X. İslam Hukuku Anabilimdalı Koordinasyon Toplantımız 18-19 Mayıs tarihinde İsparta’da yapıldı.
Geniş bir katılım olmuştu. Yüz yirminin üzerinde hoca, araştırma
görevlisi ve doktora öğrencisi vardı. Ayrıca eşlerden de katılanlar
bulunmaktaydı.
Minderimizi kalın atmışlardı. Ev sahibimiz Dekan Talip Türcan ve
arkadaşlarına teşekkürler.
Garibce de bu toplantıda bulundu. Bir mütalaada ve en son değerlendirme
celsesinde konuşmacılar arasında yer aldı ve genel bir değerlendirme yaptı.
Ayrı bir yazımızda bunlardan bahsetmeyi umuyoruz.
Bu toplantının ele aldığı konulardan biri de “Doçentlik Yeterlilikleri ve
Kriterleri” başlığını taşıyordu. Fakültemizden Sevgili Abdullah Kahraman bu işi
üstlenmişti ve tok sesiyle güzel bir sunum yapmıştı. Arkasından ben de dahil
olmak üzere epey bir hocamız söz almış
ve düşünce ve tecrübelerini hazırun ile
paylaşmışlardı. Belli ki dertliydik. Özellikle acelecilik ve hele hele intihal (tedlis)
gibi sorunlar can sıkıcı boyutlara ulaşmıştı.
Abdullah Hoca bizim eski talebelerimizdendir. Kendisi benim de direksiyon
hocam olur. Bazen hocalar, hayat alanlarında talebelerden geri kalır. Bizimkisi de öyle
idi. Hoca akademik aşamaları Sivas’ta tamamlamıştı ve Prof. Dr. olarak Marmara’ya
geldi ve şimdi aynı odayı paylaşıyoruz. Dün
kendisinden konuşmasının başlıklarını
vermesini rica ettim. O da sağ olsun orada anlattıklarını yazılı bir metin haline getirmiş. İlim
yolcularının dikkate alması gereğine inandığım bu metni fazla da uzun olmadığı için –kendisinden de izin alarak- olduğu gibi
sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Dua ile!
22.05.2013
GARİBCE
DOÇENTLİK YETERLİLİKLERİ VE
KRİTERLERİ
Prof.
Dr. Abdullah KAHRAMAN[1]
Doçentlik akademik hayatın en önemli
aşamalarından biridir. Doktora, doçentlik ve profesörlük bir unvan iken
Yardımcı doçentlik bir unvan olmayıp acil öğretim üyesi ihtiyacını karşılamaya
yönelik ara bir kadrodur. Bu sebeple doçent olmak için ilave şartlar aranmakta
ve özgün eserler takdim eden adayların bu eserlerini incelemek için objektif ve
âdil değerlendirme yapabilecek beş asıl iki de yedekten oluşan tarafsız bir
jüri oluşturulmaktadır. Bir adayın jürisinde yer alan profesör, bu jürideki
diğer profesörleri bilmemekte, bilse de bunlarla görüşmesi yasak bulunmaktadır.
Aynı zamanda sınav sath-ı mâilinde adayla jüri üyelerinin görüşmesi de ilgili
yönetmelik hükümlerine aykırı bulunmaktadır. Bütün bunlar, objektif
değerlendirmeyi sağlamaya yönelik maddi kriterlerdir.
Özellikle son yıllarda doçentliğe
müracaat eden bazı adaylarda ciddi eksiklikler müşahede edilmektedir. İçinde
bulunulan siyasi ortamın, hızla artan ilahiyat fakültelerinin ve acil öğretim
üyesi talebinin elbette bunda etkili olduğu düşünülmektedir. Asgari şartların
azlığı bazı adayların adeta iştahını kabartmakta, teknolojinin imkanlarından da
yararlanarak, Doktorayı bitirir bitirmez çarçabuk, bazen de intihal yoluyla,
hazırladığı üç makale ve belli standardı olmayan bir kitapla ÜAK’a müracaat etmelerine
sebep olmaktadır. Ancak bazı jüri üyeleri, gerçekten objektif değerlendirmeler
yaparken, bazıları yeterince bu işi ciddiye almamaktadır. Mesela, eserden
geçmemesi gereken aday bu aşamayı kolayca ve hak etmediği halde geçip zayıf
olduğu sözlüde ortaya çıkınca, eserden olumlu veren de aleyhte oy kullanmakta
bu husumete varan kırgınlıklar meydana getirmektedir. Ayrıca jüri üyesinin
reyini hangi kritere göre belirlediği, âdil değerlendirme yapıp yapmadığı
konusunda da kuşkular uyandırmaktadır.
Bütün bunlar, aslında ilmi bir emanet
olan bu meselenin yeniden gündeme getirilmesini zaruri kılmaktadır.
Dosyanın değerlendirilmesi ile ilgili
bazı ön kriterler
Resmi kısım
ÜAK tarafından gönderilen “Doçentlik Eser
İnceleme Raporu”nda adayın müracaat şartı olarak üç özgün makale ve bir
kitaptan bahsedilmektedir. Bunlar adayın başvuru için taşıması gereken asgari
şartlardır. Aynı zamanda bunlar şekil şartlarıdır. Bunların bilimsel niteliğinin
tespit ve takdiri jüri üyelerine bırakılmaktadır.
Bu raporda değerlendirmeyi yapmadan önce ilgili jüri üyesine yapılan bir
uyarı vardır. Buna göre, “Adayla ilgili herhangi bir tez çalışmasında
danışmanlık ilişkiniz veya doçentlik sınavını objektif olarak yapmanıza engel
olacak herhangi bir neden var ise (hısım, davalı/davacı, karşılıklı disiplin
soruşturması, menfaat ilişkisi) değerlendirme yapmayınız, lütfen iade ediniz”
denilmektedir. Ayrıca adayın asgari koşulları sağlamadığını düşünen jüri
üyesinden değerlendirme ve bilimsel inceleme yapmaması ve gerekçe yazması istenmektedir.
