4 Temmuz 2013 Perşembe

İnce ayar bir siyaset


Bir hikayemiz var: Olay Muaviye ile Abdullah b. Zübeyr arasında geçiyor.
Muaviye, Hz. Peygamber’e karşı yıllarca sürdürülen savaşlarda Kureyş’e komutanlık yapmış olan Ebu Süfyan’ın oğludur. Kendisi babasından önce Müslüman olmuş, hatta vahiy kâtipleri arasında yer almıştır. Muaviye Arap dahilerinden biri sayılır. Sahip olduğu dehasıyla etrafına Mısır fâtihi  Amr b. el-Âs gibi Arap dahilerini de toplamayı başarmış, sempatisi ve yumuşak huyu ile Hz. Ali’ye karşı yürütmüş olduğu siyasî mücadelede Kureyş’in desteğini arkasına almış ve sonunda Hz. Hasan’ı da devre dışı bırakarak Halife olmuştu. Kendisi, meşhur Yezid’in de babasıdır. Daha hayatta iken kendisinden sonra oğlunu halife kabul ettirerek hilafeti saltanata dönüştürmüş ve böylece Emevî hanedanlığını başlatmıştır.
Abdullah b. Zübeyr b. Avvâm ise Hz. Ebu Bekir’in kızı Esmâ’dan doğmadır. Hicretten sonra Medine’de dünyaya gelen ilk çocuk olması hasebiyle Müslümanlara bu yeni iklimde umut aşılamıştır. Muaviye’den sonra oğlu Yezid’e biat etmemiş ve siyasî mücadelesini sürdürmüş, bir ara tüm Hicaz’da halifeliğini kabul ettirmiş ve sonunda da Haccac’ın Mekke’yi kuşatması ve Kabe’yi yakıp yıkması sonunda şehit olmuş bir sahabidir.
Muaviye ile Abdullah b. Zübeyr’in birbirine bitişik arazileri vardır. Birinde Muaviye’nin adamları Abdullah’ın arazisine girerler ve zarar verirler. Abdullah bu durumu öğrenince çok kızar ve halife olan Muaviye’ye bir mektup yazar. Mektupta sert bir üslupla şunları söyler. “Adamların benim arazime girmiş ve zarar vermişlerdir. Söyle çıksınlar ve verilen zararı telafi etsinler. Aksi takdirde yapacağımı ben bilirim!”
Mektubu alan Muaviye okur ve  yanındaki oğlu Yezid’e vererek: “Oku ve ne yapmamız gerektiğini söyle!” der. Yezid mektubu okur, hiddetlenir “Sen de kim oluyorsun!” diye homurdanır ve babasına: “Askerlerini gönder, kellesini getirsinler!” önerisinde bulunur.
Muaviye: “Ne kötü karar verdin!” diye çıkışır ve sonra Abdullah b. Zübeyr’e gayet yumuşak bir üslupla bir mektup yazar ve mektubunda şöyle der:
“İmdi, mektubunu aldım. Seni üzen şey gerçekten beni de çok üzmüştür. Senin hoşnutluğun yanında benim için o arazinin hiçbir değeri yoktur. Önemli olan senin rızanı elde etmektir. Bu itibarla arazine bitişik durumda olan arazim, içindeki çalışanları ve hayvanları ile birlikte hepsi senindir. Yeter ki sen müsterih ol!”

Muaviye’nin başarısı galiba bu hasletinde saklı.
Engin bir hilim sahibi. Yüzüne karşı bile hakaret edenlere  kızmaması ve onları bağışlaması hep anlatılır.
Halk ile olan ilişkilerini sürdürme konusundaki siyaseti  dillere destan olmuş ve bu siyaset tarzı “şa’ratu Muaviye” diye ün yapmıştır. “İlişkilerim pamuk ipliği ile bile olsa asla koparılmasına fırsat vermem. Baktım halk asılıyor ben gevşetirim. Baktım halk kendi halinde ipi ben sararım. Ama asla koparılmasını istemem.”
Kendisi yumuşak huylu iken sert valilerle otoritesini dengelediği de gene onun eşsiz siyasetine örnek olarak anlatılır.
Geçmişten alacak çok ders var.

İbret ile bakan gözümüz olsun!
Dua iel!
04.07.2013
GARİBCE

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı. Keşke Tayyib Erdoğan bu yazıyı okuyabilse. Bence çok faydalı olur.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...