Kahire Üniversitesi, İslam Felsefesi Bölüm
Başkanı ve Dinler Tarihçisi Prof. Dr. Muhammed Şarkawi (Muhammad Sharkawi),
Fakültemizde 'İslam Dünyasında Dinler Tarihi Çalışmaları' başlığını taşıyan bir
konferans vermişti (12 Aralık 2012) Daha sonra konuk sahibi hocamızın odasında konuşurken
Mısır’ın siyasî durumunu sormuştuk. Kurduğu bir cümle benim dikkatimi çekmişti:
Kendisinin de desteklediği Mürsî ve ekibini kastederek: “Biz demokrasiyi, bir
düğmeye basacağız ve o çalışmaya başlayacak bir sistem zannediyorduk. Meğer
öyle değilmiş. İnşallah iyi olacak!” diyordu.
Bu demokrasi denilen şey ne menem bir şey ise
bir türlü boyun vermiyor. Herkesin aşık olduğu ama kimseye yüz vermeyen bir aşüfte
gibi bir şey midir nedir?
Türkiye’de de herkes demokrasi istiyor. Ama
belli ki herkes kendi demokrasisini kastediyor. Muhaliflerinize hak veren bir
demokrasi değil, bizim kendi haklarımızı öne çıkaran, hep bizi hak sahibi kılan
bir demokrasi özlemi bulunuyor.
Bu serencamda Müslümanların kaderi bir daha
başka. Eminim ki ben yaşta olanların (57) öğrencilik yıllarında, hani o mitinglere
katıldığı, geceleri afişler yapıştırdığı çağlarında “demokrasi” denildiği zaman
duyulan tepkiden tüyler diken diken olurdu. En iyisinin “elli bir delinin kırk dokuz
akıllıya tahakküm etmesi” gibi bir şey olduğu sanılırdı. Sonra tecrübe ettikçe,
yakından tanıdıkça pek de öyle
olmadığını öğrendikçe sevmeye başladık ve hatta sonunda aşık bile olduk. Vaktiyle
Meşrutiyetin meşrû’a, cumhuriyetin fazilet olduğuna inandığımız gibi
demokrasinin de en büyük erdem olduğuna inanmaya başladık. O kadar inandık ki Sayın Başbakan Erdoğan Mısır
baharı günlerinde (15 Eylül 2011) Kahire Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada
yönetime talip olan ve bilfiil vaziyet etme durumunda olanlara hitaben,
demokrasinin olmazsa olmazı olan “laikliği
benimsemelerini” söylemişti. Bunu İhvan-ı müslimîn’e söylüyordu. Herhalde
körlerin çifter çifter sarma yemesi gibi kendisinden bilerek yaşanmış bir
değişimin onlar için de aynısıyla geçerli olduğunu düşünüyordu.
Bir yıl geçti geçmedi Mısırlıların oyu ile
cumhurbaşkanı seçilen İhvan-ı müslimîn adayı Mürsî, saatler önce ordu
tarafından darbe ile görevinden uzaklaştırıldı. Yegâne seçimle gelmiş meşru cumhurbaşkanı
görevinden alaşağı edilmiş oldu. Tahrir meydanında Mürsî karşıtları, Rabiatu'l-Adeviyye meydanında da Mürsî tarafları toplanmışlar
gösteri yapıyorlardı.
Tahrir’deki kalabalığı bir araya toplayan ortak
payda Mürsi karşıtı olmalarıydı. Mürsî gitsin de hele sonrasına bakarız.
Sonrası işte başladı bile: Askerler bütün meydanları
tutmuşlar ve inisiyatifi ele almışlar. Ezher Şeyhi ve Hristiyanların Baba’sı da
meşruiyet kazandırmak için destek vermiş.
Yahu bu meşruiyet de nasıl bir şey onu da bir
türlü anlayamadık. Nereden alınacağı hiç de belli değil. Kâh halkın iradesi ve
seçim diyorlar, kâh Şeyhten papazdan medet umuyorlar. Teokrasi, demokrasi, darbokrasi…
hepsi birbirine karışmış vaziyette. Ortalığı kaplayan toz duman bulutu Mısır
halkını daha zengin, daha huzurlu ve müreffeh mi yapacak, yoksa üzerlerine bir
kâbus olup çökecek mi göreceğiz. Daha öncekilerden hasıl olacak sonucu
elbette biliyoruz, ama görerek,
yaşayarak öğrenmek bir başka oluyor.
Faturasını ödediğiniz şey daha bir değer kazanıyor.
Halkların bir arada yaşama konusunda isteksiz
ve her bir bahane ile kendisi gibi yaşamayanları ötekileştirme ve
itibarsızlaştırma çabası, halkların değil
güç odaklarının işine geliyor.
İki maymun bir muz bulmuşlar ve aralarında
paylaşma konusunda anlaşamamışlar. Demişler: “Tilkiyi hakem yapalım.
-Tilki kardeş şu muzu aramızda pay edebilir misin?:
-Hay hay demiş tilki. Bu benim en iyi bildiğim
iştir.
Sonra muzun kabuğunu güzelce bir soymuş ve
ikiye bölmüş, mahsus bir tarafını diğerinden büyük olacak şekilde yapmış bu
bölme işin. Sonra iki parçayı elleriyle uzatarak kıyaslamış, bakmış biri uzun,
o uzun olanından bir ısırık almış ve gene kıyaslamış, bakmış bu kez ötekisi
uzun, bir ısırık da ondan almış ve böyle böyle bütün muzu kendisi yemiş.
Ey halklar! Bir arada yaşamaya mahkum iseniz,
alıp başınızı gidebileceğiniz başka bir ülkeniz, gezegeniniz, dünyanız yoksa
birbirinizi sevmeseniz de birbirinize saygı duymak ve katlanmak zorundasınız.
Aksi takdirde ne sen, ne de öteki huzuru bulabilir. Mürsî, Mısır’ın kaymağını
yiyen otuz ailenin kurulu düzenini bozmak ve çarkına çomak sokmak istedi. Kendisi
seçilmiş yegane meşru cumhurbaşkanı olmasına rağmen, güç odakları demokrasi
memokrasi biz anlamayız, biz dolaplarımızın dönmesine bakarız, dediler ve darbe
yaptılar. Şimdi Mürsi karşıtları onlara
alkış tutuyor. Oysa ordu çoktan onların payına düşen muzdan bir ısırık aldı
bile.
Umarız çok kan akmaz.
Umarız demokrasi yolunda acı da olsa önemli bir tecrübe olur.
Demokrasinin, bir düğmeye basınca hemen hayata
geçirilebilecek bir mekanizma olmadığı, ülkeyi yönetmeye hevesliler tarafından
daha iyi anlaşılmış olur.
Mısır halkına geçmiş olsun diyor, akıbetimizin
hayır olmasını Allah’tan diliyorum.
Dua ile!
04.07.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder