19 Nisan 2012 Perşembe

Bu ne israf bre Sa’d!

"Tüketin Efendiler Tüketin" başlıklı sızlanmada sözünü ettiğim yazıyı bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllar önce yazılmış yazıyı yeniden okudum ve kendi kendime dedim ki "Hiç değişmemişsin! İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de o imiş."
Bu arada eğer beğenmeseydim sizlerle emin olun paylaşmazdım.
Sevgi ve saygı ile!

19.04.2012
Garibce 


Bu ne israf bre Sa’d!



Daha bir iki gün önce sınıfa girdiğimde çöp tenekesi içine atılmış koca bir tomar fotokopi ile çoğaltılmış ders notu gördüm. İlk işim onu eğilip almak ve öğrencilerime:

-Bunun yeri burası değil. Hiç olmazsa aşağıdaki hurda kağıt kutularına koyalım” demek olmuştu.

Allah Allah! Nasıl bir gelenekten geliyorduk ve şimdi ne durumdaydık. Bizim mensubu olmakla iftihar ettiğim geleneğimizde kâğıda –Kur’an ya da dini içerikli herhangi bir kitap demiyorum- evet sadece kâğıda ilim aracıdır diye ayak uzatılmazdı. Şimdi o geleneği sürdürme iddiasında olan bizler, hem de içindeki ilimle birlikte tomar tomar çöp kutularına atmakta sakınca görmüyoruz, yaptığımız ne gözümüze batıyor ne yüreğimizi sızlatıyor.

Son devir Osmanlı ulemasından biri trenden inerken karşılanmış. Yaşlı ve zayıf vücudu ile trenin yüksek basamağından inmede zorlanacağı için ikram olsun diye ayağının altına bir sandık sürmüşler. O zat, ayağını sandığa doğru uzatmış, tam basacakken geri çekmiş ve bir sandığa bir de kendisini karşılayanların yüzüne bakmış. Sandığın üzerinde Japon harfleriyle bir şeyler yazıyormuş. Karşılayıcılar ayağını basmama sebebinin yazı olabileceğini kestirerek  biraz da çok bilmiş bir eda ile; “Basın hocam, basın. Nasıl olsa gavurca!”demişler. Hoca hakimane bir tavırla başını sallamış ve “Oğlum yazının gavuru olmaz.” demiş ve ayağını bir nimet bildiği o yazının üstüne basmamış. Hatırladığım kadarıyla bu zat Elmalılı’nın  Hocalarından biri imiş. Öyle ya bütün yazılar sonuçta bir iletişim aracı olmak itibariyle Allah’ın bir nimetidir. Gavurluk olsa olsa o nimetleri kullananların nitelenebileceği bir vasıftır.

Böyle bir gelenekten gelen biz, bilgi notlarını ve hatta kitapları çöpe atıyoruz.

Dün posta kutumdan üç davetiye çıktı. Eskiden bizim oralarda (Kayseri) davetiyeler için okuntu derlerdi. Okuntu çıkaran kişi, bu haberi ulaştırmada kendisine yardımcı olan kimselerin faydalanabileceği bir yolu yeğlerlerdi. Hem haber duyurulur hem de fakir fukara bundan nasiplenirdi. Tabii devir değişti. Şimdi okuntu olarak bir kutu kibrit, bir kalıp sabun, bir çay bardağı gönderecek halimiz yok. Çok şükür fakir fukara da kalmadı (!) Bunu yapan şirketlerimiz var artık. Maksat bilgilendirmekse işte onu yapıyoruz, hem de en âlâsı ile. O kadar ki belki davetli görme özürlüdür diye bir kere davetiyelerimizi olabilecek en büyük ebatta tutuyoruz. Albenisi olsun diye kuşe kâğıdından ve rengârenk bir görünüm veriyoruz. Hem de okkalı olsun istiyoruz. Eline aldı mı şöyle bir tarttığında davet edildiği etkinliğin ne kadar da önemli olduğunu davetiyenin ağırlığından anlasın istiyoruz.

Bu üç davetiyenin biri bir belediyemizden, biri bir devlet kurumumuzdan biri de bir vakfımızdan geliyor.  Zarflar sırasıyla 20x20, 16x23,  23.02x20.03 cm ebadındaydılar.  Piyasadaki normal zarflar genel olarak 12x16 cm ebadındalar) Üçü de kuşe kâğıdından. Yanımda tartı aleti olmadığı için tartamadım ama el yordamıyla tahminen üçü en az yüzgram kadar var gözüküyor.

Yahu insan nasıl sevinmesin! Bu zenginlik, bu doygunluk, işte gör diye gözümüze sokulan bu kocamanlık karşısında insan nasıl duygulanmasın, tıkınmış midelerin geğirtisini andıran işte biz yaptık mı böyle yaparız tavrı karşısında niye ve nasıl etkilenmesin. Etkinliğe gitmeye ne hacet, etki şimdiden hâsıl olmuş durumda. İmaj çağında yaşıyorduk ve herşey varsa yoksa imajdan ibaretti. İşte o da sağlanmıştı. Karnımızın doymuşluğu bir yerlerimize sürülen yağın fazlasından belliydi. Ağzımızdaki İstanbul türküsüne uygun artık ahır değil fahir (lüks) bir sekimiz de vardı. Görmeyenler görsün, duymayanlar duysun, çekemeyenler de çatır çatır çatlasınlardı.

Sözü edilen vakıf İslam’a hizmet amacıyla kurulmuştu. Kuruluşumuz Diyanetimizi temsil ediyordu. Belediyemiz keza muhafazakâr değerlerin destekçisi idi.

