23 Kasım 2014 Pazar

Garibce’nin Dili!


Bizim Garibce bir dil tutturmuş gidiyor. “Uyuyor mu uymuyor mu?” demiyor.
İçinden geldiği gibi yazıyor. Duyduğu gibi yansıtmak istiyor.
Seyit Mehmet Şen Hoca vaktiyle Duygu ve Hikmet ile Öykülerin Büyüsü kitapları için beğendiğini, üslubunu sevdiğini ancak diline biraz daha dikkat etmesi gerektiğini söylemişti: “Edebiyat’ın edeb’den geldiğini” falan ima etmişti. Dinlemiyor. “Ben edebiyat yapmıyorum ki!” diyor.
“Yahu” diyorum “bak sen  bu işin bazen ölçüsünü kaçırıyorsun. Olur olmaz şeylerle uğraşıyor, bazı şeyleri fazla kurcalıyor, iyice tadını (aslında buraya gelecek kelimeyi ben de Garibce gibi çok iyi biliyorum da Erzurumlu Şoförün muavini uyarması gibi olmasın diye böyle yazıyorum) çıkarıyorsun. Bak bu gidişle sen bir bok (haydi sonunda ben de söyleyeyim) olamazsın” diyorum. Lafımı tınmıyor.
“Yahu ‘Dilim dilim etti beni dilim!’ diyen sen değil misin?” diyorum, taşa söylemişim gibi yüzüme bakıyor.
“Hele şu istihza üslubun yok mu? Hiç yakışmıyor!” diyorum. “Hop! Hop! Orada dur!” diyor ve karşı çıkıyor “Bir kere mizah ile istihza birbirine karıştırılmasın: İstihza bize uymaz!” diyor. “Biz yerine göre muhabbet, yerine göre mizah, yerine göre latife yapıyoruz” diye de ekliyor. “İyi de latife latif gerek!” diyorum. O da “Zaten biz de öyle yapıyoruz!” diyor.
“Anadolu irfanını ‘Bu ne koku? Yokluğun boku!’ demeden nasıl anlatabilirim?” diyor.
“Bayram namazını binlerce cemaate ‘İki salla bir bağla üç salla bir yolla!’ demeden akılda kalacak şekilde daha kısa ve öz nasıl anlatabilirim?” diye tutturuyor.
“Hayatında belki hiç leblebi görmemiş insanların ‘Leb demeden leblebi diyeceğini anlamak’ ile aynı manayı ifade için kullandıkları ‘Ağzının domaltısından Omar diyeceğini bilirim’ sözlerini nereye koyabilirim?” diyor.
“Garibce’nin böyle giderse bir bok olacağı yok diyorsun ya boşa yorulma! Zaten onun öyle bir derdi yok, insan olmak varken niye başka bir şey olmaya çabalasın ki!” diyor.
“Hem olanları gördük de ne oldu?” diye de hayıflanıyor.
Bir kimse yedisinde ne ise yetmişinde de o olurmuş. Küllün ya’melu alâ şâkiletih / Herkes neye yatkın idiyse öyle yaparmış. Doğasında olan her ne ise dışa da o vururmuş. Garibce, doğalı henüz üç yıl oldu. Ona hayat verenler karar vermeli. Belli ki bu böyle devam edecek. O gene bildiğini okuyacak. Velinimetleri yemini ve suyunu verdikçe Garibce özgür ikliminde kanat çırpmaya devam edecek. Kendine has ötüşünü sürdürecek. Ötüşü makes buldukça daha da bir iştaha gelecek.
Ama velinimeti ona dut yedirirse işte o zaman susacak.
Ve bir de tabii emr-i hak vaki oldukta!
Kalın sağlıcakla!
Dua ile!
23.11.2014

GARİBCE 

1 yorum:

  1. Mustafa Özer Garibce'nin dili...Anadolu'nun dili...Hislerimizin dili...Kısacası benim dilim...Sen var ol GARİBCE ! Sizlere de hayırlı,bereketli,sıhhatli ve afiyetli bir ömür duâsı kıymetli hocam..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...