18 Temmuz 2013 Perşembe

Güç ve Çaresizlik


İnsan olarak ne kadar güçlü olduğumuzu düşünürüm. İçinden çıkamadığımız sorun olmamış, aşamadığımız dağ kalmamış. Everest gibi zirveler bile hırsımızla, gücümüzle baş edememiş. Okyanuslar aşmışız, kanallar açıp denizleri birbirine bağlamışız. Tonlarca ağırlıklı metal kuşları uçurmuşuz. Balıkların inemediği derinliklere dalmışız.
Yazın sıcağını serinliğe, kışın dondurucu soğukluğunu sıcaklığa döndürmüşüz.
Dev seralarda yazın meyvesini kışın yetiştirmiş, kış günü yaz meyveleri yemişiz.
Toprağı sıkıp, içinden her türlü sebze ve meyve fışkırtmış, tahıl ekip  ürün hasat etmişiz.
Makine yapan makineler icat etmişiz.
İnsanın yerini alması için robotlar geliştirmişiz.
Şehirlerin altını üstüne getirecek, küremizi yörüngesinden savuracak korkunç silahlar yapmışız.
Bütün bunları yapan kudretli biz, meğer aynı zamanda ne kadar da acizmişiz.
Bir virüsle baş edemeyip helake yelken açmışız. Salgınlar olmuş, kıran girmiş birer birer yaprak gibi dökülmüşüz. Adı değişmiş veba olmuş, taun olmuş kolera olmuş, kuş gribi, domuz gribi, deli dana. Anadolu insanı hepsine birden “Kıran girdi” demiş.
Felaketler karşısında eli kolu bağlı çaresizliğin resmini vermişiz. Amerika’nın meşhur kasırgaları, Büyük Okyanus sahillerinin tsunamileri ve her yerde ve zamanda depremler… Yangınlar, sel felaketleri… O muazzam teknolojiler, dağları un ufak eden ve yerlerine gökdelenler diken o devasa iş makineleri felaketler karşısında karton kutular gibi kendini sele kaptırmış, yerin yutmasına mani olamamış.
Ve sosyal yönüyle zaaflarımız.
Kendi özümüze sözümüzü geçiremeyecek kadar zayıf halimiz. Sigara, içki, uyuşturucu zararlıdır biliriz ama geri duramayız, gücümüz yetmez.
Kendi eşimizle, öz oğlumuzla, öz kızımızla iletişim kuramayacak kadar zavallı oluşumuz ve onlara bir türlü ulaşamamanın sancılarıyla kıvranışımız.
Yusuf’unu kaybeden Yakub’un çaresizliği.
Yusuf’un gömleği yırtılırken, hapiste unutulmaya yüz tutulmuşken ki çaresizliği.
Yusuf’un kardeşlerinin son kertede, babalarına Bünyamin’siz olarak dönme zorunda kalışlarındaki çaresizlikleri.
Yunus’un balık karnındaki çaresizliği.
Kavmine söz geçiremeyen Musa’nın, sakalını Musa’ya kaptırmış olan Harun’un, havarilerinin ihanetine uğrayın İsa’nın  ve kendi öz kavmi tarafından taşlanan, canına kastedilen ve ülkesinden kovulan Hz. Muhammed’in çaresizliği.
Ne var ki her zaman hesapta olmayan bir şey daha var: İlahî inayet, insanlığı kuşatan eşsiz rahmet. Her şeyin bitti artık dendiği zamanda o imdadımıza yetişiyor da yeni bir umut, yeni bir solukla hayat yeniden ve  bir eşik daha atlayarak devam ediyor.
Ya Rabbi! Bizi bize koma. Gazabını  geçen rahmetinle bizi kucakla.
Biz gerçekten çok aciziz. Ve biz her daim senin inayetine, lütuf ve ihsanına muhtacız.
İnnemâ eşkû bessî ve hüznî ilallah!
Ve ufavvidu emrî ileyke Ya Allah!
La havle ve la kuvvete illâ billah.
Aleyhi tevekkeltü ve ilheyhi ünîb!
Ve mâ tevfîkî illa billah!

18.07.2013

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...