Bir hikayemiz var: Olay Muaviye ile Abdullah b.
Zübeyr arasında geçiyor.
Muaviye, Hz. Peygamber’e karşı yıllarca
sürdürülen savaşlarda Kureyş’e komutanlık yapmış olan Ebu Süfyan’ın oğludur. Kendisi
babasından önce Müslüman olmuş, hatta vahiy kâtipleri arasında yer almıştır. Muaviye
Arap dahilerinden biri sayılır. Sahip olduğu dehasıyla etrafına Mısır fâtihi Amr b. el-Âs gibi Arap dahilerini de toplamayı
başarmış, sempatisi ve yumuşak huyu ile Hz. Ali’ye karşı yürütmüş olduğu siyasî
mücadelede Kureyş’in desteğini arkasına almış ve sonunda Hz. Hasan’ı da devre
dışı bırakarak Halife olmuştu. Kendisi, meşhur Yezid’in de babasıdır. Daha
hayatta iken kendisinden sonra oğlunu halife kabul ettirerek hilafeti saltanata
dönüştürmüş ve böylece Emevî hanedanlığını başlatmıştır.
Abdullah b. Zübeyr b. Avvâm ise Hz. Ebu Bekir’in
kızı Esmâ’dan doğmadır. Hicretten sonra Medine’de dünyaya gelen ilk çocuk
olması hasebiyle Müslümanlara bu yeni iklimde umut aşılamıştır. Muaviye’den
sonra oğlu Yezid’e biat etmemiş ve siyasî mücadelesini sürdürmüş, bir ara tüm
Hicaz’da halifeliğini kabul ettirmiş ve sonunda da Haccac’ın Mekke’yi kuşatması
ve Kabe’yi yakıp yıkması sonunda şehit olmuş bir sahabidir.
Muaviye ile Abdullah b. Zübeyr’in birbirine
bitişik arazileri vardır. Birinde Muaviye’nin adamları Abdullah’ın arazisine
girerler ve zarar verirler. Abdullah bu durumu öğrenince çok kızar ve halife
olan Muaviye’ye bir mektup yazar. Mektupta sert bir üslupla şunları söyler. “Adamların
benim arazime girmiş ve zarar vermişlerdir. Söyle çıksınlar ve verilen zararı
telafi etsinler. Aksi takdirde yapacağımı ben bilirim!”
Mektubu alan Muaviye okur ve yanındaki oğlu Yezid’e vererek: “Oku ve ne
yapmamız gerektiğini söyle!” der. Yezid mektubu okur, hiddetlenir “Sen de kim
oluyorsun!” diye homurdanır ve babasına: “Askerlerini gönder, kellesini
getirsinler!” önerisinde bulunur.
Muaviye: “Ne kötü karar verdin!” diye çıkışır
ve sonra Abdullah b. Zübeyr’e gayet yumuşak bir üslupla bir mektup yazar ve
mektubunda şöyle der:
“İmdi, mektubunu aldım. Seni üzen şey gerçekten
beni de çok üzmüştür. Senin hoşnutluğun yanında benim için o arazinin hiçbir
değeri yoktur. Önemli olan senin rızanı elde etmektir. Bu itibarla arazine
bitişik durumda olan arazim, içindeki çalışanları ve hayvanları ile birlikte hepsi
senindir. Yeter ki sen müsterih ol!”
Muaviye’nin başarısı galiba bu hasletinde saklı.
Engin bir hilim sahibi. Yüzüne karşı bile hakaret
edenlere kızmaması ve onları bağışlaması
hep anlatılır.
Halk ile olan ilişkilerini sürdürme konusundaki
siyaseti dillere destan olmuş ve bu
siyaset tarzı “şa’ratu Muaviye” diye ün yapmıştır. “İlişkilerim pamuk ipliği
ile bile olsa asla koparılmasına fırsat vermem. Baktım halk asılıyor ben
gevşetirim. Baktım halk kendi halinde ipi ben sararım. Ama asla koparılmasını
istemem.”
Kendisi yumuşak huylu iken sert valilerle
otoritesini dengelediği de gene onun eşsiz siyasetine örnek olarak anlatılır.
Geçmişten alacak çok ders var.
İbret ile bakan gözümüz olsun!
Dua iel!
04.07.2013
GARİBCE
Çok güzel bir yazı. Keşke Tayyib Erdoğan bu yazıyı okuyabilse. Bence çok faydalı olur.
YanıtlaSil