Bence ilgili kısma bir de, “yeterli vaktiniz yoksa” cümlesi eklenmelidir.
Benim anladığım kadarıyla niteliğin tespitinin jüri üyesine tevdi
edilmesi ona güvenildiğini ve kendisine bu adayın emanet edildiğini
göstermektedir. Yapılan ikaz da bunu tamamlamakta ve olabildiğince objektif
değerlendirme yapılması istenmektedir.
Bu alanlarda görülen bazı
problemler:
A. Jüri Üyeleri Açısından
Görülen genel manzara eser aşamasında hocalar açısından objektifliği
zedeleyen bazı durumlar vardır. Mesela,
1. Bir adaya dört kişi red verirken bir
kişi evet vermektedir.
2. Dört kişi asgari şartları sağladığını
düşünürken birisi bu şartları taşımadığına kanaat getirmektedir.
3. Bazen bir veya iki jüri üyesi adayın
etik kurula sevk edilmesini teklif edebilmektedir.
4. Bu durumda değerlendirmenin hangi
esasa göre yapıldığı merak konusu olmaktadır. Çünkü etik kurula sevketmeyi
gerektiren bir intihal işlemi diğer üyelerin dikkatinden neden ve nasıl
kaçmaktadır? Ya da bunu diğer üyeler de fark ettiği halde örtbas mı etmektedir?
5. Eserler yeterince incelenmeden esas
kanaat sözlüye havale edilmektedir. Eserden olumlu rapor yazan üyeler zaman
zaman sözlüde olumsuz düşünebilmektedir. Bu durum da adayları ümitsizliğe
sevketmekte veya en azından kafalarında soru işareti bırakmaktadır.
6. Adaylara farklı davranılması. Mesela,
eseri daha az olan adaya olumlu rapor verilirken, daha çok olana olumsuz
verilmesi olumsuz verilen aday açısından onur zedelenmesine ve moral
kırıklığına yol açmaktadır. Bu durumda adaylar değerlendirmenin hangi
kriterlere göre yapıldığını sormaktadırlar.
7. Eser aşamasında olumsuz kanaat
belirtenlerin sözlüde de bunu devam ettirmeleri ve adaya şartlı bakmaları. Bu
farklı olan iki aşamayı birbirine karıştırması bakımından doğru bir yaklaşım
olarak görülmemektedir.
B. Aday Açısından
1. Adayların, gelişen teknolojik imkânlara
mütenasip üretim yapamadıkları sık sık dile getirilen bir husustur. Eskiden bu
kadar imkân olmadığı halde daha dolgun ve özgün eselerle müracaat edildiği de
söylenmektedir.
2. Gelişen teknoloji, Köroğlu’nun
deyimiyle, “demir delik çıktı mertlik bozuldu”, ifadesinde olduğu gibi,
adayları özgünlük yerine intihale sevketmektedir. Aday, hem kendinden
“kes-yapıştır” usulüyle, hem de başkasından, kaynak göstermeden sayfalarca
bilgi çalarak, intihal yapabilmektedir. Genellikle yazmaya üşenen ve
teknolojiyi daha aktif kullanan adayların bu yola başvurduğu gözlemlenmektedir.
Aynı zamanda bazı adaylar, doktora başta olmak üzere daha önce yaptıkları bir
çalışmayı değişik formlara sokarak farklı çalışma imiş gibi
gösterebilmektedirler. Bazı adaylar da daha önceki müracaatında jürinin tenkit
ettiği kısımları düzeltip kitabı aceleden tekrar bastırıp müracaat etmektedir.
Böylece farklı bir jüri önünde şansını bir kere daha denemektedir.
Bazı adaylar ise, asgari şartları
taşımayı yeterli görerek, doktorayı bitirdikten bir veya iki sene geçince hemen
müracaat etmektedir.
3. Bazı adayların eskiye nisbetle kaynak
diline hakimiyetleri daha zayıf, alanın temel kaynaklarını, terimlerini,
hocaların yayınlarını inceleme ve bunlardan yararlanma noktasında başarısız
oldukları dikkat çekmektedir. Mesela bazı adaylar, bir klasik fıkıh ve fıkıh
usulü kitabını baştan sona okumadıklarını itiraf edebilmektedirler. Bazıları
kendi çalışmaları dışında bir makale veya kitap sorulduğunda okumadığını,
bilmediğini ve duymadığını söyleyebilmektedir.
Adayların dikkatine!
Sözlü aşamasında sorulan soruların
hedefi birebir cevap almak değildir. Zira sınav salonu “alo fetva hattı”
değildir. Soruların genel hedefi, adayın alana hakimiyetini, terimleri yeri
yerince kullanma becerisini, kaynak diline hakimiyetini, cevap verirken kurduğu
bağlantıları, getirdiği açılımları, usul-furu ilişkisini kavrayıp kavramadığını
ölçmektir.
Sınavlarda bu anabilim dalı itibariyle
ideolojik yaklaşım bulunmadığını söyleyebilirim. En azından ben böyle bir tavra
ve saplantıya şahit olmadım.
Adaylar, birbirlerini tanıdıkları için
hocaların değerlendirmeyi neye ve hangi kriterlere göre yaptıklarını merak
etmektedirler. Esas kriter, alana hakimiyet ve çalışmaların özgün niteliği ve
jüri üyesinin vicdanıdır.
Bu sunumun hedefi ve özeti şudur:
Hocalar, biraz daha dikkat! Adaylar,
biraz daha gayret!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder