20 Aralık 2012 Perşembe

IV. Din Şurası 2009 Ardından Bazı Değerlendirmeler III (Değişim)



O zamanki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Aktan –kendisi benim İslamî İlimler Fakültesinden fıkıh hocam oluyor- açılış konuşmasında özetle şunları söylüyor:
“Bireyin milyonların arasında yalnız yaşadığı bir çağı yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız, giderek bilgi çağına dönüşmekte olan sanayi çağında, tarım toplumunun bireyi kucaklayan, denetleyen, kontrol eden yapısı tamamen değişmiş ya da daha ötesi silinmiştir. Binaenaleyh, bireyin sığınağı olan toprağa bağlı geniş aile dağılmıştır. Sevincini paylaşarak katlayan, kederini paylaşarak azaltan, aynı soydan aynı kandan dedeler, nineler, amcalar, teyzeler, halalar birbirlerini yılda bir kere görebilecekleri ya da göremeyecekleri uzak diyarlara dağılmışlardır. Herkes geçimini sağlayabileceği yer neresiyse oraya göç etmiştir. Aylarca, yıllarca ayrı kalış akrabalık bağlarını zayıflatmış, dayanışmayı azaltmıştır.”
“Sanayi toplumunun anakent insanı, kapı komşusunu tanımıyor. Hısım akrabadan yoksun kalmıştır. İşin asıl kötü yanı kaybolan bu değerlerin ve toplumsal kuralların bıraktığı boşluğu dolduracak yeni kurumlar henüz kurulabilmiş değildir. Metropol insanı topraktan kopmakla ekonomik güvencesini de kaybetmiştir.  O artık dolu ambardan, kilerden yoksun kalmıştır. Yiyeceğini günlük nevaleler halinde evine poşetlerle taşımaktadır. Yıllık güvenceyi kaybetmiş günlük yaşamaktadır.”
...
“Kent insanı doğadan kopuk yaşamaktadır… Koşturmaca sonucunda eş ve çocuklara yeterli zaman ayıramamakta özellikle çocuklar sevgiden yoksun büyümektedir.”
“Kırsal kesimden göç edip anakentlerin varoşlarına yerleşen aileler kent hayatına uyum sağlayamamaktadırlar. …Geçim darlığı aile içi şiddeti davet etmektedir. Şiddet kadına ve çocuklara yönelmektedir. Bu durum soyguncu, kapkaççı, tinerci, köprü altı çocukları gibi adeta suç işlemeye mahkum çocukların türemesine neden olmaktadır… Diğer taraftan kentsoylu aile çocukları da cepleri harçlık görürken ruhları ilgi ve sevgiden yoksun kalmaktadır.”
“Kişiyi gerektiğinde maddeten destekleyen, manen kucaklayan hısım akraba dayanışması, yanlışlarını düzeltecek hoca nasihati, dinlenen, itibar edilen büyük sözü, yanlışları kınayan toplum denetimi tarım toplumunun günümüze intikal etmeyen, kaybolan kurumlarından birkaçıdır.”
“Bu kaybolan bu kurumların yerini alacak yeni kurumlar oluşturulamamıştır.”
“Toplumumuzu oluşturan tüm katmanlara ve kesitlere ulaşmak, onlara manevi değerlerimizi tanıtmak başta din görevlileri olmak üzere dini konularda bilgi birikimi olan tüm aydınlarımızın görevidir.”
“Asıl olan ilahî mesajın tüm insanlara ulaştırılmasıdır. Toplumumuzda gözlemlediğimiz olumsuz tabloların oluşmasında bizim de payımız olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Bir anlamda suçluyu toplum üretir. Öyle ise sorumluluğu paylaşma durumundayız.” (I, 49-52)
Evet, hocanın konuşmasının esaslarını bu cümleler oluşturuyor.
