1 Kasım 2013 Cuma

Hak zail olmaz!


Geçenlerde İmamoğlu ağabeyin işyerinde alış veriş yaparken bir adam yakınıyor “Köyde kardeşimin çocukları, ne var ne yok hepsini kadastro gelince kendi üzerlerine yazdırmışlar.” diyordu.
İmamoğlu benim hoca hem de fıkıhçı olduğumu söyleyince adam bana döndü ve “Ne yapayım hocam!” dedi. Ben de “Bu konuda sen yalnız değilsin, Anadolu’da pek çok kişi aynısını yapmış halde. İstanbul’a gidenler, okuyup memur olanlar nasıl olsa kendi başlarını kurtarmışlardır diye köyde kalanlar babalarından intikal eden mülkleri hep kendi üzerilerine yazdırmışlar.” Dedim. Sonra şöyle devam etti konuşma:
-Eee ne olacak şimdi!
-Hak zail olmaz.
-Nasıl yani!
-Burada olmazsa orada alırsın.
-Burada nasıl alacağım.
-Mahkemeye verirsin.
-Niye ben verecek ve uğraşacakmışım.
-O zaman öbür tarafı bekleyeceksin.
-Bak adalet diye bir şey vardır. Babandan sizlere intikal eden mirasta siz de köydekiler gibi hak sahibisiniz ve istemeniz halinde mahkeme yoluyla da olsa alırsınız. Bu adaletin bir gereğidir. Ha bu arada eğer adaletin gereği hakkınızı burada almak istiyorsanız, zaman aşımına uğramadan dava etmeniz gerekebilir. Her ne kadar hak zail olmasa da zaman aşımı sebebiyle onu talep hakkı düşebilir ve siz belli bir süre sonra hakkınızı mahkemede dava edemezsiniz. Alacak verecek otomatik olarak artık öte tarafa intikal eder. Ama hiç endişe etmeyin hak zail olmaz.
Bana kalırsa adaletin yanında bir de ihsan diye bir şey var. O da o yeğenlerinizi çağırıp “Yeğenlerim, babamdan bana da intikal etmesi gereken yerleri de duydum ki kendi üzerinize yazdırmışsınız. İnanın bu duruma çok memnun oldum. Keşki haberim olsaydı da baştan bunu ben söyleseydim ve sizin bana karşı mahcubiyetinize hiç izin vermeseydim. Yine de müsterih olun. Sizin bu yaptığınızdan dolayı size karşı en ufak bir muğberliğim yoktur. Helali hoş olsun. Yavrularınızla birlikte hayrını görün!” deyip erdemli bir tavır göstermek. Tabii bunun bir erdem olması için içinizden gelerek yapılması lazım. Bizim Kayserili’nin dükkandan kaptığı pastırma ile kaçan köpeği Alidağı’na kadar kovalayıp da yetişemeyeceğine artık iyice aklı kesince “Neyse o da babamın hayrına olsun!” demesi gibi olmasın. Diyeceğini içinden gelerek demelisin.
İhsan işte böyle bir şey.
Allah adaleti emrediyor. Ama ardından hemen “ihsan” buyuruyor.
Allah adildir, o yüzden hiç kimse hakkının zayi olacağından korkmasın. Ama Allah “Muhsinleri severim” diyor.
İşte böyle.
Siz olsaydınız hangisini yapardınız.
Adalet mi yoksa Erciyes’e tırmanmak gibi zor da olsa ihsan mı?
“Felaktahame’lakabe
Vema edrake ma’l-akabe
Fekkü rakabe[1]"
Neymiş zor yokuşu tırmanmak!
Boyuna geçen ilmeği çözmek:
Köleyi özgürlüğe kavuşturmak,
Borçluyu, borç boyunduruğunun cenderesinden kurtarmak.
Kardeşinin üzerinden mahcubiyet ve minnet yükünü indirmek.
İşte ihsan bu!
Sen böyle bir boyunduruktan kurtarırsın kulunu da, Allah sevmez mi seni!
Muhabbetimiz böyle son buldu. Adam dediklerime inandı mı inanmadı mı bilmiyorum. Ama yüzünde bir tebessüm belirmişti. İstihza sezmedim. Belki de Allah sevgisini elde etmenin imkanının kendinde olduğunu görmüştü. Neden olmasın!
Dua ile!

01.11.2013
GARİBCE



[1]  فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ (11) وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ (12) فَكُّ رَقَبَةٍ (13) أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ (14) يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ (15) أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ (16) ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ (17) أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ (18)  [البلد : 11 - 19]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...