Ölüm Allah’ın emri, şu ayrılık olmasaydı gibisinden
türküler var.
İnsan yaşlanır ve akıbet ölümdür.
Kimi gencecik gider, gô ekin yolunmuş gibi.
Kimi yaş kemalini bulur, bir türlü ölemez. Onun
ıstırabını çeker. “Herkes gitti, ben kaldım geri!” der. Ölemediğine hayıflanır.
Rahmetli Kara Mustafa, kendisinden iki yaş küçük babamın arkasından hep böyle hayıflanırdı. “Senin baban gitti,
ben kaldım geri!” derdi. Ölememenin kaygısını çekerdi.
Kendi kendime demek ölüm bile vakti gelince
beklenen ve özlenen bir şeymiş derdim.
Dün Ahmet Amcayı uğurladık. Sevgili dostumuz Ziya Yılmazer
aganın babası Ahmet amcamızı.
Sabah konuşmuşlar oğlu Ziya agamla. “Bir türlü
ölemedik!” falan gibisinden laflar etmiş.
Ölmek ne ki? Lakin bizim elimizde değil. Vakti
saatine merhun bir şey. Gelince kim geciktirebilir. Gelmeyince kim öne
alabilir.
Ahmet amcanın eşi yıllardır sözde ölüyor, ama bir
türlü olmuyor. Ahmet amca bizim hatunun ifadesiyle “gözünün içi gibi” ona
bakıyor.
Bir de duyduk ki Ahmet amcaya araba çarpmış.
Arkasından iyiymiş dediler ve çok sürmeden “İnnâ
lillah ve innâ ileyhi râciûn!” Ahmed amcanın ölüm haberi geldi. Hem de aynı
dergaha giderken, kendi dergahından birinin kullandığı hasta nakil aracının
çarpması sonucu Hastaneye kaldırılmış ve kalp krizi sonucu da vefat etmiş.
Vakit gelince bahaneden çok ne var!
Ölüm Allah’ın emri de işte bu türden kazalar
olmasa. İnsanlar üzerine bindikleri mereti daha bir dikkatli kullansa.
Altındaki bilmem kaç yüz beygir güçlü motorun kendi gücü olmadığını, sadece
kontrolünün kendisine ait olduğunu bilseler. Bugün öğreniyoruz ki hemen hemen
aynı saatte bizim torun da parktan eve dönerken ara sokaktan karşı karşıya
geçerken bir densizin hızlı sürdüğü araç tarafından az daha eziliyormuş.
Poposuna aldığı darbe ile havaya savrulmuş ve ani frenle kızaklayan aracın
altında ezilmekten son anda kurtulmuş.
Hep kader kader diyoruz da, bana biraz öyle değil
gibi geliyor. Tamam kader diye bir şey var. Geriye doğru baktığımızda kader
inancımız olmasa izah edemeyeceğimiz pek çok şey var. İyi de insan niye sorumlu
o zaman. Demek ki insan biraz da kendi kaderini kendisi yazıyor. Yahut o türden
yazılacaklar için Allah kalemi insanın eline tutturmuş oluyor, o da yazıyor.
Demek ki gücü dahilinde bulunuyor. Neyse bu konu çok su götürür. Fazla
girmeyelim.
Neyse biz o akşam cenaze evine gittik. Sayın Dekan
da gelmişti. Cenaze ile ilgilenilmesi için yakın alaka gösterdi. Kur’an okuduk,
dua ettik.
Adli tıbba kaldırıldığı için cenaze Cuma namazına
yetişmedi. İkindi namazını müteakip Valide Atik camiinde cenaze namazını
kıldık. Büyük bir kalabalık vardı. Helalleşme sesleri adeta gök kubbeyi çınlatacak
kadar güçlüydü. İnsanın bir aidiyetinin olması galiba iyi bir şey. Meczupların
çığlıkları da vardı.
Vasiyeti üzerine Hasköy’deki aile mezarlığına
defnettik.
Dönüşte akşam namazını müteakip yine aynı camide Kur’an
okuyup dua ettik.
Namaz çıkışında Belediye tarafından hazırlanmış etli
pilav ikramı doğusu benim çok hoşuma gitmişti.
Büyük kentlere göç sonrası doluşan insanların çoğu
komşu da olsalar birbirlerini tanımıyorlar. Evler ise daracık ve kalabalık
misafirleri ağırlayacak gibi değil. Üstelik gelenleri ağırlamak için komşular tarafından
ikram edilmek üzere yemek getirildiği falan da yok. Bu durum bizim hatunun
dikkatini çekmiş ve özellikle şu anda bizim oturmakta olduğumuz mahallede hiç
de durumun öyle olmadığını komşuların günlerce ölü evine yemek taşıdıkların
söyledi, laf aramızda demek ki bizim mahalle daha gelişme evresini tamamlamamış!
Neyse işte böyle bir ortamda Valide Atik camii gibi
geniş avlusu olan, avlusunda koca çınarın gölgesinde ucuz fiyata devamlı taze
çay sunulan, yeterince oturulacak yerleri olan mekanlara çok ihtiyaç var. Hele
bir de Belediye aş kazanını kaynatmış ve yanında ayranı ve tatlısı da olmak
üzere gelenlerin karınlarını da doyurmuşsa, bundan daha güzel bir şey olamaz.
Dünkü merasim sebebiyle gördüm ki Valide Atik’de
taziye için toplanan kadınlı erkekli insanların merasim bitmesine rağmen yatsı
namazı sonrasına kadar Cami avlusunda sohbete devam etmeleri, dertleşmeleri,
uzun zamandan beri birbirlerini göremeyen dostların hasret gidermeleri gerçek
bir ihtiyacın göstergesi.
Camiler yeniden bu kabilden sosyal işlevlerini
üstlenmeli.
İnsanları sadece namaz için değil, her türlü sosyal
etkinlikler için de bir araya getirebilmeli. Belediyeler, camilere bu gözle
yeniden bakmalı ve her türlü altyapı destek hizmetlerini hazırlamaya çalışmalı.
Doğrusu ben dünkü cenaze namazı sebebiyle Valide Atik’de
geçirmiş olduğumuz zamandan çok haz ettim.
Diğer katılımcıların da aynı duyguları
hissettiklerini sanıyorum.
Bu vesile ile Ahmet amcamıza bir kere daha rahmet
diliyorum.
Başta Ziya agam olmak üzere, annemize ve tüm
yakınlarına sabr-ı cemil ve ecr-i cezil diliyorum.
Rahmeten vasia!
Tüm geçmişlerimiz için de Allah’tan sonsuz
rahmetinin tecellilerini bekliyorum.
Dua ile.
01.02.2013
GARİBCE
Ziya Hocamızın Başı Sağ olsun. Allah rahmet eylesin Mekanı Cennet olsun İnşallah
YanıtlaSil