21 Haziran 2012 Perşembe

Ömerlerin Ardından




Tarihte iki Ömer var: Biri adaletle özdeşleşmiş Hz. Koca Ömer. Öteki mezalime son veren ikinci Hz. Ömer: Ömer b. Abdülaziz: Aralarında da dede torun ilişkisi var. Sahabî olmamasına rağmen ikinci Ömer de isminin yanında sahabeye ait saygı ifadesi olan (Radıyallahu anhu) duasıyla anılır.

Ömer bin Abdülaziz,  Emevî halifelerinin sekizincisi ve Mervân’ın torunudur. 60 (M. 679’da Medine’de doğmuş, 720’de (Hicri 101?) daha 40 yaşlarında iken Halep’te vefat etmiştir.

Yaygın rivayete göre Ömer bin Abdülaziz ikinci Halife Hz.Ömer’in torunudur. Buna göre Hz. Ömer, annesinin ısrarına rağmen süte su kattırmayan genç kızı oğlu Asım ile evlendirir ve bu evlilikten çiftin Leyla adını verdikleri bir kızları olur. İşte Ömer bin Hattab'in torunu Leyla Ömer bin Abdülaziz’in annesidir. Aralarında böyle bir akrabalık ilişkisi vardır.

Araplar Müslüman olmuş İranlılara, Türklere genel olarak “Mevâlî” diyorlar. Azad edilmiş köle anlamına gelen bir kelimenin Arap olmayan Müslümanlar için kullanılması Arapların onlara olan yaklaşımlarının bir ipucunu vermelidir. Keza onlar Arap olmayan herkese de “Acem” derler. Hayvanlar için de aynı kökten kelimeyi kullanırlar. “Cinayetü’l-acmâ cubârun” = (Hayvanların verdiği zarar hederdir) sözünde olduğu gibi. Ortak nokta ise her ikisinin de dilsiz oluşu olmalıdır. Hayvanın dili yok tamam, ama Arap olmayanlara ne demeli? Onların da Arap açısından dili yok, her ne kadar bir takım sesler çıkarıyorlarsa da bu koyunun melemesi, atın kişnemesi gibi bir şey olmalı. Kendisi anlamadığı için yok sayma gibi bir tavır gözüküyor. Her ne ise bu tavrın daha sonraları ortaya çıkacak bir tür Arap karşıtlığı olan “Şuubiye” hareketinin zemin bulması ve yeşermesinde önemli etkisi olmalıdır.

Haccac gibi zalimlikleri ile ün salmış emevî halifeleri Müslüman olan yerlilerden esasen gayrimüslim oldukları için bir tür askerlikten muafiyet vergisi gibi görülen cizyeyi almaya devam ediyorlardı. Çünkü Müslüman olmaları halinde onlardan alınmakta olan cizye düşürülürse vergi gelirlerinde ciddi oranda azalma olmaktaydı. Allah göstermesin (!) toplu ihtidalar olabilir ve ciddî vergi kaybı yaşanabilirdi. Bu valiler insanların yerlerini terk edip başka yerlere göç etmelerine de izin vermiyorlardı. O yüzden yerli halk idareye karşı kin ve nefret duygularıyla doluydu. Yerli halkların Haccâc’a karşı İbn Eş’as ayaklanmasına destek vermelerinin saiki de muhtemelen buydu.  Mısır, Horasan gibi eyaletlerde de durum aynı idi. 

Ömer b. Abdulaziz halife olunca bu türden mezalime son verdi ve valilerine her türlü mezalimin kaldırılması ve Müslüman olanlardan cizye vergisinin düşürülmesi talimatını gönderdi:  Özellikle Mısır valisi Hayyan b. Şureyh’e yazdığı mektupta “Müslüman olan ehl-i zimmetten cizye vergisini kaldır. Çünkü Allah “Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir” (et-Tevbe 9/5) … buyuruyor” diye yazdı.

Buna rağmen Vali, “Bu durumun gelirlerde ciddî bir azalmaya sebebiyet verdiğini dolayısıyla emri olursa bunlardan cizyenin eskiden olduğu gibi Müslüman olduktan sonra da alınmasının sürdürülmesi” talebinde bulundu. Ömer b. Abdulaziz ona gönderdiği sert cevapta, bu tavrı yüzünden kendisini cezalandıracağından da bahisle şu tarihi sözünü söyledi:

“Senin gibilerin aklı batsın.  Sen Müslüman olanlardan cizyeyi kaldır. Unutma ki Allah, peygamberi Hz. Muhammed’i insanları doğru yola iletsin (Hâdî) diye gönderdi, vergi toplasın (Câbî) diye değil!”

فإن الله إنما بعث محمداً صلى الله عليه وسلم هادياً ولم يبعثه جابياً،

(Bu sözle ilgili bir not: Bir zamanlar büyük usta, televizyon programında çocukların Sünnet edilmesi konusunu işliyordu. Düşüncesine destek olmak üzere  Ömer b. Abdülaziz’in bu sözünü kullandı ve şöyle dedi: “Allah Hz. Peygamber’i hidayetçi gönderdi sünnetçi değil!”

Ne alâka! Ama üstadı doğru çıkarmak için “Câbî”nin böyle bir manası olduğunu da belki sözlüklere eklerler.)

Bu büyük zatın kabri, Halep'e seksen kilometre mesafede bulunan Maarratün-Numan mevkiindedir. Deyr-i Seman denilen oldukça tenha bir yerde ve hayatındaki mütevazılığı ısrarla sürdürürcesine sade bir hali vardır. Nice şatafatlı kabir ziyaretim olmuştur. Unutamadıklarımdan biri de Ömer b. Abdülaziz’in kabridir.

Başucunda otururken de, içimdeki heybeti beni kendinden uzak etmedi,  onu kendime çok yakın hissettim.

Allah rahmet eylesin!

Arkalarından üçüncü, dördüncü, beşinci… Ömerleri eksik etmesin!

Yer gök adaletle kâimdir.

Adaletimiz bol olsun!



21.06.2012

GARİBCE














1 yorum:

  1. Salih Eser: Yazarak ve fotoğraf çektirerek ne güzel bir hatıra bırakmışsınız hocam. Seyahatimizin en müessir demlerinden birisiydi bu ziyaret. Ve Hama'nın dolapları, Yunus'un nefesi... Nasip olur da inşaallah gideriz bir daha o mübarek ve mahzun ve mazlum diyarlara...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...