Yüz akıyla verilen nasıl hesap ama!
“ Vaktiyle, malı mülkü çok bir ağa varmış.
Ağanın kendisi köyde yaşar, yoz (kısır) hayvanlarını da yaylada çobana teslim edermiş, onlara o bakarmış. Ağa tam yüz yoz koyundan oluşan sürüsü için yeni bir çoban tutması lâzım gelmiş.
Ağanın yeni bir çoban aradığını duyan işsizler,
akın akın gelip ağanın hayvanlarını gütmeye talip olmuşlar. Ağa, gelenlerin
içinden birini seçip yoz sürüsünü ona teslim etmiş. Kendisi köyde tarla
takkalarının başında uğraşırmış. Aradan altı ay geçmiş ve sürünün teslim zamanı gelmiş.
Ağa çifti çubuğu ile uğraşırken uzaktan bir adam bir elinde bir deri, diğerinde bir bakraç belirmiş. Yaklaşınca onun yoz sürüsünü teslim ettiği çobanı olduğunu anlamış. Selam kelamdan sonra
"-Hele çoban de hele, ne var ne yok, sen burada sürü nerede?! demiş ve çobandan hesap istemiş.
Ağa çifti çubuğu ile uğraşırken uzaktan bir adam bir elinde bir deri, diğerinde bir bakraç belirmiş. Yaklaşınca onun yoz sürüsünü teslim ettiği çobanı olduğunu anlamış. Selam kelamdan sonra
"-Hele çoban de hele, ne var ne yok, sen burada sürü nerede?! demiş ve çobandan hesap istemiş.
“Sormayın ağam, sormayın!” diye başlamış çoban:
“Yağmur yağdı gök çatladı, yetmiş ikisinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu,
arkasına düştü beş toklu. Onunu verdim kasaba, onunu da katma hesaba. Kurt kaptı
geçende birisini, aha da getirdim derisini… Daha da sorma gerisini”
deyip elindeki deriyi ağanın önüne atmış, diğer elindeki bir bakraç yoğurdu da ağaya uzatmış ve: “İşte demiş, ağamıza sürüden
bu kaldı!”.
Hesap tamı tamına ortada, açık yok.
Ağa, çobanın bu tavrı karşısında öfkeden diyecek
bir şey bulamamış, sadece uzatılan bakracı alıp hiçbir şey demeden içindeki
yoğurdu tepesinden aşağı boca etmiş. Yüzü yoğurtla bembeyaz olan çoban, hiç
istifini bozmamış, pişkin bir tavırla ve sırıta sırıta ağaya büyük bir başarı
ortaya koymuş birinin edasıyla:
“Nasıl ama ağam, görüyorsun ya hesabını tam verenin yüzü işte böyle ak olur!" demiş.
Sayıyız nimetler gibi ömür de bize bir emanet.
Sayısını bilen biliyor. Yarın mahşer günü “Gel de şu ömrünün bir hesabını ver
hele!” dediklerinde çobanın hesabı vermedeki mahareti kadar maharetimiz olacak
mı? Yalancıktan da olsa yüzümüzün akıyla hesabı verebilecek miyiz?
Günün 8-10 saati yatakta uykuda geçti Ya Rabbi!
Geri kalanı mutfakta, tuvalette, sokakta. Adımlamadık sokak bırakmadık, saymadık
kaldırım taşı koymadık, nerede bir curcuna, nerede bir temaşa vardı biz
oradaydık. Seyirliklere çıktık, etrafı seyrettik. Sinemaya, tiyatroya gittik.
Hayatımızı oynayanlara güldük. Dizilere diz bağladık, iki göz iki çeşme
ağladık. Ağlanacak halimize güldük, gülünecek yerde ağladık. Ne zaman
güleceğimizi de otomatiğe bağlamışlardı, bu yüzden fazla sıkıntı da yaşamadık.
Arada bir ses duyuyorduk felaha çağıran, fakat
huzurumuzu bozuyordu bir de fazla bağırıyorlardı, kulak tıkadık. Hatta şikâyetçi
bile olduk. Zaten manası da anlaşılmıyordu. Tercüme edenler bile “Haydin Felaha! Haydin Felaha!” dedirtmişlerdi. Kurtuluş
olsaydı, neresiydi bilirdik, atlardık bir dolmuşa nasıl olsa varırdık. Ama
felah neresi, nasıl gidilir, nasıl edilir bilemedik ki!
Hem ömür dediğin nedir ki, doğduk yumuktu
gözümüz açtık ve sonunda kapandı ölmüş olduk. Hepsi bir göz kırpma kadar olan
bir ömrün hesabı da mı olurmuş.
Dediler Hay’dan gelip Hû’ya gidiyorsunuz. Hay kim di Hû
neresiydi onu da ayıramadık. Biz bu lâfı da hem har vurup harman savurmak gibi
anladık. Yalandan gelen dolana gider diye yorduk.
Hem dünya hayatı dediğin bir yolcunun bir ağaç altında
konaklaması gibi bir şey dediler. Ne zaman indik, ne zaman konakladık, ne zaman
süre bitti farkında olamadık.
Sözün özü, bizim hesap verecek gücümüz, geçerli olacak
bir mazeretimiz, yok. Senden bizi bağışlamanı isteyecek yüzümüz de.
Ama bir şey biliyoruz ki sen Rabsin, esirgeyensin
bağışlayan. Almadan verensin, affedicisin, affı seversin, bizi de affedersin.
Eli boş gelinmez boş gelinen yere
Boş gelmedik Ya Rab biz suç getirdik
Dağlar çekemezken bu ağır yükü
Sırtta iki büklüm pek güç getirdik.
Bildiğimiz bir şey varsa işte bu aczimiz.
Ko, yıkalım yükü devlet kapına.
Gerisini artık Hak getire!
23.06.2012
GARİBCE
Sarıkaya Köyü Toroslar Yayla
herdogan38@.
YanıtlaSilGaribce, bu hesab işi yazısı var ya kırıyor inasın kolunu kanadını..El ayak tutmuyor ki...Harfler nerede ne yazılır çizilir, nereden kaçılıp da nereye gidilir..? 'Eyne'l- meferr7 ve 'eyne tezhebûn?' Cevap ne olacak...? Esas duruşta beklemek mi? Duanıza muhtacız Garibce'm..!
Hocam, YOZ kısır hayvanlara değil. 100. koyuna denir. Esiden kaç koyunun değil. kaç YOZ un var diye sorulurdu. çok iyi hatırlıyorum. bazı köylüler her gün yaylıma bizim köyden 8 yoz 12 yoz çıkıyor diye konuşurlardı. Bazı köyler bizim köyün yozu sizden fazla diye övünürlerdi.
YanıtlaSilEkrem Özbay: Hesap verebilmek bilinciyle yaşamak...
YanıtlaSilBu toplum ekmeğe saygıyı öğrendi fakat kul hakkına saygıyı o hassasiyette öğrenemedi. Neden?