18 Aralık 2013 Çarşamba

Bir bilge adam: Ahmet İnam



O bir gönül felsefesicisi.
O bir Anadolu’lu ve 1947 Sandıklı doğumlu.
Hep celep olmak isterken kendisini felsefe profesörü bulmuş bir hikmet aşığı. Hayatı Gönül Felsefesi adını verdiği bir arayışın içinde geçmiş. Anlaşılan masa tenisi ile de dağıtırmış. Uluslar arası madalyaları varmış.
Bu bilge adam  ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu üyesi ve Türk Felsefe Derneği Başkan Yardımcısı.  
Fevkalade mütevazi ve kendisini ancak bu toprakların geçmişiyle bütünleşmiş, bilgelik yolunda yürüyen bir bilge çırağı diye niteliyor.
Mantık, bilim felsefesi, bilgi teorisi, felsefe tarihi, kültür felsefesi ve ahlak felsefesi alanlarında çalışmalarını sürdürüyor. Kitapları ve üç yüz kadar makalesi bulunuyor.
Çağımız insanını bilim, sanat, din ve kültür etkinlikleri içinde kavramaya çalışan gerçek anlamda  bir ‘gönül felsefecisi.’ Felsefe hikmet sevgisi yerine şimdilerde   “Sefefel’i yani sevginin hikmetini” seslendiren biri.
Her daim kendimize ait değerlere ve özelliklere vurgu yapıyor: “Bize yerelliği ıskalayan bir evrensellik öğretilmeye çalışıldı. Yerel olmak, doğduğun bölgenin diliyle şivesiyle konuşmak, onun adetlerini taşıyor olmak, uygar olamamanın, yeterince gelişememenin, aydın olamamanın bir sonucu gibi algılandı. Oysa insan kendi topraklarından gelen güçle insan olabiliyor. İnsan eğer bir dünya vatandaşı olacaksa, önce doğduğu yerin insanı olmalı...” diyor.
Üstada göre, bilge, hayatın bütün hazlarının ardından koşar ama o hazların hiçbirinin dangalağı olmaz.
Bilge adamda hem sokakta süren hayatı yaşayabilme yeteneği ve gücü vardır, hem de o hayatın dışına çıkabilme cesareti, diyor.
Bu haliyle de o bilgeliğin, akademisyenlikle pek örtüşmediğine inanıyor.
12-13 Aralık 2013 tarihinde Zonguldak’ta akdedilen Akademide Felsefe Hikmet ve Din Sempozyumunda (bilgi şöleni) Garibce olarak bu değerli insanımızı yakından görme ve tanıma bahtiyarlığına erdim. Birlikte fotoğraflar da çektirdik.  İlk konuşmasını tuttuğum notlardan, değerlendirme konuşmasını ise aldığım kayıttan hareketle yazıya döktüm ve sizlerle paylaşmak istedim.
Hikmet bizim yitik malımız, hakîm olanlar yani bilgeler de bizim her bir derdimize derman olabilecek, bizi hakikat ve ahlâkîlikle yüzleştirecek  akıl ve gönül erleri kimseler.
Doğrusu onun konuşmasını ben çok sevdim. Bunda onun sempatik konuşma tavrı ve sevecen üslubu da etkili olmuştur.  Bu sempatik tavrın yazıya  yansımamış olma ihtimali vardır. O eksikliği de siz kendi zihninizde canlandırarak lütfen ikmal edin.
İşte bu bilge adamın, bu gönül felsefecisinin, bu sevginin hikmeti üzerinde durmamız gerektiğine dikkat çeken üstadın konuşması. Umarım onun düşüncesini kısmen de olsa yansıtmış olabilirim. Yanlış anlamış olmaktan da Allah’a ve onun engin hoşgörüsüne sığınırım.
Dua ile!
18.12.2013
GARİBCE

Felsefe ve Hikmet
(Tebliğinden benim tuttuğum özet notlar)
Felsefe, hikmet sevgisidir.
Eskiden hikmeti kültür olarak anlıyordum. Şimdi hikmetin iki esas üzerine kurulu olduğunu görüyorum. 1. Hakikat arayışı, 2. Ahlâk boyutu.
Bilim, sanat, din… bütün bunlar hikmete ulaşma çabalarıdır.
Hikmetini kaybetmiş, ritüellere indirgenmiş bir din kadar tehlikeli bir şey olamaz.
Felsefe hikmet sevgisi ve arayışı iken siz onu bir tür entelektüel oyun haline getirirseniz özünü esasını kaybetmiş olursunuz.
İlkel insan bile seziyordu, onda da hikmet duygusu vardı.
Zaman içinde dil ve anlam dünyası oluştu.
Bir kültürde, hayatta onu anlamlandıracak bir mana yoksa neye yarar ki!
Bu çaba ilmi, irfanı, sanatı, dini içine alan bir arayış olmaktadır.
Bu mana, bu anlam bizi hikmete götürecek bir köprüdür.
Hikmete tek bir yolla gidileceği anlayışı yanlıştır. Bin bir kapısı vardır hikmetin.  Hepsini açmak lazımdır. İnhisarcı bir yaklaşım hikmet açısından tehlikelidir. Farklı gözlerle, farklı kalplerle, etkileşimle insanın enginliği ve farklılığı ile keşfedilebilen şeydir hikmet.
Bu itibarla çatışmaya, eleştiriye izin vermek gerekir.
Binlerce yıllık birikimle oluşan hikmetin hazinesinin kapısını ne kadar açabildik?
Folklor, kilim desenleri, türküler… hemen her alanda ve etkinlikte hikmet arayışının izleri vardır.
Ben bir insanım ve hiçbir hikmet bana yabancı değildir.
Hikmet hakikattir, hikmet ahlaktır. Hikmete götüren yolu  tekleştirmemek lazımdır.

