“Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor” demiş Yahya Kemal Beyatlı.
Hayat enerjisi ile dop dolu bir yaşamımız var. Yaşamaya kodlanmış vücudumuz var. En olmaz acı ve sıkıntılar içinde bile yaşamanın imkânlarını aramışızdır. Bizi yaratan böyle donatmış vücudumuzu belli ki.
Yaşlı bir adam, gücü tükenmiş, umudu bitmiş, artık çekemez olmuş vücudunun ağırlığını. Sırtlanmakta olduğu odun şeleğinin altında kalkmaya zorlanıyor, ama gücü yetmiyor:
“-Yeter artık, bitsin bu çile. Gönder elçini alsın emanetini!” diye yakınıyor. Tam o anda Azrail beliriyor.
“-Buyur,
beni çağırdın galiba!” diyor.
“-He ya,
şu şeleği sırtıma koymaya yardım edebilir misin” diyecektim, diyor.
Düşünün
şöyle bir kere, siz doğduğunuzda arkanızda kimse yok, en arkada siz varsınız.
Önünüz ise önü görülemeyecek kadar kalabalık. Zamanla en öndekiler göçüyor,
onun arkasındakiler en öne düşüyor ve bu böyle devam ediyor. Bu arada
şakaklarınıza kırlar düşüyor, zamanla ananızın “Saçı sakalı ağarasıca; döşü
ağarasıca” şeklindeki duaları gerçekleşmiş ve siz önünüzün bir hayli
seyrekleşmiş olduğunu fark etmiş oluyorsunuz. Zaman zaman yanlardan ve hatta
arka sıralardan da göçler olduğunu görmüşsünüz. Sonunda kendinizi en ön sırada
bulmuşsunuz. Büyük bildikleriniz ve sizi avutabileceğini düşündüğünüz,
kucağına atılmayı, başınızı dizine koymayı düşleyeceğiniz dede, nine, anne, baba...
hiç kimse kalmamış. Yana baktığınızda onları kendinize ayna bilmişsiniz, saçı
sakalı ağaranlar ile kendinizi kuşatılmış görmüşsünüz. Olur ya emsalinizle
birlikte tası tarağı toplayıp göç etme şansınız olmamışsa ve siz bir anlamda ak
saçlı çoluk çocuğun arasında kendinizi tümden yalnız hissetmeye başlamışsanız
ve artık “Ey ölüm neredesin! Neden hâlâ gelmezsin!" demeye başlamışsanız, bütün
bunlara rağmen hafızanız yerinizde ise demek ki Allah’ın bir bildiği var sizin
yaşamınızla ilgili diye avunacaksınız.
Belki o
günlerde ananızdan doğduğunuz günkü gibi de olabilirsiniz: Karadenizlinin
dediği gibi kocalıktan şikâyet eden bir akranına “Ben anamdan doğduğum gibiyim;
ağzımda dişim yok, başımda saçım yok. Altıma ediyorum haberim yok!”
Zinde ve
aklı yerinde yaşlılara ben hep imrenmişimdir. Rahmetli Kara Mustafa emmi,
babamdan yaşça büyük olsa da akrandılar.
O babamdan sonra bir müddet daha
yaşadı ve beni her görmesinde: “Baban Garib Ali iyi etti! Ben geride kaldım. O
tam vaktinde göçtü!” diye ondan uzun yaşamasına hayıflanırdı.
Şimdi
düşünüyorum da Hayat enerjimizin bittiği, bütün umutlarımızın tükendiği bir
dönemde ölüm insanlık için bir kader olmasaydı, acaba ne yapardık. Ölümün
yolları kapalı olsaydı, onu açmak için ne gibi çarelere baş vururduk.
Allah’ım
iyi ki ölümü bize kader kıldın.
Ve ey
ölüm! Ne olur vaktinde gel, geç kalma!
Ölmeyi
isteyecek kadar huzurumuzun bozulmasına imkân verme, ağzımızın tadını bozdurma.
Yaşam sevincimizi elimizden alma!
Ömrümüzün
de ölümümüzün de hayırlısını bize nasip et!
Dua ile!
18.06.2012
Garibce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder