22 Mayıs 2013 Çarşamba

Isparta Fıkıhçılar Toplantısının Ardından: Doçentlik Yeterlilikleri ve Kriterleri


 

X. İslam Hukuku Anabilimdalı Koordinasyon Toplantımız  18-19 Mayıs  tarihinde İsparta’da yapıldı.

Geniş bir katılım olmuştu. Yüz yirminin üzerinde hoca, araştırma görevlisi ve doktora öğrencisi vardı. Ayrıca eşlerden de katılanlar bulunmaktaydı.

Minderimizi kalın atmışlardı. Ev sahibimiz Dekan Talip Türcan ve arkadaşlarına teşekkürler.

Garibce de bu toplantıda bulundu. Bir mütalaada ve en son değerlendirme celsesinde konuşmacılar arasında yer aldı ve genel bir değerlendirme yaptı. Ayrı bir yazımızda bunlardan bahsetmeyi umuyoruz.

Bu toplantının ele aldığı konulardan biri de “Doçentlik Yeterlilikleri ve Kriterleri” başlığını taşıyordu. Fakültemizden Sevgili Abdullah Kahraman bu işi üstlenmişti ve tok sesiyle güzel bir sunum yapmıştı. Arkasından ben de dahil olmak üzere  epey bir hocamız söz almış ve düşünce ve tecrübelerini  hazırun ile paylaşmışlardı. Belli ki dertliydik. Özellikle acelecilik ve hele hele intihal (tedlis) gibi sorunlar can sıkıcı boyutlara ulaşmıştı.

Abdullah Hoca bizim eski talebelerimizdendir. Kendisi benim de direksiyon hocam olur. Bazen hocalar, hayat alanlarında  talebelerden geri kalır. Bizimkisi de öyle idi. Hoca akademik aşamaları Sivas’ta tamamlamıştı ve Prof. Dr. olarak Marmara’ya geldi ve şimdi aynı odayı paylaşıyoruz.  Dün kendisinden  konuşmasının başlıklarını vermesini rica ettim. O da sağ olsun orada anlattıklarını  yazılı bir metin haline getirmiş. İlim yolcularının dikkate alması gereğine inandığım bu metni fazla da uzun olmadığı  için –kendisinden de izin alarak- olduğu gibi sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

Dua ile!

22.05.2013

GARİBCE

 

DOÇENTLİK YETERLİLİKLERİ VE KRİTERLERİ

Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN[1]

Doçentlik akademik hayatın en önemli aşamalarından biridir. Doktora, doçentlik ve profesörlük bir unvan iken Yardımcı doçentlik bir unvan olmayıp acil öğretim üyesi ihtiyacını karşılamaya yönelik ara bir kadrodur. Bu sebeple doçent olmak için ilave şartlar aranmakta ve özgün eserler takdim eden adayların bu eserlerini incelemek için objektif ve âdil değerlendirme yapabilecek beş asıl iki de yedekten oluşan tarafsız bir jüri oluşturulmaktadır. Bir adayın jürisinde yer alan profesör, bu jürideki diğer profesörleri bilmemekte, bilse de bunlarla görüşmesi yasak bulunmaktadır. Aynı zamanda sınav sath-ı mâilinde adayla jüri üyelerinin görüşmesi de ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı bulunmaktadır. Bütün bunlar, objektif değerlendirmeyi sağlamaya yönelik maddi kriterlerdir.

Özellikle son yıllarda doçentliğe müracaat eden bazı adaylarda ciddi eksiklikler müşahede edilmektedir. İçinde bulunulan siyasi ortamın, hızla artan ilahiyat fakültelerinin ve acil öğretim üyesi talebinin elbette bunda etkili olduğu düşünülmektedir. Asgari şartların azlığı bazı adayların adeta iştahını kabartmakta, teknolojinin imkanlarından da yararlanarak, Doktorayı bitirir bitirmez çarçabuk, bazen de intihal yoluyla, hazırladığı üç makale ve belli standardı olmayan bir kitapla ÜAK’a müracaat etmelerine sebep olmaktadır. Ancak bazı jüri üyeleri, gerçekten objektif değerlendirmeler yaparken, bazıları yeterince bu işi ciddiye almamaktadır. Mesela, eserden geçmemesi gereken aday bu aşamayı kolayca ve hak etmediği halde geçip zayıf olduğu sözlüde ortaya çıkınca, eserden olumlu veren de aleyhte oy kullanmakta bu husumete varan kırgınlıklar meydana getirmektedir. Ayrıca jüri üyesinin reyini hangi kritere göre belirlediği, âdil değerlendirme yapıp yapmadığı konusunda da kuşkular uyandırmaktadır.

Bütün bunlar, aslında ilmi bir emanet olan bu meselenin yeniden gündeme getirilmesini zaruri kılmaktadır.

Dosyanın değerlendirilmesi ile ilgili bazı ön kriterler

Resmi kısım

ÜAK tarafından gönderilen “Doçentlik Eser İnceleme Raporu”nda adayın müracaat şartı olarak üç özgün makale ve bir kitaptan bahsedilmektedir. Bunlar adayın başvuru için taşıması gereken asgari şartlardır. Aynı zamanda bunlar şekil şartlarıdır. Bunların bilimsel niteliğinin tespit ve takdiri jüri üyelerine bırakılmaktadır.

  Bu raporda değerlendirmeyi yapmadan önce ilgili jüri üyesine yapılan bir uyarı vardır. Buna göre, “Adayla ilgili herhangi bir tez çalışmasında danışmanlık ilişkiniz veya doçentlik sınavını objektif olarak yapmanıza engel olacak herhangi bir neden var ise (hısım, davalı/davacı, karşılıklı disiplin soruşturması, menfaat ilişkisi) değerlendirme yapmayınız, lütfen iade ediniz” denilmektedir. Ayrıca adayın asgari koşulları sağlamadığını düşünen jüri üyesinden değerlendirme ve bilimsel inceleme yapmaması ve gerekçe yazması istenmektedir. Bence ilgili kısma bir de, “yeterli vaktiniz yoksa” cümlesi eklenmelidir. 

  Benim anladığım kadarıyla niteliğin tespitinin jüri üyesine tevdi edilmesi ona güvenildiğini ve kendisine bu adayın emanet edildiğini göstermektedir. Yapılan ikaz da bunu tamamlamakta ve olabildiğince objektif değerlendirme yapılması istenmektedir.

  Bu alanlarda  görülen bazı problemler:

A.    Jüri Üyeleri Açısından

  Görülen genel manzara eser aşamasında hocalar açısından objektifliği zedeleyen bazı durumlar vardır. Mesela,

1. Bir adaya dört kişi red verirken bir kişi evet vermektedir.

 2. Dört kişi asgari şartları sağladığını düşünürken birisi bu şartları taşımadığına kanaat getirmektedir.

3. Bazen bir veya iki jüri üyesi adayın etik kurula sevk edilmesini teklif edebilmektedir.

4. Bu durumda değerlendirmenin hangi esasa göre yapıldığı merak konusu olmaktadır. Çünkü etik kurula sevketmeyi gerektiren bir intihal işlemi diğer üyelerin dikkatinden neden ve nasıl kaçmaktadır? Ya da bunu diğer üyeler de fark ettiği halde örtbas mı etmektedir?

5. Eserler yeterince incelenmeden esas kanaat sözlüye havale edilmektedir. Eserden olumlu rapor yazan üyeler zaman zaman sözlüde olumsuz düşünebilmektedir. Bu durum da adayları ümitsizliğe sevketmekte veya en azından kafalarında soru işareti bırakmaktadır.

6. Adaylara farklı davranılması. Mesela, eseri daha az olan adaya olumlu rapor verilirken, daha çok olana olumsuz verilmesi olumsuz verilen aday açısından onur zedelenmesine ve moral kırıklığına yol açmaktadır. Bu durumda adaylar değerlendirmenin hangi kriterlere göre yapıldığını sormaktadırlar.

7. Eser aşamasında olumsuz kanaat belirtenlerin sözlüde de bunu devam ettirmeleri ve adaya şartlı bakmaları. Bu farklı olan iki aşamayı birbirine karıştırması bakımından doğru bir yaklaşım olarak görülmemektedir.

     B. Aday Açısından

1. Adayların, gelişen teknolojik imkânlara mütenasip üretim yapamadıkları sık sık dile getirilen bir husustur. Eskiden bu kadar imkân olmadığı halde daha dolgun ve özgün eselerle müracaat edildiği de söylenmektedir.

2. Gelişen teknoloji, Köroğlu’nun deyimiyle, “demir delik çıktı mertlik bozuldu”, ifadesinde olduğu gibi, adayları özgünlük yerine intihale sevketmektedir. Aday, hem kendinden “kes-yapıştır” usulüyle, hem de başkasından, kaynak göstermeden sayfalarca bilgi çalarak, intihal yapabilmektedir. Genellikle yazmaya üşenen ve teknolojiyi daha aktif kullanan adayların bu yola başvurduğu gözlemlenmektedir. Aynı zamanda bazı adaylar, doktora başta olmak üzere daha önce yaptıkları bir çalışmayı değişik formlara sokarak farklı çalışma imiş gibi gösterebilmektedirler. Bazı adaylar da daha önceki müracaatında jürinin tenkit ettiği kısımları düzeltip kitabı aceleden tekrar bastırıp müracaat etmektedir. Böylece farklı bir jüri önünde şansını bir kere daha denemektedir.

Bazı adaylar ise, asgari şartları taşımayı yeterli görerek, doktorayı bitirdikten bir veya iki sene geçince hemen müracaat etmektedir.

3. Bazı adayların eskiye nisbetle kaynak diline hakimiyetleri daha zayıf, alanın temel kaynaklarını, terimlerini, hocaların yayınlarını inceleme ve bunlardan yararlanma noktasında başarısız oldukları dikkat çekmektedir. Mesela bazı adaylar, bir klasik fıkıh ve fıkıh usulü kitabını baştan sona okumadıklarını itiraf edebilmektedirler. Bazıları kendi çalışmaları dışında bir makale veya kitap sorulduğunda okumadığını, bilmediğini ve duymadığını söyleyebilmektedir.

Adayların dikkatine!

Sözlü aşamasında sorulan soruların hedefi birebir cevap almak değildir. Zira sınav salonu “alo fetva hattı” değildir. Soruların genel hedefi, adayın alana hakimiyetini, terimleri yeri yerince kullanma becerisini, kaynak diline hakimiyetini, cevap verirken kurduğu bağlantıları, getirdiği açılımları, usul-furu ilişkisini kavrayıp kavramadığını ölçmektir.

Sınavlarda bu anabilim dalı itibariyle ideolojik yaklaşım bulunmadığını söyleyebilirim. En azından ben böyle bir tavra ve saplantıya şahit olmadım.

Adaylar, birbirlerini tanıdıkları için hocaların değerlendirmeyi neye ve hangi kriterlere göre yaptıklarını merak etmektedirler. Esas kriter, alana hakimiyet ve çalışmaların özgün niteliği ve jüri üyesinin vicdanıdır.

Bu sunumun hedefi ve özeti şudur:

Hocalar, biraz daha dikkat! Adaylar, biraz daha gayret!



[1] Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...