22 Aralık 2013 Pazar

Kur’an ve Sünnete Göre Temel İnsan Hakları


Tartışmalı İlmî Toplantı
22-23 Aralık 2013
Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi
Bu sabah İSAV’ın desteklediği ve Fakültemiz Tefsir Anabilim Dalının organize ettiği sempozyuma katıldık.
Nihat Temel hocamız Kur’an âyetlerinden bir seçki ile açılışı yaptı.
İlk okuduğu âyet de Lâ ikrâhe fi’d-dîn…” idi ve dinde zorlama yok anlamına geliyordu ve en esaslı bir insan hakkına işaret ediyordu.
Muhsin Demirci Hocamız organizatör olarak konuştu. Temel haklara ait referansların on dört asır öncesinde bizim kutsal kitabımızda yer aldığına işaret etti.
Sayın Dekanımız Ali Köse adeti üzere bir anekdotla başladı. Hanımı evden çıkarken “Konuşun, konuşun, boşu boşuna nasıl olsa bir netice yok!” diye uğurlamış ve bu onu çok etkilemiş
Batı dünyasındaki özgürlükler ve temel insan hakları ile ilgili metinlere mukabil İslam dünyasında da benzer metinler olduğunu, ancak bunların arkasında  halk ve devlet iradesi bulunmadığını söyledi, önemli bir tespitti. Söylenenler havanda su dövmek gibi oluyordu.
Batılılar vaktiyle hesaplaştılar, o yüzden artık aralarında kavga etmiyorlar, dedi.
Bir İslam İnsan Hakları Mahkemesi kurulsa, ilk işlerinin Mursi’yi asmak olacağı şeklinde anladığım şeyler söyledi.
Elini zevkle öptüğüm İSAV’ın kurucusu vakıf insan seksenini aşmış Ali Özek hocam o geniş ufkuyla  Divan Başkanı Kurucu dekanımız Salih Tuğ hocamızın ifadesiyle muhtasar müfîd (az öz) bir konuşma yaptı.
Üsküdar kaymakamımız Mustafa Güler Müslümanlığı sadece ibadete hasretmişiz, oysa hayata indirmemiz gerekirdi, dedi.
Salih Tuğ hocamız da insan hakları arayışlarının Batı’da Rönesans ile Kilise otoritesi kırıldıktan sonra akla dayalı olarak gelişme gösterdiğini ifade etti.
Sonra Dekan Ali Köse başkanlığında İlk oturum başladı ve Recep Şentürk hoca ilk tebliğini sundu.
İnsan haklarının bizde de karşılıkları olduğunu ve Zarûriyyât, Külliyyât, Ismetu’l-âdemiyyîn, Ismetü’n-nesl, Ismetü’l-ırk gibi kavramların denk düştüğünü anlattı.
“İsmet âdemiyetledir.” cümlesi kapanış serlevhasıydı.
Müzakereci Ali Coşkun İnsan hakları kavramının şemsiye bir kavram olduğunu söyledi ve Başörtüsü hakkının da bunun altına gireceğini bir örnek olarak belirtti. Müstağni bir tavrı vardı, zamanı kullanmadı.
Sonra benim tebliğini müzakere edeceğim kelamcı arkadaş Doç. Dr. Recep Ardoğan tebliğini sundu. Girişte insan hakları konuları ele alınırken daha çok hukuk açısından ele alındığını oysa konunun kelamî boyutunun öncelenmesi gerektiğini söyledi.
İkide bir Veda Hutbesi’nin ve Medine Sözleşmesi’nin insan hakları metinleri olduğu şeklindeki bir söylemin terk edilip, olması gereken metnin bizim tarafımızdan oluşturulması gerektiğini ifade etti ki bence en önemli katkısı buydu.
Doktora tezi de bu konuda imiş. Felsefe dili ile yazılmış uzunca bir metni vardı. Tebliğin beşte birlik bir kısmını tutan İslam’da insan hakları ve hürriyetleri başlığı altında ele alınan konular ise hürriyet, eşitlik, siyasî gücün sınırları olarak insan hakları başlıklarını taşıyordu. Bu kısmın kaynaklarına bakıldığında konu Said Nursî’nin zaviyesinden ele alınmış gibi gözüküyordu.
Sonra benim müzakere sıram geldi.
Ben beş sayfalık bir metin yazmıştım.
Ancak anlatılanlar epey bir canımı sıkmış olmalı ki, yazdıklarımı bıraktım ve irticalî bir müzakere yaptım. Eve gelince de ev halkı ile birlikte dinledik. Onlar bir hayli sinirlenmiş ama etkili sayılabilecek bir konuşma yapmış olduğumu söylediler.
Peki, beni kızdıran neydi?
Usul ve yaklaşım idi, bir de çok bilmişlik.
Modern ya da trent olan her ne varsa, hemen atılıyor ve “Bu bizde var, hem de en âlâsı!” diyoruz.
Metinlerimize hiç ilgisiz anlamlar yüklüyoruz ve onları tabii bağlamlarından kopararak istediğimiz sonucu almaya çalışıyoruz.
Kur’an’ın belli bir zaman ve zemin içinde, belli bir soruna cevap olmak üzere inmiş olduğu gerçeğini unutarak, onu sanki şu anda bizim modern durumumuza inmiş gibi okuyor ve onu ahlakîlik esasından uzaklaşarak ulaşmak istediğimiz amaçlarımız doğrusunda manipüle ediyoruz.
İmdi haydi gel sen ol da hiddetlenme!
Fırsat bulursam o konuşma kaydını çözüp, sizlerle de paylaşmak isterim.
Gerçi Garibce okurları için pek yeni bir şey sayılmaz ama, yine de olsun.
Kabı ayrı olanın tadı da ayrı olurmuş.
Dua ile!
21.12.2013

GARİBCE

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...