24 Mayıs 2013 Cuma

Isparta Fıkıhçılar Toplantısının Ardından: Bilimsel Çalışmalarda Zaaf Sebepleri



Isparta Doçentlik yeterliliği ile ilgili Abdullah Kahraman’ın konuşmasına ilave mütalaa olarak aklımda kaldığı kadarıyla ben de şunları eklemiştim.
Vaktiyle Hayrettin Karaman hocam bir imtihandan çıkışında bana şöyle demişti: “Tam hazır olmadan gelip de bizi zor duruma düşürmeyin!”
Hoca benim danışman hocamdı. Tabii ki hocalarımız bizim başarılı olmamızı ister. Ama şöyle göğsünü kabartacak bir dosya ile jüri önüne gelmek var, bir de “yahu ne yapsak şimdi sevdiğimiz bir talebemiz, geçsin desek olmaz, kalsın desek olmaz!” kabilinden bir ikileme düşürecek bir dosya ile gelmek var.
Adayın kabiliyetli olması yetmiyor. Bir de her şeyin kendisine uygun bir zamana ihtiyacı oluyor. Mesela çocuk dokuz ayda doğuyor. Erken doğan çocuklar ya hiç yaşayamıyor ya da tıbbın zoruyla adam olmaya çalışıyor ama bunun etkisi ömür boyu bir şekilde hissediliyor, olmadı zürriyeti de kendi gibi zayıf oluyor. Onun için bu gibi işlerde acelecilik hiç hoş değildir. Fikirlerin olgunlaşması ve belli bir yaş olgunluğuna da gelinmesi, acelecilik gösterilmemesi gerekiyor.
İkinci değindiğim husus da tedlis ya da intihal meselesi idi. Bu konuda tedlisin çoğaldığı konusunda genel bir kanaat oluşmaya başladı. Birçok aday internetten apardığı hazır kopyala yapıştır usulüyle yazılar yazdığını düşünüyor. Oysa malzeme başka yerlerden toplanmış olsa bile kişi o malzemeleri kendi zihninde harmanlayıp, imali fikirde bulunup, fikri kendisine mal edebileceği bir kıvama getirip kendi dil ve üslubu ile ifade etmediği sürece, yazmış olduğu her bir şey iğreti olacak, alıntıları tırnak içinde de göstermediği durumda yaptığı şey tam anlamıyla intihal olacaktır. Uzun uzun alıntıların hoş olmaması bir tarafa kısa da olsa alıntı eğer lafız itibariyle bir önem arz etmiyorsa gene de onun tırnak içinde de olsa nakli hoş görülmüyor. Kişinin yazdıklarının tümünü kendisine mal edebilecek bir kıvama getirmiş olması isteniyor. Arının çiçek toplayıp da onu hazmedip belli bir kıvama getirdikten sonra peteklere döküp sonra da onun üzerinde uzunca bir süre kanat çırparak belli bir yoğunluğa ulaşmasını sağlaması gibi. Kişinin kendisine mal edeceği yazılar da (makale, kitap vb.) böyle olmalıdır, her yönüyle artık onun eseri olmalıdır. Malzemelerin başkalarına ait olması bu durumda önemli değildir, hatta zaten öyle olmak zorundadır.
Garibce olarak bu konuda daha önce iki tane yazı yazmışız:
“Alıntı ile çalıntı arasında bir harflik farkın lafı mı olurmuş!”
“İktibas mı alıntı mı?”
Okuyucunun bu yazılarımıza da göz atması dileklerimizle hepinize mutluluklar diliyorum.
Dua ile!
23.05.2013
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...