2 Ocak 2014 Perşembe

Bir sabah erkenden güne başlamak!


Bu sabah, dönemin son dersini vermek üzere işte fakültedeyim.
Trafik kaygısı ile saat yediden önce evden ayrıldım. Daha iki saat vardı dersin vaktine.
Kendi kendime “Gözüne çöp mü düştü! Derdin ne sabahın bu saatinde?” dedim.
Sonra yola vurdum kendimi. Bir an evvel huzur köşeme ulaşayım istedim.
Henüz karanlıktı, ortalık aydınlanmamıştı.
Sabah namazının “isfâr” saati. Alaca karanlık.
Aaa bir de baktım sırtlarında çantaları, bir sürü küçücük çocuk, bayıra doğru dizilmişler, kendilerini yola vurmuşlar, okula gidiyorlar. Kiminin yanında ebeveyni, kimi birlik olmuş, kimi yalnız.
“Allah! Allah!” dedim. Biz kendimizi sözde erkenci sayıyorduk, bu körpe yavrular  bak çoktan yola koyulmuşlar bile.
Sonra yolda  güzargah boyu otobüs durakları bekleyen insanlarla dolu dolu idi.
Kısıklıya geldiğimde bu saatte köprü yolu tenhadır diye o istikamete yöneldim.  Orada çoktan bildik köprü trafik manzarası başlamıştı. Geri de çıkamadım. Biran evvel varmak için çıkmıştım, ama belli ki insanın nasibi şartların elverdiği kadardı.
Hayat zor mu ne!
Bir koşuşturmacadır gidiyor.
Sıcacık yataklarımızda kurduğumuz uçuk hayaller bizi mutluluk cennetlerine götürmüyor.
Mutluluk için başarmak, önümüzdeki engelleri aşmak gerekiyor.
Bunun için de o engellerden çok daha güçlü bir azim ve irade gerekiyor.
“Dağ yüksekmiş, umurumda mı? Yol onun üzerinden aşar gider” diyecek çelik iradeler gerekiyor.
Gayret gerekiyor.
Rahmet için zahmet gerekiyor.
Ve ne kadar zahmet o kadar rahmet deniyor.
Rahmetiniz bol olsun efendim!
Dünya hayatıdır, yalancıdır, aldırma, boş ver diyemeyiz.
Bizim gerçekliğimiz kadar, bu hayat da gerçektir.
Hayat olduğu için biz varız.
Ve bu hayat nihayetinde bizim hayatımız.
Şekavet de saadet de işte bu hayata bağlıdır.
Size saadetler dilerim.
02.01.2014
GARİBCE


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...