14 Haziran 2013 Cuma

Ve derken bir de ağaç hakları çıktı!


Su mecrasını bir şaşırdı mı nereleri istila edeceği hiç belli olmuyor.
Kitabın şirazesi de öyle, bir bozuldu mu artık ne nizam kalıyor ne de intizam.
Bizim inancımızca bir Allah var bir de Allah’ın var kıldığı varlık âlemi: Evren.
Tüm âlemlerin (Evrenin) Rabbi Allah’tır.
Âlemler içinde bir insan âlemi var. Bütün âlemler, bu âlemin etrafında yer alır. Yani cemadat (toprak, taş kaya, maden gibi) âlemi, bitkiler âlemi ve hayvanat âlemi hepsi insan âleminin etrafında pervaneleşmiş bir haldedir. Başka bir ifade ile yerde gökte ve bu ikisi arasında her ne var ise hepsi insanın emrine amade kılınmıştır. Bu itibarla her şey insan için bir nimettir. İnsan ihtiyacını gidermek için bitkilerden yararlanır, onları koparır ve gereği gibi tüketir. Ağaçlardan yararlanır, onları keser kendisine barınak yapar, onlardan alet edevat yapar, bir kısmını da odun olarak yakar ve ısınır.
Aynı şekilde karnını doyurmak, derilerinden kendisine giysi yapmak… için hayvanları da keser, onlardan da yararlanabilir.
Bu yetkinin tek şartı, hakkın kötüye kullanılmaması, israfa yer verilmemesidir. Bunca nimetin karşılığı olarak yapması gereken de etrafında pervaneleşen tüm âlemlerle birlikte kendisinin de Rabb’in etrafında pervaneleşmesi, bihakkın O’nun Halifesi olmasıdır. Bütün varlık insanın etrafında, insan da Rabb’in etrafında dönecek ve böylece makro ölçekte de birlik ve ahenk sağlanmış olacaktır.
Zoraki kulluktan gönüllü kulluğa ulaşma, ancak bu idrak ve şuur ile gerçekleşmiş olacaktır.
Buna göre mutlak Hak Allah’ın hakkıdır. Sonra da insanın var olabilmesi ve bunun için de evrenden yararlanabilmesi hakkı söz konusudur. Bunun dışında kendisine hak isnad edebileceğimiz hiçbir varlık yoktur. Canlı olmasına rağmen hayvan hakları ifadesi bile ancak mecazi anlamda söz konusu olabilir. Her şeyden önce Hak sahibi olabilmek için bir süje olması gerekir. Bu da lehte ve aleyhte kendisine taalluk edecek hukuka sahip olma ve onları kullanabilme için liyakatli olacak bir kişilik sahibi olmayı gerektirir. Bu itibarla hayvan hakları gibi kavramlar ihdası, bir aşırılıktan başka bir şey değildir ve biraz da moda olan bir kullanım biçimidir.
Yeryüzünde sorumlu olan yegâne varlık insandır. İnsan, haklara ve vazifelere liyakatli olan yegâne varlıktır. Bu bağlamda insanın elbette hayvanlara, bitkilere ve hatta cemadata karşı da sorumlulukları vardır.
Örneğin yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yapamaz. Karada ve denizde (ve şimdi bir de uzayda) eğer düzen/ denge bozulmuşsa bu insanın yapıp ettiklerinin bir sonucudur. İnsan denen sorumlu varlık, alıp eline baltayı ne kadar orman varsa kesmiş ve bunun sonucunda dağları yel süpürüp, toprakları  sel almış ve denize doldurmuşsa bu insanın sorumluluğu ile ilgilidir. Cezasını da çekmektedir. Ne var ki insanın sorumluluğu bazen kişisel çerçevede kalırken, bazen insanlık olarak nevi beşere şamil olmakta ve önceki nesillerin yaptıklarının cezasını sonradan gelenler de çekebilmektedir. Çünkü her ne kadar  biz birer insan olarak kendimize öz dünyalara sahip isek de ve kişisel yaşantımızı sürdürüyor olsak da insanlık olarak bir bütünüz ve bu anlamda bir suyun kesintisiz akışı gibi nesiller boyu varlığımızı sürdürürüz ve insaniyetlik namına yaptığımız ortak iyi ve ortak kötülerin sonuçlarını devşiririz.
Osmanlı’nın borçlarını son kuruşuna kadar ödedik ve “Biz cumhuriyetiz, onlar Osmanlı idi” diyemedik. Öbür taraftan da onlardan miras olarak aldığımız değerlerin sahibi olduk.
“Her doğan çocuk günahsız, borçsuz ve suçsuz doğar” ilkemize rağmen, bugün doğan bir çocuk Türkiye’mizin borçlarının yükü altında doğar. Zenginliği, gücü ve üstün yönleriyle de gurur duyar.
Günlerdir adını bir türlü koyamadığımız isyanları seyrettik. Vandalizm karşısında şaşkına döndük. Bütün bunların sebebinin ağaçların hukukuna saldırı olduğuna inandırılmak isteniyoruz.
Ağaçlara dokunulmazmış. Kim demiş.
Ağaçlar, bütün nimetler gibi insanlığın yararına sunulmuş  nimetlerdir. Bir ağacın nerede ve ne zamana kadar yaşamasının gereği, insanların vereceği karar ile ilgilidir. Kararı verirken de insan yarar ve zarar dengesini göz önünde bulundurur ve ona göre gerektiği yere gerektiği kadar diker, gerektiği yerde gerektiği zaman keser. Orman işletmesine baksınlar: Periyodik dönemler itibariyle kesime tabi tutarlar, kimin keserler, kimini dikerler, genç fidanları büyümeye bırakırlar…
Gezi parkının bu vesile ile mazisini de öğrenmiş olduk. Oraların mezarlıktan bozma ve İsmet İnönü’nün Gezi Parkı olmak üzere yapıldığı ve ölümü ile adının değiştirildiği ve bu güne geldiğini gördük.
Koskoca mezarlıklar (Müslümanlara ve gayri Müslim azınlıklara aitmiş) talan edilmiş, kimsenin sesi çıkmamış.
Şimdi Belediye meclisinden geçtiği şekliyle yeni bir projenin uygulaması söz konusu olmuş. Sessiz sedasız da yürürken bir anda ağaçların ruhu olduğu ve dokunulmazlığı inancıyla adeta bir tabu gibi bir takım insanlar onları kucaklamaya başlamış, tam da bunu fırsat bilen art niyetli nice karanlık güçler Taksim Meydanına dolmuş ve müthiş bir tedhiş hareketi görülmüş, her taraf yıkılmış yakılmış, kamu mallarına korkunç derecede zararlar verilmiş, otobüsler, polis araçları, canlı yayın araçları, iş makineleri yakılmış, oradaki inşaat alanları talan edilmiş ve malzemeler yağmalanmış, sökülmedik kaldırım taşı bırakılmamış, kilit taşları polisin üzerine yağdırılmış, çevredeki masum insanların iş yerlerine saldırılmış, kimi yağmalar yapılmış, baş örtülü bir kadın yanındaki bebek arabasındaki çocuğu ile korkunç küfürler eşliğinde fiilli şiddete maruz kalmış, canını zor kurtarmış… Batılı ülkeler sanki tüm ülkede savaş oluyormuş gibi abartılı ve saptırıcı biçimde canlı yayınlar yapmışlar, aynı şekilde içeride de benzer tavırlar sergilenmiş, kin ve nefret suçları işlenmiş, izleyici olarak halk kin ve nefretin girdabına itilmiş… Adeta ülkede güneş tutulması olmuş, işte böyle bir ortamda özellikle Başbakan müdahil olmuş ve görüşmeler yapmış ve sorunun çözümü için referandumun bir hal tarzı olabileceği ileri sürülmüş, işte tam da bu sırada bakıyoruz maksadı çevreyi korumak olmadığı zaten çoktandır anlaşılmış olan bu insanlar nazarında bu ağaçların dokunulmazlığı bir kez daha tabu gibi öne sürülmeye başlamış ve neymiş efendim “Böylesi bir konu referandum konusu olamazmış”
