2 Kasım 2013 Cumartesi

Yeni bir takvim başlangıcı olarak Hicret


Müslümanlar Hz. Ömer döneminde iyiden iyiye bir devlet olma yoluna girince olayları ilişkilendirmede eski geleneksel yöntemlerin artık işe yaramadığı anlaşılır. Hani bazı meşhur olaylar vardır, o olaya göre tarih düşülür. Halk arasında bu türden kullanımlar hala vardır. Büyük selin olduğu sene doğmuşum, kıtlık yılı gelin gelmişim, hocanın minberde kabahat işlediği yılın ertesi senesi doğmuşum… gibi.
Araplar da o zamana kadar belli başlı hadiseleri esas alarak olayları tarihlendiriyorlardı. En çok kullanılan tarih başlangıçlarından biri de Fil Yılı idi. Nitekim Hz. Peygamber’in fil yılında doğduğu bilinir.
Fetihlerle birlikte ortak bir tarihleme ihtiyacı doğunca Hz. Ömer her önemli işte olduğu gibi müşavere meclisini toplamış ve Hz. Ali’nin önerisi üzerine Hicret’in yani Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye yapmış olduğu göçün, ihtiyaç duyulan bu takvime başlangıç olması fikri kabul görmüş ve 622 senesi 22 Temmuz’a tekabül eden Hicret, yeni takvimin başı kabul edilmiş, 1 Muharrem de Hicrî yılbaşı sayılmıştır. İşte bu tarihten itibaren günümüze kadar 1435 hicret yılı geçmiş bulunmaktadır.
Hicret takvimi ayın hareketini esas alır ve güneşin hareketine göre düzenlenen takvime göre on bir gün daha kısadır. O yüzden de hicrî takvim esas alınarak yapılmakta olan ibadetler ve Ramazan, Kurban, Hac gibi dinî etkinlikler her sene on-on bir gün erken gelir.
Peki, müslümanlar neden ay takvimini esas almışlardır?
Bu sorunun cevabı ay ve güneşin hareketlerinin mahiyetini bilmeye bağlıdır. Ay, güneşin bir yılda kat ettiği burçları bir ay gibi daha kısa bir zamanda kat eder. Bu yüzden de hareketi kolayca takip edilebilir. Doğada, doğal bir yaşantısı olan herkes ayın hareketlerini gözleyerek bugünün ayın kaçı olduğunu çıkarabilir. O yüzden ümmî toplumlarda aylık ve yıllık etkinliklerin ayın hareketlerine bağlanması, yükümlülüklerde asgarî düzeyin esas alınması ve herkese ulaşabilmenin sağlanması açısından zorunlu bir durumdur. Günlük etkinliklerde ise bu kez ayın değil aksine güneşin hareketlerinin esas alınması akıllıca bir durumdur. O yüzden dilde de güneşin hareketi esas alınarak belirlenen zaman dilimine gün, ayın hareketleri esas alınarak belirlenen zaman dilimine de ay denilmiştir. Bu isimlendirme Türkçe’nin ne kadar bilgece bir dil olduğunun da kanıtı sayılmalıdır (!).
İslam şeriatının genel karakteristik özelliği “ümmî – arabî” oluşudur. Herkese ulaşabilmesinin gereği olarak bu böyledir. Günlük etkinliklerin güneşin hareketlerine, aylık ve yıllık olanların da ayın hareketine bağlanmış olması bu özelliğin bir gereği olmalıdır. Çünkü güneşe bakarak günlük, aya bakarak da aylık ve yıllık etkinlikleri zamansal olarak takip edebilmek her ümmî kişinin dahi yapabileceği bir şeydir. Aksine bir durum zor olurdu ve çoğu insan için imkansızlık demekti.
Sorun şu ki bugün için astronomi ve hesap biliminin ilerlemesiyle kolay olanın ümmî gözlem olmaktan çıkıp, hesap ve kitabı esas alan takvimlere bakmak olmasıdır. Yani herkese ulaşabilmenin aracı günümüzde daha çok artık hesap ve kitabın esas alınarak oluşturulduğu takvimler olmuştur. Sanki alternatifi varmış da buna rağmen öyle düzenlenmiş ya da buyrulmuş gibi görülen zaman belirleme ile ilgili dinsel beyanların bu gerçeklikten hareketle yeniden yorumlanmasının bir zorunluluk olduğu ortadadır.
Diğer yandan da gerek hayvancılık ve gerekse tarımda üretim güneşin hareketini esas alan takvime göre gerçekleşmektedir. Hasat hep yazın olmaktadır. Oysa Ramazan ekim mevsimine de hasat mevsimine de denk gelebilmektedir. Bir Temmuz günü gerçekleştirilmiş olan hicretin, yıldönümünün bir kış gününde kutlanması biraz tuhafa kaçabilmektedir. Bu durum göz önüne almış olmalı ki Kutlu Doğum kutlamaları her yıl dönen Rebiül-evvel ayı yerine Nisan ayına sabitlenmiş oldu ve insanlarımız da bunu hüsnü kabul ile karşıladı. Bu durum, çokları nazarında Diyanet’in en önemli hizmetlerinden biri sayılmaktadır.
Bu konu aslında bir bahs-i diğerdir.
Bu yazı da asıl amaç takvim başlangıcı olarak neden hicretin kabul edilmiş olmasıdır.
İslam açısından bakıldığında önemli olaylar vardır.
Miladî takvimde Hz. İsa’nın doğumunun esas alınması gibi Müslümanların takviminde de başlangıç olmak üzere Hz.Peygamber’in doğum yılı esas alınabilirdi. (Bu arada mîlâd doğum demektir)
Hz. Peygamber’e ilk vahyin geldiği tarih esas alınabilirdi.
Bunların her ikisi de böyle bir başlangıç için elverişli gözüküyor.
Fakat öyle olmadı, buna mukabil hicret esas alındı.
Çünkü hicret İslam tarihi açısından gerçek bir başlangıçtı.
İlk vahyin gelmeye başlaması (bi’set) bir insana nispetle ana rahmine düşmek gibi bir şeydi. Ama hicret İslam’ın gerçek anlamında doğumuna tekabül ediyordu.
Hicret, ilk temel taşları Akabe bey’atlarında atılmış olan yeni İslam toplumunun vücut bulmasıydı.
Hicret tam anlamıyla devlete açılan kapıydı.
Hicret, İslam’ın bilkuvve olmadan bilfiile çıktığı bir milattı.
Hicret, İslam’ın bizzat Hz. Peygamber’in elinde kurumlaşmasının tamamlamasının bir imkanı olan bir başlangıçtı.
O yüzden hicretin, İslam’ın tarihine başlangıç yapılması ve geride kalan bi’setten sonraki on üç senelik hayatı ana rahmi hayatı gibi değerlendirme oldukça hikmetli olmuştur.
Böyle bir takvimi bize miras bırakan Ömer’e ve Ali’ye selam olsun.
İşleri hep meşveret ile sonuca bağlayan koca Ömer! Senin anlayışına bugün de aynısıyla muhtacız.
Ve sen ey ilmin şehrine açılan kapı Ali! Cesaretin ve dillere destan kahramanlığın  kadar aklın ve ferasetin ile de hep öncüydün.
Cümlenize selam olsun!
Hicrî yeni yılımız hayırlı olsun!

02.11.2013

GARİBCE

3 yorum:

  1. Hocam kalemine klavyene kuvvet okuyoruz. Sizi seviyoruz.. aeo

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Garibce'm! Ağzımı doldurarak ve yüreğimi şişirerek sana 'Allah ebediyyen razı olsun..' diyorum. Kalemin velüt, akıl ve ruh sağlığın her daim aksiyoner ve ebeveynine rahmet diliyorum, yetmedi mütecâb duanı da bekliyorum..
    Bu gün düm yazılanları, bu günün anısına tarasaydım bu yazınızdan daha kısa ve şumullü bir yazı belki bulamayabilirdim.. Fers'teki sitemkâr ifadelerime tavzîh ve tafsîl ve de tashîh olacak bu açıklamanızı yerinde bir paylaşma olarak görüyorum..Selamlar efendim..

    YanıtlaSil
  3. Leyla Taksim: Harika bir yazı olmuş hocam ellerinizden öperim ne şerefki sizin dersinizi almak bizede kısmet olmuştu

    Mehmet Erdoğan: Siz bizim velinimetimizsiniz

    Leyla Taksim: Şeref duydum hocam layık olmak için gayret ediyoruz

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...