Hoca tarım toplumundan sanayi toplumuna –ki artık bilgi çağına geçilmekte olduğunu da söylüyor- geçişin ortaya çıkardığı sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu ve maalesef bu yeni duruma uygun çözümler geliştiremediğimizi vurguluyor.
Sabahattin Zaim hoca merhum, çağımızın bilgi toplumu olma safhasını da aştığını ve finans toplumuna evrildiğini söylerdi. Bu tespit, asırlar boyu süren istikrar dönemine karşın son bir asır içinde birkaç dönemin bir anda yaşandığını, başka bir ifade ile sürekli ve çok hızlı yeni bir değişim süreci içinde olduğumuzu gösteriyor.
Bizim fıkhımız tarım toplumu ihtiyaçları dikkate alınarak oluşturulmuş idi. O yüzden de bugünün sorunlarına birebir cevap olacak hususları bulamayabiliyoruz. Yahut bulduğumuzu sandığımız şeyler, yeni durum üzerinde abisinin eskisini giyen çocuğun üzerindeki elbise gibi ya eskimiş ya da bir iki beden fazla büyük gelmesi gibi duruyor. Bu zoraki durumun sürdürülmesi ise, o çocuğun rahatsızlık ve eziklik duyması gibi bir psikoloji oluşturuyor.
Sözgelimi bugün bana zekat ile ilgili bir soru gelmişti. Kat karşılığı verilmiş bir arsa var, anlaşmazlıklar olmuş, yarım kalmış falan filan… Şimdi ben bunu mevcut kitaplarımızdaki bilgilerden hareketle nasıl cevaplandıracağım. Gayrimenkul kiralarının zekatını ne şekilde ödeyeceğiz sorusuna eski bildiklerimizle nasıl cevap vereceğiz. Zekata tabi mallar arasında bunlar yok. Çünkü böyle bir durum, iktisadî anlamda değer taşıyan bir sektör olarak o dönemlerde mevcut değil. İşçi ve memur maaşlarının keza zekatı nasıl verilecek?
Toplumun neredeyse yarısının geçimi artık aylık ücret ve maaşla olmaktadır. İşçi sınıfı ile ilgili biz problemleri hangi mevcut bilgilerle çözeceğiz?
Siz, kölelik ile ilgili mesele sorun. Cevabı herhangi bir fıkıh kitabında hazır. Ama işçi ücretleri, emeklilik usulü, grev, lokavt… gibi konular, o günün hayatında yok ki sorun olması halinde cevabı kitaplarımızda olsun.
Hal böyle iken bizim bugün çoğu hocalarımızın yaptığı gibi, bu gibi sorunların çözümünü ilkesel düzeyde ele alıp çözmek yerine kitaplarda bulunan mevcut bilgilerle uzaktan yakından ilgi kurup çözümünü bulduğumuzu iddia etmek sadece kendimizi aldatmak olur, sahici ve kalıcı bir çözüm asla olamaz.
Hocanın diğer bir tespiti de bugünkü mevcut olumsuzluklardan hepimizin sorumlulukta bir payı olduğudur.
Hepimiz aynı gemide yaşıyoruz. Birbirimize karşı sorumlu olmalıyız. Geleneksel toplumların bildik sığınakları ve kontrol mekanizmaları vardı. Bugün biz ise bunların modern versiyonlarını oluşturmak zorundayız. Şikayet etmek ve sızlanmak yerine, gücü olan herkes gücü nispetinde sorumluluk almalı ve elini taşın altına sokmalı.
İlahî davetin bütün insanlığı kucaklaması, ancak bizim gayretimizle olur.
“İslam evrenseldir, Kur’an alemşümuldür” gibi laflar, içi boş sloganlardır. Kur’an rafta durup dururken, bize bile bir şey söylemiyor ki dili, kültürü, örf ve adeti, coğrafyası ve iklimi tamamen farklı olan dünyanın öbür uçlarındaki insanlara bir şeyler söylesin. Onu, asrın idrakine söyletmek bizzat bizim görevimiz.
Bu vesile ile emekli olan hocamıza sağlık ve afiyet içinde uzun ömürler diliyorum.
Dua ile!

20.12.2012
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...