Bugün
Cuma!
Çok
bereketli bir gün olarak başladı.
Komşum
adına çok sevindirici bir işle başladım. Malatyalı komşumun kuru kayısılarını arkadaşlara tanıtımda
yardımcı oluyorum.
Sonra
onu elindeki yüklerle (kayısı-ceviz) gideceği yere bıraktım.
Fakülteye
geldim, Salih Tuğ hocayı gördüm. Fal-ı hayır var bizde. Dedim işler inşallah
yolunda.
Hoca
haza delikanlı.
Ben
üşüyorum. Hoca üzerinde ceketle indi arabadan. Odasına girince de çıkardı,
hırkasıyla duruyor. Bina soğuk.
Epey
bir dertleştik.
Bilmeyenler
için söyleyeyim hoca bizim kurucu dekanımız. Daha önce de Yüksek İslam Enstitü
müdürlerinden. Hamidullah’ı Türkiye’ye tanıtan adam. Şu anda bizim alanda yetişmiş
olan her hocanın bir dönemde belki jürisinde bulunmuş yahut bizzat danışmanlığını
yapmış bir büyük ilim ve ahlak adamı. Bunca idareciliğine rağmen onun aleyhinde
bir söz edeni şimdiye dek duymadım.
Ona
el-Mevsûayı Fıkhiyye’yi satmayı denedim. “Biz” dedi “daha güncel şeylerle
uğraşıyoruz!” Sonra aslen Mısırlı olan Yahya Abdurrahman adlı bir Amerikalı profesörün
İslam Bankacılığı Teknikleri ile ilgili hacimlice bir kitabını (The Art of
İslamic Banking and Finance) Türkçeye kazandırmaya çalışıyormuş. Onu gösterdi. Az
kalmış, yeni yılın başında kisve-i tab’a bürünebilirmiş.
“-Hocam,
odanıza hani şu sizin meşhur fiş kataloglarınızı içeren çekmecelerinizi görmeye
gelen oldu mu!?” dedim.
“-Yok!”
dedi. “Gelen olmadı”.
Bitirme
Ödevi dersimiz var. Geçenlerde sınıfımda bilgi fişi, bibliyografya fişi
bahislerini anlatırken öğrencilere “Gidip Salih Tuğ hocanın odasına
varacaksınız, hocanın elinden öpeceksiniz, benim de selamımı söyleyeceksiniz ve
‘Hocam sizin meşhur fiş çekmeceleriniz varmış, onu görmek ve sizin engin
tecrübelerinizden yararlanmak istiyoruz’ diyeceksiniz. Hoca cömerttir de, size
kayısı falan ikramında da bulunur” demiştim.
Bak
şu keratalara ki içlerinden biri dahi olsun hocayı ziyarete gelmemiş. Ben
onlara yapacağımı bilirim.
el-Mektebetü’ş-Şâmile’nin
kullanımını bir meleke halinde öğrenmelerini şart koşmuştum, artık bilsinler ki
“Bernamec-i şahane” el-Mevsûa el-Fıkhiyye’den de sorumludurlar. Duyduk duymadık
demesinler. Aha buradan ilan ediyorum!
“-Hocam!”
dedim, “Niye böyle! Neden bu çemberi kıramıyoruz. Oysa bu çocuklar oldukça zeki”.
Hoca:
“Galiba bunlarda araştırma zekası yok!” dedi ve kendi çocukluğundan bahsetti.
Hırsız polis oyunu oynarlarmış. Takım halinde hem eğlenirler hem de araştırıcı
zekalarını geliştirirlermiş. “Ben içlerinde en iyisiydim. Çok iyi saklanır,
kamufle olur ve yakalanmadan hep hırsızları yakalardım. Onların nereye ve nasıl
saklanabileceklerini düşünürdüm, zekamı kullanırdım.” diye anlattı ve “Yoksa bu çocuklar yeterince oynamıyorlar mı?”
diye de sordu.
Onu
bunu bilmem amma, bu çocuklar genelde kırsal kesimlerden geliyorlar, medeni
cesaretleri yeterince gelişmemiş oluyor. Hocaya kendimden örnek verdim.