Dinimiz ise, ibadette bile orta yolu, itidali emrediyordu. İsraf kesin haramdı. Dere başında akarsudan alınan suyun bile ölçülü olması gerekiyordu. Aksi takdirde akarsuyun bile israfı söz konusuydu. Nitekim Peygamberimiz, abdest alırken fazla su kullanan sahabi Sa’d’e “Bu ne israf bre Sa’d!” demişti de  Sa’d, “Abdest alırken de israf olur mu?” diye sormuş Allah’ın Resulü de, “Evet, nehir kenarında abdest alsan bile (israf yapma!)” (İbn-i Mâce, Taharet, 48) buyurmuştu.

Dinimiz her alanda olduğu gibi iktisatta da itidali tavsiye ediyordu. “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır” (Furkan 25/67)  

Yesinlerdi içsinlerdi ama israf etmesinlerdi. Bizim debdebeli iftar sofralarımızın ardından yapılan dualarda başlangıç olarak “Külû ve’şrabâ... yiyin için “ diye başyalan ayetin “israf etmeyin” şeklindeki arka kısmını okumak gözgöre göre iktizayı hale uygunsuzluk oluyordu.  Bu uygunsuzluk kelli felli, fiyakalı insanlar arasında sırf rahatsız olmasınlar diye fakir fukaranın davet edilmemesiyle kısmen telafi ediliyordu.

Diriliş neslinin telakkisinde yolda ayağa takılan bir taş parçası, bir yoksula yapılacak yuvada bir oyuk dolduracaksa, onu o oyuğa koymamak israf sayılıyordu.

Bütün bunların edebiyatını yapan bizler şimdi ne yapıyorduk.

Hz. Ömer’i Kisra elçisi arar ve sonunda bir ağacın gölgesi altında yatmış uyuyorken bulur. Ne koruma, ne debdebe ne ihtişam. Hiçbiri yok. Onun içinde bulunduğu huzuru şu sözlerle ifade eder: “Adaletle hükmettin, herkesin sevgi ve güvenini hakettin. Şimde böyle huzur içinde gölgede uykunun tadını çıkarırsın!”

Bizim aradığımız şey huzursa, bunu bulacağımız yerin adresi bellidir. Henüz karınlarını doyuramadığı, başlarını sokacak bir yuva bulamadığı şu kadar suffe ashabı varken, kızının özel hizmetçi talebini buğulu gözlerle geri çeviren sevgili peygamberimizin bizim için örnekliği işte bu yaklaşımında ve bu anlayışında aranmalıdır.

Gandi, Ekselansları Kral’ın huzuruna çıkmış. O resimlerinden tanıdığımız yarı çıplak haliyle. Sonra sormuşlar: “Efendim Ekselanslarının huzuruna bu vaziyette mi çıktınız?” diye. Onun verdiği cevap şu olmuş: “Ekselanslarının üzerinde ikimize yetecek kadar giysi vardı!”

Hz. Peygamber’in anlayışına kim varis oldu dersiniz. Toprak üstünde ama huzur içinde uyuyan Ömer mi, yoksa ihtişamlı bir saltanatı başlatan Muaviye mi?

Ekselanslarının adını ben unuttum, ama Gandi’yi isim olarak hatırlıyor ve hatırasını sizinle şimdi paylaşmış oluyorum. Yarın tarih bütün bu yalancı yaldızların, ihtişamların, debdebelerin üzerine sifonu çekecek ve geriye sadece bir değer olarak mücevherler kalacak. Onun değeri mahfazalarında değil, özünde olduğundan böyle olacak.

Eşek ölünce semeri, insan ölünce eseri geri kalırmış. Üzerimizdeki bütün yaldızlar bir bir dökülecek ve ancak içimizdeki cevherler, birer erdem olarak ortaya çıkacak ve bizi temsil edecektir. Mizanda en ağır gelen amelimiz de işte bu erdemlerimiz olacaktır.

Temsil durumunda olan kurum ve şahısların bu alanda da daha güzel bir örneklik ortaya koymalarını diliyorum. Davetiyelerin sadece bilgilendirmeyi amaçlayan kısmında bari olsa elektronik ortamdan da yararlanma ve bu yolla bir tasarrufa gidilmesi gerekiyor. Her işi hallettik de bu mu kaldı denilen konularda ciddiyet gösterilmemesi halinde bu umursamaz tavrın çok daha büyük ve ciddi alanlara da sirayet edeceğini tecrübe olarak hep görmüşüzdür. Koca koca binalar bir kum bir de toz zerrelerinden oluşuyor. Küçükler büyüyor. O yüzden de önemli oluyor.

Sevgi ve saygı ile.



Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN

Ferah/ Üsküdar 06.12.2007


3 yorum:

  1. Kaleminize yüreğinize sağlık hocam. Bu yazı yıllar önce kaleme alınmış olsa da hiç eskimemiş. Keşke onu halimizi düzeltip onu eskitebilseydik...
    Doç.Dr. Nuri KAHVECİ

    YanıtlaSil
  2. Faizci bankalar bile posta ile eskstre almayıp mail yoluyla ekstre alırsanız size şu kadar hediye bu kadar puan vs şeklinde kampanyalar yaparak kağıt israfını önlemeyi teşvik ederken, İslami duyarlılığa sahip kurumlarımızdaki bu israf çok garip.

    YanıtlaSil
  3. Harfi harfine katılıyorum ve zor bir hesap bizi bekliyor..Saygılar amcacıgım

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...