Kim demiş ve hangi sebeple.
Ülkede bir siyaset kurumu vardır.
Seçimle iş başına gelmiş bir hükümet vardır.
Bu hükümet çılgın projeler adı altında burada yapılacak olan projeyi de seçim beyannamesinde dile getirmiş ve halk oyunu vermiş ve  vaad ettiklerini icra edebilmesi için ona hükümet etme yetkisini vermiş. Şimdi  kendisine halk diyen bir zümre –sanki hükümete  hükümet etme yetkisini verenler halk değilmiş gibi- biz istemezük, yapamazsınız, yakarız, yıkarız diyorlar. Arkalarında büyük bir lojistik destek olduğu anlaşılan bu halk, öbür halkı yok sayıyor.
Başbakan da diyor ki: Biz bu yetkiyi dört yıllığına aldık. Ama buna rağmen madem halk olarak karşısınız, öbür halkı da dikkate alıp tüm halka soralım: Sonuç ne ise ona göre hareket edelim.
Doğrusu, “halk anlamaz, biz ne dersek o olur” tarzında bir anlayışı empoze etmek isteyen zihniyet bilsin ki halk her şeyi anlıyor ve başbakanın bu yaptığının bir büyüklük, bir erdem, bir telattuf olduğunu görüyor: Bugün bu vesile ile bir söz de öğrendim: “Çocuk bozar, anne düzeltir, baba görmezden gelir!” diye. Başbakan doğrusu biraz da işin böyle olmasını istiyor. Ama gel gör ki adamların niyetleri, emelleri başka.
Garibce nazarında sokağa dökülen halk yıkıp yakarken, öbür halkın da içten içe sessiz çığlığı yükseliyor, bu tedhiş hareketi, bu isyan ve kalkışma, bu vandalizm sabırları zorluyor. Bu vahim durum o sessiz çığlığın duyulmasını gerekli kılıyor. Eğer duymazsanız, anlamazsanız sizin bu anlamsız hıncınızın, karşı halkın da kin ve nefretini büyüteceğini bilmelisiniz. Kin ve öfke öyle bir ateştir ki ne kadar odun atarsanız o kadar çok beslemiş olursunuz. Yangın yerine dönen ülkemin kazananı olmaz. Her kes birlikte kaybeder.
Ve unutmayalım ki aynı gemideyiz.
Dua ile!
14.06.2013

GARİBCE

2 yorum:

  1. Hocam, bu gezi parkı meselesi belli ki sizin de kitabınızın şirazesini dağıtmış! Ağaç kesilir tabii de ne için kesilir? AVM için değil herhalde! Başbakan ferasetli olsaydı da ilk günlerde bu görüşmeleri kabul etseydi ortalık yangın yerine dönmezdi. Yahu millete kazık batırıyorsunuz da Allah için bir iğnecik de kendinize batırdığınızı görsek be!

    YanıtlaSil
  2. Mehmet Hocam, "ağaçlara dokunulmazmış kim demiş" cümlesi sizin için bir utanç cümlesidir, umarım birgün fanatizmden kurtularak bu yazıyı bir daha okur da pişman olursunuz. Bu arada Fakülteniz'de de ağaç bırakmadı müteahhitler, artık odalarınızda gölgelenirsiniz. nasıl olsa "kim demiş ağaçlara dokunulmaz, yıkın gitsin." Taksim de mezarlık vardı yıktılar da Fatih'de boydan boya ne vardı, neler vardı, Menderes hükümetlerinde neler yaptılar, bi de onu yazsanız hakkaniyet sahibiyseniz.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...