30 Mart 2016 Çarşamba

Sen işçisin işçi kal!

Efendim, bağnazlık ya da saplantılı olmak nasıl bir şeydir? derseniz el-Cevap: At gözlüğü takmaktır, bir tür körlüktür ve devası da yoktur, diyebiliriz.
Sünneti, Hz. Peygamber’in yolu, hayat tarzı ve çizgisi görmek yerine, onun yapıp ettiklerine ve buyurduklarına indirgemek, yaşanmış olan ilk üç neslin hayatını  ideal olarak insanlığın ufkuna koymak ve orada söylenmemiş, yapılmamış her şeyi bidat görüp reddetmeye kalkmak, İslam’ı aynı zamanda din olmanın yanında bütün dünyayı kucaklayan bir medeniyet de olabilmesine imkan sağlayacak bir anlayışı esas almak yerine onun arabi-ümmi karakterini kalıcı ve zaman-mekan üstü görmek ve böylece  o ilk nüzul ortamındaki her bir şeyi vesail makasıd, zarf mazruf, külli cüzi vb. ayrımlar yapmadan yegane ve mutlak hakikat gibi sunmak bu anlayışın en belirgin özelliği olmaktadır.
Her Ramazan’ın yaklaşmasıyla alevlenen bir meseleyi pek bir mühimmemiz vardır, bilirsiniz. Rü’yet-i hilal: İmdi Peygamberimiz. “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap bilmeyiz” şeklinde bir gerekçe ile  Ramazan’ın başlangıcını  ve bayram edilmesini hilalin rü’yetine bağladı ya, imdi bunun mutlak olarak din olduğuna inanan diyelim bir selefi hem de  öyle sıradan biri değil, Suudi Arabistan Krallığının Yüksek Yargı Meclisi Başkanı olan Semahatlü eş-Şeyh Sâlih b. Muhammed el-Luhaydan, inancını temellendirmek için “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap bilmeyiz” kavli şerifinin hesap yolunu mahkum ettiğini ve ümmet için onun itibardan düşürülmüş olduğunu ifade ettiğini dahi söyleyebilmiştir. Yani ona göre Hz. Peygamber bu nitelemeyi yaparken “ümmetimiz ümmidir ve ümmi de kalmalıdır, bu artı özelliği hiçbir zaman değiştirilmemelidir” demiş olmaktadır.
O haliyle bunu söylerken birilerinin çıkıp da “O halde sizin bu mantığınıza göre hesap öğrenmeyi ve ona itibar etmeyi mahkum eden aynı hadis okur yazarlığın da bu ümmet için itibardan düşürülmüş olmasını gerektirmez mi” diye bir soru sorabileceğini akla getirememiştir. Saplantılı olma körlüğü işte böyle bir şeydir.
Oysa ki gene bir selefi olan ve ömrünü Hadis tetkiklerine adamış olan allame Ahmed Şakir daha 1357/ 1939 yılında,  o dönemde rüyetin alternatifsiz yegâne araç olmasından hareketle sevgili peygamberimizin öyle buyurduğunu nitekim “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap bilmeyiz” sözünün de bu buyruğunun gerekçesi olduğunu, gerekçenin değişmesi halinde araç hükmün de değişmesi gerektiğini ve dolayısıyla astronomi ve hesap ilminin bu kadar geliştiği günümüzde ay başlarının sübutunun takvim yoluyla belirlenmesi gerektiğini söyleyebilmiştir.
İkisi de sözde selefi: Ama biri  şekil olarak tam bir saplantı içinde. Öbürü ise o örnek nesillerin yolunu yol edinme, yöntemleri ile hareket etme ve kendi gerçekliğimizin araçlarının kendimizce geliştirilmesi gerektiğine inanmakta.
Ne diyelim! Bizim makâsıd üzerinde çok kafa yormamız gerekiyor gibi. Ufku kaybederek geleceğe doğru yol alamayız.
Dua ile!
30.03.2016

GARİBCE
(Not: Bu konuda ayrıntı için el-Karadavi'nin Dirase fi fıkhı'l-makasıdı'ş-şerî'a, Daruş-şuruk, III. baskı 2008, s. 179-189 sayfalarına bk.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...