Geçenlerde
İmamoğlu ağabeyin işyerinde alış veriş yaparken bir adam yakınıyor “Köyde
kardeşimin çocukları, ne var ne yok hepsini kadastro gelince kendi üzerlerine
yazdırmışlar.” diyordu.
İmamoğlu
benim hoca hem de fıkıhçı olduğumu söyleyince adam bana döndü ve “Ne yapayım
hocam!” dedi. Ben de “Bu konuda sen yalnız değilsin, Anadolu’da pek çok kişi
aynısını yapmış halde. İstanbul’a gidenler, okuyup memur olanlar nasıl olsa
kendi başlarını kurtarmışlardır diye köyde kalanlar babalarından intikal eden
mülkleri hep kendi üzerilerine yazdırmışlar.” Dedim. Sonra şöyle devam etti
konuşma:
-Eee
ne olacak şimdi!
-Hak
zail olmaz.
-Nasıl
yani!
-Burada
olmazsa orada alırsın.
-Burada
nasıl alacağım.
-Mahkemeye
verirsin.
-Niye
ben verecek ve uğraşacakmışım.
-O
zaman öbür tarafı bekleyeceksin.
-Bak
adalet diye bir şey vardır. Babandan sizlere intikal eden mirasta siz de
köydekiler gibi hak sahibisiniz ve istemeniz halinde mahkeme yoluyla da olsa
alırsınız. Bu adaletin bir gereğidir. Ha bu arada eğer adaletin gereği
hakkınızı burada almak istiyorsanız, zaman aşımına uğramadan dava etmeniz
gerekebilir. Her ne kadar hak zail olmasa da zaman aşımı sebebiyle onu talep
hakkı düşebilir ve siz belli bir süre sonra hakkınızı mahkemede dava
edemezsiniz. Alacak verecek otomatik olarak artık öte tarafa intikal eder. Ama
hiç endişe etmeyin hak zail olmaz.
Bana
kalırsa adaletin yanında bir de ihsan diye bir şey var. O da o
yeğenlerinizi çağırıp “Yeğenlerim, babamdan bana da intikal etmesi gereken
yerleri de duydum ki kendi üzerinize yazdırmışsınız. İnanın bu duruma çok
memnun oldum. Keşki haberim olsaydı da baştan bunu ben söyleseydim ve sizin
bana karşı mahcubiyetinize hiç izin vermeseydim. Yine de müsterih olun. Sizin
bu yaptığınızdan dolayı size karşı en ufak bir muğberliğim yoktur. Helali hoş
olsun. Yavrularınızla birlikte hayrını görün!” deyip erdemli bir tavır
göstermek. Tabii bunun bir erdem olması için içinizden gelerek yapılması lazım.
Bizim Kayserili’nin dükkandan kaptığı pastırma ile kaçan köpeği Alidağı’na
kadar kovalayıp da yetişemeyeceğine artık iyice aklı kesince “Neyse o da
babamın hayrına olsun!” demesi gibi olmasın. Diyeceğini içinden gelerek
demelisin.
İhsan
işte böyle bir şey.
Allah
adaleti emrediyor. Ama ardından hemen “ihsan” buyuruyor.
Allah
adildir, o yüzden hiç kimse hakkının zayi olacağından korkmasın. Ama Allah “Muhsinleri
severim” diyor.
İşte
böyle.
Siz
olsaydınız hangisini yapardınız.
Adalet
mi yoksa Erciyes’e tırmanmak gibi zor da olsa ihsan mı?
“Felaktahame’lakabe
Vema
edrake ma’l-akabe
Fekkü
rakabe[1]"
Neymiş
zor yokuşu tırmanmak!
Boyuna
geçen ilmeği çözmek:
Köleyi
özgürlüğe kavuşturmak,
Borçluyu,
borç boyunduruğunun cenderesinden kurtarmak.
Kardeşinin
üzerinden mahcubiyet ve minnet yükünü indirmek.
İşte
ihsan bu!
Sen
böyle bir boyunduruktan kurtarırsın kulunu da, Allah sevmez mi seni!
Muhabbetimiz
böyle son buldu. Adam dediklerime inandı mı inanmadı mı bilmiyorum. Ama yüzünde
bir tebessüm belirmişti. İstihza sezmedim. Belki de Allah sevgisini elde
etmenin imkanının kendinde olduğunu görmüştü. Neden olmasın!
Dua
ile!
01.11.2013
GARİBCE
[1] فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
(11) وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ (12) فَكُّ رَقَبَةٍ (13) أَوْ إِطْعَامٌ فِي
يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ (14) يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ (15) أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
(16) ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
(17) أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ (18)
[البلد : 11 - 19]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder