23 Haziran 2012 Cumartesi

Bir ömür ne ki!?




Yüz akıyla verilen nasıl hesap ama!


“ Vaktiyle, malı mülkü çok bir ağa varmış. Ağanın kendisi köyde yaşar, yoz (kısır) hayvanlarını da yaylada çobana teslim edermiş, onlara o bakarmış. Ağa tam yüz yoz koyundan oluşan sürüsü için yeni bir çoban tutması lâzım gelmiş.
Ağanın yeni bir çoban aradığını duyan işsizler, akın akın gelip ağanın hayvanlarını gütmeye talip olmuşlar. Ağa, gelenlerin içinden birini seçip yoz sürüsünü ona teslim etmiş. Kendisi köyde tarla takkalarının başında uğraşırmış. Aradan altı ay geçmiş ve sürünün teslim zamanı gelmiş.

Ağa çifti çubuğu ile uğraşırken uzaktan bir adam bir elinde bir deri, diğerinde bir bakraç belirmiş. Yaklaşınca onun yoz sürüsünü teslim ettiği çobanı olduğunu anlamış. Selam kelamdan sonra

"-Hele çoban de hele, ne var ne yok, sen burada sürü nerede?! demiş ve çobandan hesap istemiş.
“Sormayın ağam, sormayın!” diye başlamış çoban: “Yağmur yağdı gök çatladı, yetmiş ikisinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu, arkasına düştü beş toklu. Onunu verdim kasaba, onunu da katma hesaba. Kurt kaptı geçende birisini, aha da getirdim derisini… Daha da sorma gerisini” deyip elindeki deriyi ağanın önüne atmış, diğer elindeki  bir bakraç yoğurdu da ağaya uzatmış ve: “İşte demiş, ağamıza sürüden bu kaldı!”.

Hesap tamı tamına ortada, açık yok.

Ağa, çobanın bu tavrı karşısında öfkeden diyecek bir şey bulamamış, sadece uzatılan bakracı alıp hiçbir şey demeden içindeki yoğurdu tepesinden aşağı boca etmiş. Yüzü yoğurtla bembeyaz olan çoban, hiç istifini bozmamış, pişkin bir tavırla ve sırıta sırıta ağaya büyük bir başarı ortaya koymuş birinin edasıyla:

“Nasıl ama ağam, görüyorsun ya hesabını tam verenin yüzü işte böyle ak olur!" demiş.

Sayıyız nimetler gibi ömür de bize bir emanet. Sayısını bilen biliyor. Yarın mahşer günü “Gel de şu ömrünün bir hesabını ver hele!” dediklerinde çobanın hesabı vermedeki mahareti kadar maharetimiz olacak mı? Yalancıktan da olsa yüzümüzün akıyla hesabı verebilecek miyiz?

Günün 8-10 saati yatakta uykuda geçti Ya Rabbi! Geri kalanı mutfakta, tuvalette, sokakta. Adımlamadık sokak bırakmadık, saymadık kaldırım taşı koymadık, nerede bir curcuna, nerede bir temaşa vardı biz oradaydık. Seyirliklere çıktık, etrafı seyrettik. Sinemaya, tiyatroya gittik. Hayatımızı oynayanlara güldük. Dizilere diz bağladık, iki göz iki çeşme ağladık. Ağlanacak halimize güldük, gülünecek yerde ağladık. Ne zaman güleceğimizi de otomatiğe bağlamışlardı, bu yüzden fazla sıkıntı da yaşamadık.

Arada bir ses duyuyorduk felaha çağıran, fakat huzurumuzu bozuyordu bir de fazla bağırıyorlardı, kulak tıkadık. Hatta şikâyetçi bile olduk. Zaten manası da anlaşılmıyordu.  Tercüme edenler bile “Haydin Felaha!  Haydin Felaha!” dedirtmişlerdi. Kurtuluş olsaydı, neresiydi bilirdik, atlardık bir dolmuşa nasıl olsa varırdık. Ama felah neresi, nasıl gidilir, nasıl edilir bilemedik ki!

Hem ömür dediğin nedir ki, doğduk yumuktu gözümüz açtık ve sonunda kapandı ölmüş olduk. Hepsi bir göz kırpma kadar olan bir ömrün hesabı da mı olurmuş.

Dediler Hay’dan gelip Hû’ya gidiyorsunuz. Hay kim di Hû neresiydi onu da ayıramadık. Biz bu lâfı da hem har vurup harman savurmak gibi anladık. Yalandan gelen dolana gider diye yorduk.

Hem dünya hayatı dediğin bir yolcunun bir ağaç altında konaklaması gibi bir şey dediler. Ne zaman indik, ne zaman konakladık, ne zaman süre bitti farkında olamadık.

Sözün özü, bizim hesap verecek gücümüz, geçerli olacak bir mazeretimiz, yok. Senden bizi bağışlamanı isteyecek yüzümüz de.

Ama bir şey biliyoruz ki sen Rabsin, esirgeyensin bağışlayan. Almadan verensin, affedicisin, affı seversin, bizi de affedersin.

Eli boş gelinmez boş gelinen yere

Boş gelmedik Ya Rab biz suç getirdik

Dağlar çekemezken bu ağır yükü

Sırtta iki büklüm pek güç getirdik.

Bildiğimiz bir şey varsa işte bu aczimiz.

Ko, yıkalım yükü devlet kapına.

Gerisini artık Hak getire!



23.06.2012

GARİBCE


Sarıkaya Köyü Toroslar Yayla

3 yorum:

  1. herdogan38@.
    Garibce, bu hesab işi yazısı var ya kırıyor inasın kolunu kanadını..El ayak tutmuyor ki...Harfler nerede ne yazılır çizilir, nereden kaçılıp da nereye gidilir..? 'Eyne'l- meferr7 ve 'eyne tezhebûn?' Cevap ne olacak...? Esas duruşta beklemek mi? Duanıza muhtacız Garibce'm..!

    YanıtlaSil
  2. Hocam, YOZ kısır hayvanlara değil. 100. koyuna denir. Esiden kaç koyunun değil. kaç YOZ un var diye sorulurdu. çok iyi hatırlıyorum. bazı köylüler her gün yaylıma bizim köyden 8 yoz 12 yoz çıkıyor diye konuşurlardı. Bazı köyler bizim köyün yozu sizden fazla diye övünürlerdi.

    YanıtlaSil
  3. Ekrem Özbay: Hesap verebilmek bilinciyle yaşamak...
    Bu toplum ekmeğe saygıyı öğrendi fakat kul hakkına saygıyı o hassasiyette öğrenemedi. Neden?

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...