14 Nisan 2016 Perşembe

Ocakta uşak mı kaldı bre oğul!


Efendim, malum asırlar boyu bir yaşam biçimimiz vardı. Hem üretim hem güvenlik gibi saiklerle hep bir arada yan yana sırt sırt yaşardık. Kızımızı gelin verirdik, ellere giderdi. Ardından nice hasretlik türküleri söylerdik. Oğlumuza gelin getirirdik, içimizde erirdi.  Sonra bunların birkaç çocuğu oldu da artık ayrılmak ve yeni bir yuva kurmak dilerlerse hemen yanıbaşımıza bir oda ekleyiverir ve onu oraya  ayırırdık. Evlerimizin yapımı için üç duvar yeterdi. Dördüncüsü zaten hazır olurdu. Mevcut büyük evin en dış duvarı üzerine hatıl başları konur, yeni üç duvarla da bu iş bitiverirdi.
İmdi böyle bir yuvada doğan ve büyüyen çocuklar, dedesinin, ninesinin kucağında, amcaoğulları ile hep birlikte yek vücut gibi büyürlerdi.  Benzetme gerekirse  patates ocağı gibi olurdu. Bir, iki olur iki de Allah ne verdi ise o kadar çoğalırdı. Ama ne kadar çoğalsalar da hepsi aynı ocağın içinde birlik halinde olurlardı. Aile hem üretim hem de tüketim birliği idi. Ailenin bir reisi olurdu ve reis sahip olduğu temsil yetkisiyle aile bireyleri üzerinde bir takım haklara da sahip olurdu; velayet yetkisi ve buna dayalı olarak tedip ve terbiye ve hatta bazen teczie (cezalandırma) şeklinde bir takım tasarruflarda bulunabilirdi.
Böyle bir aile yapısı içinde söz gelimi çocuğun babası olmüşse velayet yetkisinin dizinde büyüdüğü dedesine, onun yokluğunda beşiğini sallamış, nicedir sırtında gezdirmiş ağabeyine ya da hep gölgesini üzerinde, müzaharetini ardında hissettiği amcasına  geçmiş olması hiç yadırganmazdı ve bu  mahza adalet ve hikmetin ta kendisi olarak görülürdü.
İmdi gelelim bizim yaşamakta olduğumuz hayatımıza. Sanayileşme ve ona bağlı olarak kentleşme ve göç olgusu bizi birbirimizden koparmış ve aileyi tam anlamıyla savurmuş ve un ufak etmiştir.  Hani mısır patlatmak için mısırı tavaya koyarsın da karıştırmaya başlarsın, belli bir süre sonra patlayan tavayı terkedip sıçrayabildiği kadar uzaklara gider ve geride bir şey kalmaz ya aynen öyle. Artık ne üretim birliği kaldı ve hatta ne de tüketim. Çekirdek ailelerde artık yemekler de ya dışarıda yeniliyor ya da herkes kendi başına bu işi hallediyor.
Herkes iş buabildiği ve karnını doyurduğu yere gidiyor. Aile bireyleri artık ülke içinde bile değil dünyanın dört bucağına dağılıyor, her biri bir yerde oluyor. Çocuklar dedelerini, ninelerini tanımıyor, amcalar yeğenler bir birini bilmiyor, kuzenler birbirlerini hiç görmemiş oluyorlar. İşte böyle bir durumda babası ölen çocuğa en yakın duran kimse, bütün varlığı ile kendisini ona adamış olan anne olması gerekiyor.
İmdi böyle bir ortamda anneye Hıdane hakkı tanıyıp da velayet hakkından hiç söz etmemek bizzat yaşadığımız kendi gerçekliğimizde pek karşılık bulmuyor.
Allah adaleti emrediyor.
Fıkhımız adalet esası üzerine kuruludur diyoruz.
Ama elbisesini yenilersek bu işi kotarırız sanıyoruz. Oysa ihtiyaç olan, yeni elbise yanında uygun yeni yaşam alanları ve koşulları da oluşturmak gibi gözüküyor.
Dua ile!
14.04.2016

GARİBCE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...