Değerlendirme Konuşması
……………
Hikmet hakikattir, hikmet ahlaktır. Hikmet arayışı din yoluyla yapılabildiği gibi felsefe yoluyla da sanat yoluyla da yapılabilir Hayatın içinde de bu arayışı yapabilirsiniz. Biz bir mana alemi yaratmışız. Mana aleminiz varsa hikmet arayışınız vardır. Hikmet arayışının -belki de Batılılara söylemek istediğimiz şey- yegâne yolunun felsefe olmadığıdır. Ama hikmet arayışları felsefe diline çevrilebilir, felsefeleştirilebilir. Bunda da felsefecilerimize epey iş düşmektedir. Ama benim görebildiğim kadarıyla maalesef çoğu hikmetin farkında değildir. Hikmet şu anda dünyadan büyük ölçüde çekilmiştir. Felsefeden, bilimden belki de bilemiyorum ilahiyattan da olabilir çünkü onun çok yüksek bir şey olduğunu düşünüyorum, O bir ateş, o içimizdeki bir ateş arkadaşlar kelimelerden, kurallardan ibaret bir şey değil bir mana o, müthiş bir şey o, o ateşi duyan adamlar bu işe girecek. Hani, kefeni, kellesi koltuğunda bu işe girmek lazım. Bu bir ateş, bu ateşi yakmak lazım. Yani bu sadece şu dersi koy, bu dersi çıkar ile değil önce onun manasını anlamak lazım. Ne olacak yani, on saat felsefe dersi koysak sonuç mu değişecek? Bu, felsefeyi nasıl verdiğinize bağlı. Hikmetten yoksun bir şey yaptığın sürece onun beş saat, on saat, şunun okutulup bunun okutulmamış olmasının hiç bir anlamı yok. Felsefe bölümlerini ben görüyorum yıllardan beri,  Batı’da da bizde de. Yani bu felsefe okumuşluğun  kendi başına bir hikmeti yok. Öyle bir şey yok. Biz hala bir takım kurallarla oyalanıyoruz. Biz dolayısıyla hikmeti yüreğinde duyan insanlar olarak bunu yaşamalıyız ki öğrenci görsün. Bu adam hakikaten hikmet vurgununu yemiş bir adamsa burada  ne anlatsa da ben çarpım cetvelini de anlatmış olsam o hikmet benim yüzümden, duruşumdan ve yaşayışımdan ortaya çıkıyorsa  bu önemli bir şeydir diye düşünüyorum.
Hikmetin bin bir penceresi, bin bir kapısı var. Ve bu kapıları açmak durumundayız. Kültür olarak diye düşünüyorum.  Ve hikmetin bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Biz hikmete nasıl durursak hikmet de bize öyle durur. Dolayısıyla çağımız insanının duruşundan kaynaklanan  ki buna Heidegger özel bir deyim kullanıyordu “…?..” diye “bulunmuşluk” diyebileceğimiz bir kavram. Belki de o bizim kültürümüzde vardır böyle bir kavram ben bilmediğim için söylüyorum “bulunmuşluk, duruş”, ve o yüce ideal ile varmaya çalıştığımız büyük hedefle bizim nasıl titreşim haline geçtiğimiz yahut rozanans (?) yani eşlikleşim içine gireceğimiz meselesi. Dolayısıyla benim hikmet konusunda bir kaygım yoktur, biz Ahmet Yesevi gibi çok hakîm bilge insanlar yetiştirmiş olan bir kültürüz, bir mana alemini biz çoktan çatmışız ama farkında değiliz bizdeki gaflet budur diye düşünüyorum.  Dolayısıyla buradaki hazineden devşireceklerimiz var, bilim yoluyla, şiir yoluyla,  sanatın her alanında, elbette felsefede, düşüncede, dinî ilimlerde biz bunu yapabiliriz.
Buradan benim son olarak varacağım şey şu: Felsefeye atıfta bunarak bir şaka da yapmış olabilirim. Biliyorsunuz felsefe filya sofya’dan geliyor. Filya sevgi dostluk demektir,  Sofya da belki bizim kültürümüzün deyimiyle hikmettir. Değişik anlamları var ama  hikmet diye yorumlayalım:  Hikmet sevgisi. Ben bugünkü toplantıda şunu anladım:  Demek ki bizim aslında felsefeyi anlayabilmemiz için  ve hikmeti de anlayabilmemiz için Sofyafilya’ya ihtiyacımız var  yani felsefe değil sefefel yani hikmet sevgisine değil sevginin hikmetine ihtiyacımız var. Onun için felsefe yapacaksak sefefel yapmak gerekiyor. Sefefeli düşünmeliyiz ki felsefe orada  yerine otursun diye düşünüyorum.

(Prof. Dr. Ahmet İnam)




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...