ahlakıyla ahlâklanmaz mı?
Anlamadım
gitti.
Tabi
çok muhabbetli ve ibretli bir ders oldu. Bu türden sakim anlayışlarımızı gözden
geçirdik, tahlil ettik. Eğlenceli de oldu. Ama yine de sonuca vardık. Ve “işte
tababet gibi diyanetin de öyle olması lazım!” dedik.
Dua
ile!
20.11.2013
GARİBCE
Hocam derste olan derste kalsa idi keşke de neyse... Dua ile...
YanıtlaSil