19 Şubat 2015 Perşembe

Kaderim derim bağrıma taş basarım ya da üstüne yatarım!



Garibce epey bir zamandır düz yazı yazmıyor. Manzuma kafayı bozmuş gibi. Bugün de gene birkaç manzume birden yayınladı. Bunlardan biri özeldi ve ağaç üzerine yazılmış bir ağıttı. Sevgili okuyuculardan epey bir ilgi ve alaka da gördü, yorumlar yapıldı.
Garibce, takip edenler iyi bilir vermek istediği mesajı satır aralarında verir. Bu da bir yoldur. Bu günkü doğaçlama mesaj da araya sokuşturulan bir beyitte (yazının en altına alındı) saklıydı sanırım.
Bizim çoğu kez sakîm kader anlayışımızla ilgili.
Bugün karı taşımaması ve şiddetli rüzgar sebebiyle devrilen ağacımızın bir ikizi vardı ve Garibce olarak onun öyküsünü çok daha önce yazmış idik[1]. Güzel ve ibretlik bir yazı idi.
Özeti şu: Fidan henüz küçük iken koruma amaçlı yapmış olduğum desteği ağaç büyümesine rağmen çekmemem. Şöyle ki rüzgara karşı dik dursun diye etrafına koyduğum dikeçleri tutsun diye bağlamış olduğum ince çelik halat orada unutulmuş, zamanla dikeçler atılınca halat bilezik gibi ağacın gövdesine oturmuş ve orasını boğmuş, bunun sonucu üzerine binen kar yüzünden tam da oradan küt diye kırılmış.
Tabii her şey kaderdi. O ağacın kırılması da kaderdi. Ama ne yazık ki onun kaderini benim ihmalim hazırlamıştı. Şimdi o ağaç kırıldığı yerden verdiği sürgünlerle büyümeye devam ediyor.
Bugünkü devrilen büyüğünün öyküsüne gelince onun yıkılması da elbette kaderdir. Düşünün şiddetli lodos var ve ağacın üzerinde taşıma gücünü aşan bir yük var, ağaç neylesin. Tabi ki kadere boyun eğecek ve  bir seher vakti küt diye kırılacak ve bir cenaze gibi boydan boya yola uzanacak. İtfaiye gelip kolunu kanadını kesecek ve yolu açacaklar. Son derece ustaca ve rutin bir şekilde, gayet normalmiş gibi, bir geçmiş olsun bile demeden.
Her yerin betonlaştığı sokağımızda biri küçük biri büyük bu ikizler  evimize ne güzel bir revnaklık katıyordu. Bayılıyordum salınışlarına. Nice kez yazı yazmıştım hakkında. Bir kargaya yuva oldun mu gibilerinden.
Peki, bu kadar sevdiğim bu ağaç niye kırıldı?
Cevap her zaman ki gibi gene aynı: KADER!
Evet, bence de kaderdi. Çünkü bir ağacın da taşıyabileceği bir yük vardı. Kendi doğal bir dengesi  olurdu, çevre şartlarıyla da uyumlu oldu mu gene kader çerçevesi içinde yaşayabildiği kadar yaşardı. Ama öyle olmadı.
Bizim ağacın kaderi şöyle oldu:
Bu güzelim ağaç hakkında bazı apartman sakinlerince sızlanmalar, şikayetler başladı. Neymiş toz topluyormuş. O yüzden kesilmeliymiş. Baktım çeyrek asır önce diktiğim ve yıllar boyu emek verdiğim bu güzelim ağacı hemen kesiverecekler. Korktum. Kendi kendime bari rahatsız olanları rahatlatmak için ağacın alt tarafından epey bir kısmını budayayım, böylece onların bahanesi kalmasın, ağaç da o haliyle varlığını sürdürsün. Ve dünürümle birlikte dediğimiz gibi yaptık ve sonunda bizim ağaç çırılçıplak ve lakin başında şapka olan bir adam görüntüsüne büründü. Olsun, dedik, ikizi de büyüyüp geliyor bu haliyle bile güzel bir ahenk oluşturuyorlar ya. O dahi bize yeter.