Vaktiyle Haseki mezuniyet töreninde talebeler adına konuşmayı ben yapmıştım ve
o zaman dekan olan Salih Hoca da tören sonrasında beni tebrik etmiş ve fakülteye
gelerek görüşüp daha yakından tanışmamızı istemişti. Ben de ondan cesaret
alarak gelmiş ve hocayı görmek istemiştim. Hocanın kapısında bir gardiyan gibi
iş gören bir santral memuru vardı: Ümit. Rahmetli olmuş! Ben Ümid’i aşıp da
hocayla görüşememiştim. Şimdi düşünüyorum da çoğu benim gibi olan bu çocukların
bu haleti ruhiyeyi üzerlerinden atmaları kolay değil, ama bunu başarmak
zorundayız. Öğrencilerimizin girişken, araştırıcı, fırsat kollayıcı olmaları lazım. Bir zaman sonra “Ben Salih
Hoca’yı görmüştüm!, Hatta odasına da gitmiştim, Hocanın pantolonunun sağ
cebinden sarkan bir çakı bıçağı vardı” demenin bile ne kadar önemli bir şey
olduğunu öngörebilmeleri lazım.
Tabi
herkesin bu arzulanan durumun oluşması için katkıda bulunması gerekiyor. Biz
hocalar olarak bu çocuklara değer vermek ve onların odalarımıza rahatça girip çıkmalarına
zemin hazırlamak, onlara ikramda bulunmak, her gördükçe selam verip hal hatır
sormak ve özellikle derslerde kendi doğrularımıza itiraz da etseler onları
yüreklendirmek gibi tavırlarla onlara müzahir olmamız lazım.
Öte
yandan benzer şekilde cemaatlerin de aynı hassasiyeti göstermeleri gerek. Ama
olan her zaman öyle değil. Fakülteye daha düşmeden havada cemaatler tarafından
kapılıyorlar onlar da bu çocuklara birer at gözlüğü takıyor, çoğu kez kendilerine
özgü programlara boğuyorlar, hocalara karşı şartlandırıyorlar. Talebeler oraya
gitme, buraya gitme, şunu yapma bunu yapma kabilinden sıkı bir denetim altında oluyorlar.
Dolayısıyla İstanbul gibi muazzam bir imkan sonuçta çocuklar için ha var ha yok
haline dönüyor.
Beni
dinleyince “Bak bu da önemli!” dedi hoca. Bir müddet daha muhabbet ettikten
sonra Hoca itina ile kuru kayısı kutusunu çıkardı, “Bak şu büyük, şunu al! Hem
bir tane daha al!” diye cömertliğini de göstererek bize maddeten de ikramda
bulundu. Vaktiyle binlerce dolarlar verip almış olduğumuz muhtemelen üretimden
kaldırıldığı için çöplük üssü olarak kullanılan Türkiye’ye ihraç ettikler Macintosh
Plus’un bir sonraki modeli Classic'in hatıra fotoğrafını da çekip ayrıldım.
Çıkar
çıkmaz İsmail hocayı gördüm, el eyledi. Kahve hazırmış, Abdullah hocanın ikram
dolu masasında hem kahvemizi içtik hem de bu arada hocanın bilgisayarına Mevsûayı yükledik ve
kurduk. Herkes gibi o da emeğe maşallah dedi. Ayrıca hoca benim USB’deki bir
hatayı da düzeltti.
Oradan
da ayrıldım ve aha şimdi odamdayım.
Garibceyi
besliyorum.
Bugün
Cuma!
Çok
bereketli bir gün olarak başladı.
İnşallah
bereketli bir gün olarak da biter.
Cümlenize
sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir Cuma günü diliyorum.
22.11.2013
GARİBCE
benim güzel hocalarım... gözlerim doldu. ne kadar şanslıymışım. şükürler olsun. Mehmet hocam ellerine sağlık.
YanıtlaSilS.A, Mehmet hocam, el-Mevsûa el-Fıkhiyye ile neyi kastettiniz? Mekteb-i Şâmile'deki fıkıhla ilgili olan kitapları mı yoksa ayrı bir kitap yada programı mı? Ayrıca muhterem hocalarımızın güzel tanıtımlarınızı bekleriz. Saygılar. . .
