24 Mayıs 2012 Perşembe

Dertli Dolap’tan Dertli Talibe




 
2007 Mayısında yaptığımız Suriye gezisinde beni en çok etkileyen manzaralardan biri, Hama’da Asi nehri üzerindeki üç bin yıllık tarihi olan su dolapları oldu.

Muhteşem güzellikte bir manzara sergiliyorlardı. Değişik açılardan bol bol fotoğrafını çektik, vidyo kaydı aldık.

Devasa boyutlarda olan dolaplar, çapı on on beş metre kadar büyüklükte, bir mihver etrafında suyun itme gücü ile dönen, tahtadan yapılmış bir çarktan ibaret. Suya daldığında eteklerdeki pabuçlar su ile dolmakta ve tam tepe noktasına çıktıktan ve öbür tarafa eğim kazandıktan sonra pabuçlardaki su dökülmeye başlamakta ve toplanan sular, su kemerleriyle uzak arazilere götürülmekte, kurumuş topraklara hayat vermektedir.

Dolap suyun zoruyla dönerken, yukarı taşımakta olduğu suların da baskısı ile iyice ağırlaşmakta, dönmede zorlanmakta, öyle bir inilti sesi çıkarmakta ki, tarifi ne mümkün. Vaktiyle bizim kağnılar öterdi yollarda, yol boyunca. Tabi her kağnı da ötmezdi. Kimi kesik kesik, kimi uzun uzun, yanık yanık öterdi. Su dolapları kesintisiz büyük bir gıcırtı ile karışık inilti biçiminde ötüyor.

O kadar etkili ki, rivayete göre Bizim Yunus onu görünce dayanamamış ve Benim Adım Dertli Dolap şiirini yazıvermiş. Arkasından nice ozanlar onun türküsünü söylemekte, nice ilahiciler de ilahi olarak okumaktadırlar.

Aradan günler geçmesine rağmen hala benim dilimden düşmedi onun  dertli dolap şiiri. Kâh türkü formatında, kâh ilahi şeklinde tekrarlayıp durdum. Çoğu kez de kendi bestelememle ve her defasında da yeni bir beste ile olmak üzere. Çünkü ben sanattan anlamam, nasıl kaptırırsam öyle terennüm eder giderim.

Bizim Yunus’a acaba bu şiiri yazdıran saik neydi? Gerçekten gözüken muhteşem manzarası mı? Çıkardığı inilti sesi mi. Durmadan, yorulmadan bıkmadan dönüşü mü?  Yoksa dolaptan kendisine bir vazife çıkarması mıydı?

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Dizelerinde de belirttiği gibi dolap, o dönüşü ile arazi zemininden epey alçaktan akıp gitmekte olan hayat kaynağı suyu, alıyor, büyük bir inilti ile on on beş metre yükseklikte inşa edilmiş su bentlerinin düzeyine çıkarıyor ve oradan suyun susuzluktan çatlamış topraklara ulaşmasını ve onlara hayat vermesini sağlıyor.  İşte insan da böyle olmalı, inim inim inleme pahasına da olsa kendi mecrasında sessizce akıp gitmekte olan gerçek ve ebedî hayat iksirini, insanlığın idrak düzeyine sunabilmeliydi.

Bunun için tabii ki kabiliyet gerekiyordu. Ama insan olarak buna  aslında hepimiz elverişliydik. Her kütük, erbabının elinde amaca uygun biçimde yontulursa, dolaptan bir parça olmaya yatkındır. Bütün insanlar da yaratılışları itibariyle sorumluluk almaya, bir misyon üstlenmeye yatkındırlar. Ama önemli olan onların,  kütüğün yontulup istenilen şekle sokulması gibi eğitilmesi ve kendisinden beklenilen hizmetlere müheyya hale getirilmesidir.  Bu anlamda mutlaka bir ustaya (peygamber ve onun halifeleri olan gerçek mürşid ve mürebbilere) ihtiyaç vardır. Bu safha tamamlandıktan sonra artık insanın vazifesi insanlık ufkuna indirilmiş olan kutlu mesajı, her bir insanın kendi öz hayatına indirmek olacaktır.

Bunun için yeni inzaller gerçekleştirmek, mesajı insanımızın izanına, asrın idrakine sunabilmektir. Bunun en temel iki şartı da biri insanımızın dilini yakalamak, ikincisi de nabzını tutabilmektir. İşte bu şartlarda suyun dolap vasıtasıyla kurumuş topraklara ulaştırılması ve çevrenin hayat bulabilmesi gibi, dinin de insanların hayatına taşınması ve böylece hasret kalınmış huzura, güvene, mutluluğa ulaşılması, serap görmekten bıkmış insanların susuzluktan çatlamış dudaklarına abı hayatın sunulabilmesi imkân dâhiline girmiş ve gerçekleşmiş olacaktır. 


DOLAP NİÇİN İNİLERSİN


Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya âşık oldum
Anın için inilerim



Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben Mevla'ya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim


Dülgerler her yanım yoldu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim
Derdim derdin, derdin derdim, derdiniz derdimiz, derdimiz derdiniz olsun.
Dua ile!
 24.05.2012
Garibce













Sen olsan inilemen mi!

2 yorum:

  1. herdogan38.
    Bir Regaib Kandili günüdüzünde Garibce'yi okuyunca,Dertli Dolap'ın çarkları arasında etrafa saçılan su zerrecikleri gibi hissettim kendimi..Anlamlı Tema'nın, anlatımdaki haleveti doğrusu bir 'inilti'nin ötesinde,ciğer yangını gibi geldi..Neden susuz biri,susuzluğunu giderdiğinde ciğerim buz gibi oldu der..Halbuki içilen su mideye gider gibi gözükür..Acı da ciğeri yakıyor,öyle değil mi?Ciğer yangınlığı ile gönül çoraklığı arasında bir münasebet var mı acaba? Bir de, 'inileten dert'le, acı veren ısdırap arasında ne tür bir ilgi olabilir?Bizim Yunus'u inileten dertle Peygamber Yunus'u sızlatan dert aynı kaynaktan mı beslenir? Garibce kardaş,'Ne âkilem,ne divane!Gel gör beni aşk neyledi..'ye ulaşmanın yolu 'inilti'den mi geçer? 'İnilti' 'ham'lıktan kurtulmanın bir merhalesi mi? 'Pişmek'le 'yanmak' arasında iniltinin yeri neresi..?Yürek hamsa,inilti sesi gelir mi böylesi yürekten?Yüreğe rahmet suyunun gitmesi için dertli mi olmak gerek..? Tut elimden Garibce,dilimin ulaştığı yere yüreğim,yüreğimin ulaştığı yere dilim varmıyor..
    Rağbetin bol,kandilin kutlu olsun..

    YanıtlaSil
  2. agam, bu yorum yazının özünden güzel olmuş yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...