Tarihte iki Ömer var:
Biri adaletle özdeşleşmiş Hz. Koca Ömer. Öteki mezalime son veren ikinci Hz.
Ömer: Ömer b. Abdülaziz: Aralarında da dede torun ilişkisi var. Sahabî
olmamasına rağmen ikinci Ömer de isminin yanında sahabeye ait saygı ifadesi
olan (Radıyallahu anhu) duasıyla anılır.
Ömer bin Abdülaziz, Emevî halifelerinin sekizincisi ve Mervân’ın
torunudur. 60 (M. 679’da Medine’de doğmuş, 720’de (Hicri 101?) daha 40 yaşlarında iken Halep’te
vefat etmiştir.
Yaygın rivayete göre Ömer
bin Abdülaziz ikinci Halife Hz.Ömer’in torunudur. Buna göre Hz. Ömer,
annesinin ısrarına rağmen süte su kattırmayan genç kızı oğlu Asım ile evlendirir
ve bu evlilikten çiftin Leyla adını verdikleri bir kızları olur. İşte Ömer bin
Hattab'in torunu Leyla Ömer bin Abdülaziz’in annesidir. Aralarında böyle
bir akrabalık ilişkisi vardır.
Araplar Müslüman olmuş
İranlılara, Türklere genel olarak “Mevâlî” diyorlar. Azad edilmiş köle anlamına
gelen bir kelimenin Arap olmayan Müslümanlar için kullanılması Arapların onlara
olan yaklaşımlarının bir ipucunu vermelidir. Keza onlar Arap olmayan herkese de
“Acem” derler. Hayvanlar için de aynı kökten kelimeyi kullanırlar.
“Cinayetü’l-acmâ cubârun” = (Hayvanların verdiği zarar hederdir) sözünde olduğu
gibi. Ortak nokta ise her ikisinin de dilsiz oluşu olmalıdır. Hayvanın dili yok
tamam, ama Arap olmayanlara ne demeli? Onların da Arap açısından dili yok, her
ne kadar bir takım sesler çıkarıyorlarsa da bu koyunun melemesi, atın kişnemesi
gibi bir şey olmalı. Kendisi anlamadığı için yok sayma gibi bir tavır
gözüküyor. Her ne ise bu tavrın daha sonraları ortaya çıkacak bir tür Arap karşıtlığı
olan “Şuubiye” hareketinin zemin bulması ve yeşermesinde önemli etkisi
olmalıdır.
Haccac gibi
zalimlikleri ile ün salmış emevî halifeleri Müslüman olan yerlilerden esasen
gayrimüslim oldukları için bir tür askerlikten muafiyet vergisi gibi görülen
cizyeyi almaya devam ediyorlardı. Çünkü Müslüman olmaları halinde onlardan
alınmakta olan cizye düşürülürse vergi gelirlerinde ciddi oranda azalma
olmaktaydı. Allah göstermesin (!) toplu ihtidalar olabilir ve ciddî vergi kaybı
yaşanabilirdi. Bu valiler insanların yerlerini terk edip başka yerlere göç
etmelerine de izin vermiyorlardı. O yüzden yerli halk idareye karşı kin ve
nefret duygularıyla doluydu. Yerli halkların Haccâc’a karşı İbn Eş’as
ayaklanmasına destek vermelerinin saiki de muhtemelen buydu. Mısır, Horasan gibi eyaletlerde de durum aynı
idi.
Ömer b. Abdulaziz
halife olunca bu türden mezalime son verdi ve valilerine her türlü mezalimin
kaldırılması ve Müslüman olanlardan cizye vergisinin düşürülmesi talimatını
gönderdi: Özellikle Mısır valisi Hayyan
b. Şureyh’e yazdığı mektupta “Müslüman olan ehl-i zimmetten cizye vergisini
kaldır. Çünkü Allah “Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini
serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir” (et-Tevbe
9/5) … buyuruyor” diye yazdı.
Buna rağmen
Vali, “Bu durumun gelirlerde ciddî bir azalmaya sebebiyet verdiğini dolayısıyla
emri olursa bunlardan cizyenin eskiden olduğu gibi Müslüman olduktan sonra da
alınmasının sürdürülmesi” talebinde bulundu. Ömer b. Abdulaziz ona gönderdiği
sert cevapta, bu tavrı yüzünden kendisini cezalandıracağından da bahisle şu
tarihi sözünü söyledi:
“Senin
gibilerin aklı batsın. Sen Müslüman
olanlardan cizyeyi kaldır. Unutma ki Allah, peygamberi Hz. Muhammed’i
insanları doğru yola iletsin (Hâdî) diye gönderdi, vergi toplasın (Câbî) diye
değil!”
فإن الله إنما بعث
محمداً صلى الله عليه وسلم هادياً ولم يبعثه جابياً،
(Bu sözle ilgili bir not: Bir zamanlar büyük usta, televizyon programında
çocukların Sünnet edilmesi konusunu işliyordu. Düşüncesine destek olmak
üzere Ömer b. Abdülaziz’in bu sözünü
kullandı ve şöyle dedi: “Allah Hz. Peygamber’i hidayetçi gönderdi sünnetçi
değil!”
Ne alâka! Ama üstadı doğru çıkarmak için “Câbî”nin böyle bir manası
olduğunu da belki sözlüklere eklerler.)
Bu büyük zatın kabri, Halep'e seksen kilometre mesafede bulunan Maarratün-Numan
mevkiindedir. Deyr-i Seman denilen oldukça tenha bir yerde ve hayatındaki mütevazılığı
ısrarla sürdürürcesine sade bir hali vardır. Nice şatafatlı kabir ziyaretim
olmuştur. Unutamadıklarımdan biri de Ömer b. Abdülaziz’in kabridir.
Başucunda otururken de,
içimdeki heybeti beni kendinden uzak etmedi,
onu kendime çok yakın hissettim.
Allah rahmet eylesin!
Arkalarından üçüncü,
dördüncü, beşinci… Ömerleri eksik etmesin!
Yer gök adaletle
kâimdir.
Adaletimiz bol olsun!
21.06.2012
GARİBCE
Salih Eser: Yazarak ve fotoğraf çektirerek ne güzel bir hatıra bırakmışsınız hocam. Seyahatimizin en müessir demlerinden birisiydi bu ziyaret. Ve Hama'nın dolapları, Yunus'un nefesi... Nasip olur da inşaallah gideriz bir daha o mübarek ve mahzun ve mazlum diyarlara...
YanıtlaSil