YanıtlaSilKasım Gezen “Galiba bunlarda araştırma zekası yok!” dedi ve .... “Yoksa bu çocuklar yeterince oynamıyorlar mı?” diye de sordu.
YanıtlaSilşiddetin artmasında da çocukların çocukluklarını yaşayamayıp okul-dersahane-ev üçgeninde sıkışıp kalmasının büyük etkisi var.
Ö Faruk Karataş sohbet gibi ama çok öğretici. değerli bir akademisyenin ilme, fikre, hikmete, maarife vs dair hayatın içinden anlatım. neşeli ve keyifli bir anlatım. garibcedeki okumadığım yazıları da okumam lazım. aslında hocam siz daha iyi bilirsiniz ama galiba ilme hevesi, iştiyakı olan gençler var ve ilahiyat camiasında çıkan yeni çalışmalar bunun göstergesi ama heveslerde acelecilik, ilmi hassasiyetin gerektirdiği geniş kapsamlı ve derinlikli araştırma-inceleme sabrı ve tahammülü yok gibi. ayrıca yanarım yanarım da Marmara İlahiyatta okuyamadığıma yanarım. zamanındaki benle ilgisi olan-olmayan sebeplerden dolayı okuyamadığıma... kendi kendine okumak da elbette iyi, güzel de sizin gibi ustaların elinde-yaşça size yetişebilecekken-yetişemedik ya... neyse kitaplarınızdan epey bir şeyler öğrendik, oda kar. Allah sizin gibilere uzun, sağlıklı, bereketli ömürler diler, ellerinizden öprerim
Osman Güman "Garibce'yi besliyorum". Acaba nasıl.
Dün, 13:30 · Beğen
Mehmet Erdoğan sizin himmetinizle osmancığım
Fahri Zaimoğlu Salih Hocamızı tanımış olmak şahsım açısından ayrıcalık. Sohbeti bu vesile ile bizlere ulaştırmanız hasebiyle minnettarım Muhterem Hocam. Şu tespit de ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus: Öte yandan benzer şekilde cemaatlerin de aynı hassasiyeti göstermeleri gerek. Ama olan her zaman öyle değil. Fakülteye daha düşmeden havada cemaatler tarafından kapılıyorlar onlar da bu çocuklara birer at gözlüğü takıyor, çoğu kez kendilerine özgü programlara boğuyorlar, hocalara karşı şartlandırıyorlar. Talebeler oraya gitme, buraya gitme, şunu yapma bunu yapma kabilinden sıkı bir denetim altında oluyorlar. Dolayısıyla İstanbul gibi muazzam bir imkan sonuçta çocuklar için ha var ha yok haline dönüyor.
Emine Can Ateş Roj Baş.. Hocam nasılsınız? Dün akşam kızımın yaramazlığı vesilesiyle sizinle konuşmuştum.. Ben Diyarbakır'dan Emine
Dün, 16:09 · Beğenmekten Vazgeç · 1
Seher Bilgin Salih Tuğ Hocamız hem ilmiyle hem de mütavazı,naif ve kibar kişiliğiyle çok sevdiğimiz bir hocamız.Allah razı olsun Hocam.
Ayse Guler Hocam, el-Mevsuatu'l-Fıkhiyye den haberdar idim ancak müstakil bir bilgisayar programı olduğunu yazınızı okumam vesilesiyle öğrendim ve hemen indirdim programı.Ancak sonradan farkettim ki bu mevsua şamile de varmış zaten.
Programı indirmekle beraber henüz daha vakıf olamadım.Şamile ile bu bernamec-i şahane arasında daha pratik kullanım konusunda bir fark var mıdır acaba?
Mehmet Erdoğan Şamile içindeki sadece metin oysa mevsua kendi içinde öyle şahane işlenmişki bir gören pişman bir de bilmeyen. Gerçi bilmeyen neden pişman olsun ki, onun adına Garibce pişman.
Ayse Guler :)Garibce vesilesiyle bilmeyenler de öğraniyorlar elhamdulillah.
Biraz hemhâl olmamız gerekiyor bu yeni programla...