İyi de biz bunu yapınca haliyle ağacın ağırlık dengesi bozulmuş oldu. Alt dallar hem daha kalın ve hem de daha uzun olur ve giderek yukarıya doğru ağacın dalları daralır ve zirvesinde kılavuz sürgünleri ile bir koni şeklini alır. Tuhaftır ki alt dallar kesilince ağaç biraz daha hızlı uzadı ve beşinci kata kadar yükseldi. Dördüncü kata kadar olan kısımda alt dallar yok, ondan sonraki kısımda özellikle bizim balkonu hizalayan kısımdan itibaren ağaç ağaca benzer bir hal aldı.
Neyse Pazar da buraya taşındı mı: Adamlar çadırlarını kurmak için ağaca ip atmaya başladılar, ağacın alt tarafında ağırlık olmadığı için hafif bir yüklenmede ağaç yola doğru eğilir oldu. Onları uyardım, alt tarafına bağlamalarını tembihledim. Onu kurtardık. Ama lodosu ne yapacaktık. Ağacın tepe kısmını bir o tarafa savuruyor, bir bu tarafa. Ama ağaç sağlam olduğu için dayanıyor, bir şekilde atlatıyor.
Nihayet bu yıla ve kışa girdik. Geçen kar yağdığında ağacın üstüne kar iyice yığıldı, dengesini kaybeden ağaç yola doğru bel vermeye başladı. Çırpmak için uğraştım ettimse de olmadı. Sesler de geliyordu. Altında park etmiş arabalar vardı, sahiplerini uyardık ve onlar kaldırdılar. Dedim bu gece galiba ağaç yolcu. Sabah şafakla pencereye koştum, yerinde idi ne kadar sevindim. Lodos üzerindeki karları çırpmış ve ağaç yeniden kendine gelmişti.
Ağaca muhalefet giderek de artmıştı. Ve düne geldiğimizde malum kar yine çok şiddetliydi ve üstelik gene rüzgâr vardı. Damat epey bir uğraştı, sonra ben de ona katıldım. Dalları üzerindeki karları çırpmaya ve yükünü hafifletmeye çalıştık. Ama gece boyunca devam eden tipi ile karışık kar yine üzerine karabasan gibi abandı ve şafak vakti 05.10 da duyulan çaaaat sesi ile cama koştuk, olan olmuştu ve bizim o güzelim ağacın macerası da böylece bitmişti. Rükuda çok eğleştik artık secde vakti der gibi yola upuzun serilmişti. Birazdan haber almış olmalılar ki İtfaiye erleri geldi ve ellerindeki hızarla parçalayıp yolu açtılar.
Üzüldüm ki ne üzüldüm. Ağıt bile yaktım.
Her kemalin bir zevali vardı. O da zeval bulmuştu.
Onu dikmek benim kaderimdi. Ve ben diktim. Onu büyütmek benim kaderimdi ve büyüttüm.
Onun tutması ve büyümesi kaderiydi; suyu aldığı ölçüde tuttu ve büyüdü.
Salınması kaderiydi salındı.
Kuşlara yuva olması, böceklere reçine sunması kaderiydi yaptı, nice kuşa yuva oldu.
Kırılması ve devrilmesi de kaderiydi ve küt diye kırılıp devrildi.
Ve lakin bu kaderi ona biz hazırlamıştık.
Kader işte böyle bir şey.
Garibce o ağıtta şöyle demiş:
Haydi  teselli için diyelim ki kader
Ne ederse insana asıl kendi eder
Dua ile!
19.02.2015
GARİBCE


[1] 2 Mayıs 2013 Perşembe tarihli ve Değişime ayak uyduramadım, emeklerim boşa gitti. başlıklı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...