Türkiye’de
dört milyon astım hastası varmış.
Nasıl
bir dindarlık anlayışı ki bu dört milyon insana ekranlardan şöyle
sesleniyorsunuz: “Siz oruç tutamazsınız, çünkü aldığınız ilaç içinize gidiyor.
Ciğerlerinize doluyor. Bu halde orucunuz bozulur.”
Eee!
“Öyle
ise siz tutmayın, iyileştiğiniz zaman kaza edersiniz!”
Türkiye’de
seslendirilen güçlü dindarlık anlayışının mantığı işte böyle işliyor.
Garibce’nin
dünkü “Orucun tanımı var mı?” başlıklı yazısını lütfen bir daha okuyun.
Hiç
ilgisiz biçimde “orucu vücuda giren bozar” şeklinde bir sonuca varıp ondan
sonra da vücuda giren şey ok temreni, mermi çekirdeği bile olsa, odun parçası
ya da paslı bir çivi bile olsa orucu bozar gibi bir sonuca ulaşmak, gerçekten
tuhaf bir yaklaşım olmalıdır.
Ailemde
olduğu için biliyorum. Astım hastası, ilaçlarını düzenli kullandığı zaman
normal yaşantısını sürdürebiliyor. Hastalıkla çok iyi geçinmesi, ona çok iyi
bakması gerekiyor. İlaçların düzenli ve vaktinde alınması hastalıkla iyi
geçinmenin temel şartı.
Siz
şimdi “astım hastalarının kullandığı spreylerde ilaç vardır ve içlerine
çektikleri zaman sadece hava girmez, ciğerlere ilaç da girer. İlaç ciğerlere
dolar. Dolayısıyla vücuda bir şey girmiş olur. Vücuda giren de orucu bozar” derseniz
o insanların halinden hiç anlamamış olur, İslam’ın merhametinden,
kucaklayıcılığından asla dem vurmuş olamazsınız.
İmdi
astım hastası içinde ilaç zerrecikleri olan havayı içine çektiği zaman ne yemiş
ya da ne içmiş oldu, ya da cinsel tatmin mi buldu sormak lazım.
Hani
“el-Muftıratusselas” dedikleri yani orucu bozan
üç şey yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmaktan ibaretti.
Astım
hastası bunca insana, hiçbir mesnedi olmayan bir yaklaşım ve çıkarsama ile siz
oruç tutamazsınız demek reva mıdır? Bu insanlar herkes gibi Ramazan’ın
feyzinden ve bereketinden yararlanmak ister ve herkesle birlikte tutmalarının imkanı önlerine açılmış olduğu
takdirde hem özgüvenleri artar, hem sağlıklı bir şekilde ibadetlerini de
vaktinde yapmanın hazzını yaşarlar ve bu durum kendilerini daha da iyi
hissetmelerine sebep olur.
“Efendim
daha sonra kaza etsinler!” demek insanı tanımamak ve insan psikolojisinden
bîhaber olmak demektir. Herkesin yiyip içtiği bir mevsimde insanların
üzerlerindeki oruç borcunu kaza etmeleri hiç de kolay değildir. Kaldı ki astım
hastalığı çoğu kez kroniktir; çoğu hasta için ömür boyu süren, ancak ilaçla
kontrol altında tutulan bir illettir.
Dünkü
yazımızda bu konuda Din İşler Yüksek Kurulu’nun astım ilaçlarının orucu
bozmayacağına dair kararından bahsetmiştik. Kurul üyeleri dışında bu karardan
önce de bir çok hocamızın da bu ilaçların bozmayacağına dair fetva vermekte
olduklarını da biliyorduk.
Dindarlık
ölçülü olmayınca zarar veriyor. İtidal halinde bir dindarlık bazı zevatı belli
ki tatmin etmiyor.
Garibce
diyor ki: Siz bu anlayışla, bu yaklaşımla ve bu kafayla insanları dinin içinde
tutamazsınız. Kendi öz çocuklarımız bile birer birer ellerinizden kayar
giderler. Çünkü din namına söylediklerinizin kabul görebilmesi için gerçeklikte
bir karşılığının olması lazımdır.
Dinin
fıtrat dini olmasının anlamı da işte budur.
“Peki,
sigaranın o zaman bundan ne farkı vardır?” denilebilir. Evet sureta belki yoktur ama, astım ilaçlarının
kullanımına cevaz verme tam da oruç tutabilmenin imkanını hazırlamayı
amaçlıyor. Yani böyle bir yolun açılması astım hastalarının da oruç
tutabilmelerinin imkanını sağlıyor. Oysa sigara, bizatihî orucun amaçladığı
sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik bir davranış oluyor. O yüzden amaçları
bakımından bu iki fiilin birbirine benzetilmesi asla mümkün değildir.
Oruç
bir irade eğitimi olarak bize yeme, içme gibi gündelik itiyatlarımızdan uzak
durabilme gücünü kazandırır.
Astım
ilaçları ise oruç tutabilmemizin imkanını verir.
Dinde
ihtiyat, oruç tutabilecek insanları tutamayacakları sarp bir yokuşa sürmek değildir.
Takvayı,
keşke girenin bozmasında değil de biraz da gıybet vb. gibi günah işlerin
işlenmesinin terkinde arayabilseydik.
Dua
ile!
11.07.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder