“İman
edip, imanlarına hiçbir şekilde zulüm bulaştırmayanlar var ya işte onlar için
güven vardır ve onlar hidayet üzeredirler.”[1] (Enâm
6/82) şeklinde
bir ayet vardır.
Bu
ayet inince sahabeyi bir telaş alır ve Hz. Peygamber’e “Hangimiz zulme
bulaşmamıştır ki?” diye sorarlar.
Öyle
ya zulüm haksızlık demektir. Her şeyin bir hakkı vardır. Eğer o şeyin hakkı
verilmezse bu bir zulüm olur. Sahabe de olsa hangi insan böyle bir durumdan uzak kalabilir ki?
Yaşantımız
boyunca hemen her gün ve her saat haksızlık yapabiliriz. Hak ve hakikatin
gereği doğrultusunda yanlışlar yapabiliriz.
Bazen arzularımıza yahut hırslarımıza yenik düşebilir ve haktan sapabiliriz. Bir kimseye ya da şeye hak etmediği bir
muameleyi yapabiliriz. Hak etmediği halde birine kızar, yüzüne bağırır, ters
ters bakabiliriz. Hak etmişin hakkını tam vermeyebiliriz. Ölçüde ve tartıda
eksiklik yapabiliriz. Bunlar hep olası şeyler ve bunlardan hiçbir kimsenin
kaçınma garantisi yoktur. Oysa güven
ve doğru yol üzere olma zulme bir tür de
olsa bulaşmama şartına bağlanmış bulunuyor. Haliyle bu durum sahabeyi tedirgin
ediyor ve gelip Hz. Peygamber’e böyle bir şartı yerine getirmelerinin kendileri
için mümkün olamayacağını çünkü herkesin şöyle ya da böyle zulme bulaşmış
olabileceklerini dile getiriyorlar.
İşte
bunun üzerine “Şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür” ayeti iniyor[2].
Evet,
şirk gerçekten büyük bir zulümdür. Çünkü şirk asla hak etmediği halde
uyduruktan tanrıları Yüce Allah’a ortak koşmaktır. Halk ve emr sadece ve sadece
kendisine ait olan Allah’a hem
yaratıcılık alanında hem de yarattığı
alemlere ilişkin buyruk alanında şerikler koşmaktır. Bunlar esas itibariyle Kur’an’ın dediği gibi “sizin ve atalarınızın uydurdukları içi kof isimlerden başka bir şey değildir”[3].
Onlar, kendilerine konan bir sineği bile kovamaz, üzerlerine siğen bir köpeği
bile kış kışlayamazlar. Hal böyle iken sadece Allah’a ait olan özellikler,
başka başka nesnelere ya da tamamen muhayyel
olan varlıklara nasıl nispet edilebilir.
Ey
akıl sahipleri! İbret alın! Bu tür zırvalıklar tarih boyunca hep oldu, şimdi de
oluyor. İnsan eşek olunca üzerine binen eksik olmuyor. Oysa Allah insanı
kendine kul olmak üzere yarattı. Kendine kul olsun ki başka bütün
kulluklardan kurtulsun irade etti. Akıl ile donattı, vahiy ile yolunu
aydınlattı. Önüne kendinden örnekler koydu. Ama insanlarımız bütün bu özel
imdat ve inayetlere rağmen, koyun sürüsü gibi başını arkasına düştüğü
kimselerin kıçı arasına soktu ve o nereye gittiyse kendi de oraya gitti.
Vaktiyle Ağrıda bir koyun sürüsü tümüyle intihar etmiş hepsi uçurumdan
atlayarak telef olmuştu. Sebep ne? Sürü oluşu. Öndeki atlamıştı ve
arkadakilerin hepsi de onu takip etmişlerdi. Koca bir sürü telef olmuştu.
Sahibi hüngür hüngür ağlıyordu.
Eğer
böyle bir sürü psikolojisi ile kendimizi uçurumda bulursak acep bizim ağıtımızı
kim ağlayacak?
İnsaniyetliğimize
yazık değil mi? İnsan yürürken dik duruyor, gözleri de başta ve en üst kısımda yer alıyor. Koyunun başının
önündekinin kıçı arasında olduğu gibi değil. Hem de iki tane göz var! Haydi
biri kör diyelim ikisi de mi görmez bu gözlerin. Atacağı adımın kendisini
nereye götüreceğini kestirecek kadar mantık diye bir şey yok mudur bu insanların?
Akıl
ve havsala almıyor. Koca koca adamlar, hem de yüksek tahsilli kimseler bir
üfürükçüye, bir tükürükçüye tav olup, yalan yanlış vaatler uğruna her şeylerini
ipotek edebiliyorlar. Bugün televizyonda anlatıyorlardı; genç körpe kızlar, bir
gelecek inşası için gitmiş oldukları okullarını terk ediyor, ailelerinden
kaçıyorlar. Yalancı cennetlerde akşamlayıp, esrar içinde bayılıp bataklıklarda
sabahlıyorlar, boyunca batmış oldukları pislikler içinde ayılıyorlar.
Ne
diyelim. Allah bize izan versin, akıl versin, basiret versin.
Sen
de diyecek sin ki yok mu? Var, var olmasına da marifet kullanmakta.
Bilgi
de öyle değil mi? Amele dönüşmezse o da bir yük olmuyor mu?
Eşeğin
sırtındaki koca koca kitapların
kendisine ne faydası oluyor ki?
Allahım
bize hidayet eyle! Hidayette daim eyle!
Biz
kullarına acı ve bizi kendi halimize terk etme.
Bizi
bize koma! Lütuf ve kereminle kolla!
Dua
ile!
16.05.2013
GARİBCE
[1] الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ
بِظُلْمٍ أُولَئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ [الأنعام : 82]
[2] صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري -
(1 / 15) 24- باب ظُلْمٌ دُونَ ظُلْمٍ. 32- عَنْ عَبْدِ اللهِ
، قَالَ : لَمَّا نَزَلَتِ : {الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ}
قَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم أَيُّنَا لَمْ يَظْلِمْ فَأَنْزَلَ
اللَّهُ : {إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ}.
[3] إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنْ يَتَّبِعُونَ
إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَى [النجم : 23]
Böyle bir yazıya ihtiyacım vardı toparlanmak için.şifa gibi geldi sağolun
YanıtlaSilResul Olcay: Evvelen duânıza bütün kalbimle âmin... Hocam bloğunuzdaki bir çok yazıyı okudum. Kimi yazınızda duygulandım ağladım; kimi ve hatta çoğu yazınızda sesli güldüm. Ancak bu yazınız biraz sert ve gergin geldi. Bunun sebebi tevhîdî hassasiyet mi hocam? Selam ve hürmetle ellerinden öpüyorum...
YanıtlaSilMehmet Erdoğan: Bilmukabele selam ve sevgiler. Garibce'yi tanır gibisiniz. Tespitleriniz isabetli gibi. Bilgi, duygu ve mizah alt başlığı ile yazıyor, biliyorsunuz. Ben ise daha tam tanıyamadım. Garibce oluşundan belki. Yazının sertliğine gelince sanırım o günlerde konu ile ilgili özüme düşen bir kor ateşin göğüntüsü sonucu olmalı. Dua ile.