26 Kasım 2014 Çarşamba

Önce önerme sonra gönderme: Keşfedilen Şâtıbî ile ilgili bir düzeltme!


Garibce ama öyle.
İnsanlar her nedense önce bir önerme oluşturuyorlar, ondan sonra da ona gönderme yaparak bir sonuca varmaya kalkışıyorlar ve bunu hep yapıyorlar/ yapıyoruz. Çünkü işimize geliyor.
Hasbî bir İslam âlimi olduğuna inandığım merhum Salih Akdemir hocanın bir makalesini okurken orada bir atıf gördüm. Şöyle diyor:
“Diğer taraftan Kur'an-ı Kerîm'den bir konuyla ilgili bir hüküm çıkarırken konuyla ilgili bir ya da birkaç ayete dayanmak yerine konuyla ilgili tüm ayetleri dikkate almak gerekir. Ancak bütün ayetler degerlendirildikten sonradır ki Kur'an-ı Kerîm'in konuyla ilgili görüşü isabetli bir şekilde ortaya konmuş olabilir. Aksi halde, hatalara düşmekten kurtulunamaz. Ancak büyük Usul-ı Fıkıh alimi İmam-ı Eş-Şatıbî'nin de, .( eş-Şatıbî, Kitab el-Muvafakat, Kahire, 1969, 1, 13-14, Bu metodun modern bir yorumu ve uygulaması için bkz. Prof. Dr. Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, Fecr Yay. Ank. 1990. Terc. Doç. Dr. Alparslan Açıkgenç, Doc. Dr. M. Havri Kırbaşoğlu, s. 93-99). ifade ettiği gibi bazı hukukçular bu metodu tamamen ihmal etmişler ve dolayısıyla zaman zaman hatalara düşmekten kurtulamamışlardır.”[1]
Ben şahsen bu paragrafta hata görmüyorum. Yapılan göndermenin doğru olmadığını ve hatta sözü edilen Fazlur Rahman tarafından kelimenin tam anlamıyla Şâtıbî merhumun  istismar edildiğini[2], hocanın da bir anlamda mütercimlerin dolduruşuna geldiğini düşünüyorum.
İmdi merhum Şâtıbî sözü edilen önermede Usulün katî olması gereğinden bahisle söylediklerini söylüyor. Şatıbî gibi bir İslam âliminin usul ile hükm’ü ayırt edememesi akıllara ziyandır.  Şâtıbî merhum bilir ki füru-ı fıkıhta hükümlerin elde edilmesi için zan düzeyinde bir bilgi yeterlidir. Orada katiyet aransa fıkıh diye bir şey kalmaz, hak hukuk zayi olur. O takdirde, yalan söylemeleri ve yanılmaları pekâlâ mümkün olan iki şahidin şahitliğine dayanarak hüküm veremezsiniz. Çünkü onların verdikleri bilgilerin katiyeti söz konusu olamaz.  Nahnu nahkumu bi’z-zavâhir valluhu yetevvelâ’s-serâir.  Biz zâhire göre hükmederiz. İşin iç yüzünü bilemeyiz. O’nu gerçekliği üzere ancak Allah bilir.
İmam der ki üzerine füruu bina edeceğimiz asıllar (ç. usûl) katî olmalıdır, orada zannî bilgi yeterli değildir. Bunun için ilgili alana dair usulü (yani füru-ı fıkha temel ve esas olacak ilke, umde ve gayeleri) ancak o alanla ilgili tüm nasların istikrası sonucu elde edebiliriz. Usulü belirledikten sonra da o usulün ışığında kendilerinden şerî hükümleri (ç. Ahkâm) çıkaracağımız tikel nasları değerlendirir ve varacağımız sonuçları (hükümleri) böylece ortaya koyarız. O bunu, genel esaslardan hareketle problem çözmek için yapmaz, aksine problemle ilgili  şerî tafsîlî delilleri değerlendirip bir hükme ulaşmaya çalışırken o genel esasların ışığı altında bunu yapmamızı söyler. Başka bir ifade ile dinî/ şerî hükümler genellemelerden hareketle değil, her bir mesele kendine özel delilden hareketle ancak çözüme bağlanmak zorundadır.
Uzmanı değil ama mütevazi  bir mütercimi olarak Garibce onun bu yaklaşımını şöyle formüle ediyor: Fıkıh faaliyetlerinin tümü  umdelerden hareketle, ilkelerin ışığında ve gayeleri (makâsıd) gerçekleştirecek biçimde olacaktır. Bu aynen hareket ve varış noktası belli ve her türlü ışıklandırması ve işaretlemesi yapılmış bir yolda yolculuk etmek gibidir. Yolun varlığı ve aydınlatılmış, işaretlenmiş olması sizi gideceğiniz yere götürmez, götürecek olan tikel araçlardır.
Yanlış bir yol tutmayacaksınız, yol boyunca yolun aydınlatılmış ve işaretlenmiş olması sizin özel araçla (şerî tafsîlî/ tikel delil) yol alırken hata yapma ihtimalinizi en aza indirecek ve varış noktasına varmış olmanız (gayenin tahakkuku) da o ana kadar takip edilen sürecin isabetli olduğunu gösterecek. Yani işin sağlaması olacak.
Merhumun kastettiği işte budur.
 “Kur’an nassı dahi hüküm ifade de tek başına yeterli değil” şeklinde bir görüşü ona nispet etmek sadece bühtan olur.
Vesselam.
Dua ile!
26.11.2014
GARİBCE



[1] Salih Akdemir,  “Tarih Boyunca Ve Kur'an-ı Kerim'de Kadın” . Bu makale, Türk Yurdu Temmuz 1991 sayısında yayınlanmıştır.
[2] Bu konudaki tespit ve eleştiri için bk. Mehmet Erdoğan, “Fıkıh Usulünün Katîliği”,  Bilimname, II, 2003/II, 171-178.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...