7 Aralık 2012 Cuma

Ne olur, kapı duvar olmasın!


 
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun istişare toplantısı sebebiyle Afyon’da idik (30.11.2012-02.12.2012). Oradaki havayı görünce fırsat bulursam söyleyeyim dediğim ama fırsatını bulamadığım bir benzetme aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim.

Dışarıdan bir gözlemci olarak benim görüşümce Kurul, koruma güdüsüyle olsa gerek dinin üzerine fazla kapanıyor. Bu kapanma koruma güdüsüyle de olsa zararlı sonuçlar verebilir. Belki dışarıdan gelen tesirlerden korursunuz, onlara kendinizi siper edersiniz, fakat bu kez o, üzerine gereğinden fazla abanma yüzünden boğulma tehlikesi geçirebilir, hayatın dışına itilebilir ve bu suretle helak olabilir. İçine kapanma, eğer tırtılın kendine koza örmesi, Hz. Muhammed’in risalet öncesi Hıra’ya çekilmesi gibi yeni bir doğuşa hazırlık olmak üzere değilse, hep yok oluşla sonuçlanmıştır.

O yüzden de oldukça dengeli bir siyaset izlenmeli, toplum ve hayat yönlendirilmeli ama asla onlara karşı durulmamalıdır. Tüm insanlığı kuşatıcılık ve kolaylıklardan yararlanmak asıl olmalı, ihtiyat yahut başka adlarla insanlar sıkboğaz edilmemeli, hayat yokuşa sürülmemeli, söylenilen her şeyin gerçek hayatta bir mütekabiliyeti olmalı, kitaplarda böyle yazıyor diye, bugünün hayatında artık karşılığı bulunmayan hükümler insanların yaşamlarında yeniden yer alması için zorlamalara gidilmemeli. Aksi takdirde din, başkalarının saldırısı sonucu değil ama bizim onu koruma güdüsüyle üzerine kapanmamız sonucu ölebilir, hayatın dışına itilir.

Oturumların yapıldığı geniş ve ferah salonun giriş kapısından başka bir de önde ve en dipte bir başka kapısı daha vardı. Hıyn-i hacette oradan giriş ve çıkışlar da mümkün oluyordu. Şimdi nizam ve düzen bozuluyor, konuşmacıların ve müzakerecilerin dikkatleri dağılıyor düşüncesiyle o kapıyı kapatmak makul sayılabilir. Buna sedden li zerîa kabilinden işlem diyoruz. Ama işi sıkı tutmak adına o kapıdan hiç kimse velev ki görevliler de olsa girip çıkmasın diye çiviliyoruz. Hafif bir omuz vermeyle açılabilecek türden olan bu çivileme işini abartıp, kolay kolay açılamayacak şekilde kullebi tutturulan iserilerle çiviliyoruz. Kapı artık öyle bir hale geliyor ki alet edevat olmadan omuz gücüyle bile açılması imkansızlaşıyor. Fakat bu da kesmiyor, madem orada bir kapı var, insanların oradan çıkışlarıyla ilgili düşünceleri de var, bunu dahi yok etmek lazım, öyleyse kapıyı tümden söküp yerine duvar örmek lazım, diyorsunuz. İşte bu tümden yanlış oluyor.

Zemin katlarda oturanların hırsız korkusuyla kimse giremesin diye yaptırdıkları demir kafeslerin yangın ve su baskını gibi felaketlerde içeridekilerin ölümüne sebep olduğunu nice keredir haberlerden öğrenmişizdir.

Koruma tedbirlerinin ölüm sebebi olabileceğinin örnekleri hiç de az değildir.

Garibce diyor ki: Gelin insanların hayatlarını kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştırmayalım. Dinin her düzenleme alanında mutlaka giriş kapısı yanında bir de çıkış yolu olsun. Zararı yok açık olmasın. Ama hiç olmazsa açılabilir imkânı bulunsun. Kapı hele hele hiçbir zaman duvar olmasın.

Bu türden duvar olmuş ve olmakta ve olabilecek hükümler üzerinde lütfen bir daha düşünelim.

Söz gelimi bir insan Müslüman olmak istiyor ve bir şekilde içeri giriyor. Fakat oldu ya çıkmak istedi, hayır diyoruz buradan ancak ölün çıkar. Bu anlayış insanları korkutuyor, ürkütüyor. İnsanı cennete koydunuz fakat o orada daraldı ve “Ben ille de buradan çıkmak istiyorum!” diyorsa, “Eh ne yapalım madem öyle, çık o zaman, cehenneme kadar yolun var!” denilebilmeli eğil midir?

Oturumlardan biri de kürtaj hakkındaydı. Kürtaj konusunda bir iki çatlak ses müstesna edilirse tüm ilahiyatçılar ve diyanetçiler caiz olmadığı ve bunun bir cinayet olduğu konusunda fikir birliği halindedirler. Tamam, iyi de ne olduk var ne olmadık var, olur ya mübrem bir ihtiyaç çıkar ve buna mecbur kalabiliriz. O yüzden gelin bu kapıyı en azından kapı olarak bırakalım, örtük olsun hatta bir iki çivi ile de tutturulsun, ama ne olur duvar haline getirilmesin. Nitekim Kurul kendi tarihinde hiç umulmadık bir biçimde Bosna Hersek savaşları sırasında Sırplar tarafından sistematik bir şekilde tecavüze uğrayan Müslüman kadınların kürtaj yoluyla rahim tahliyesinde bulunabilecekleri doğrultusunda -sadece Haydar Hatiboğlu’nun muhalefet şerhiyle- karar alabilmişti.

Kurul, şimdi o kararın arkasında gözükmüyor ve onun “siyasi bir karar” olduğunu söylüyor. Bir anlamda hiçbir durumda ve hiçbir şekilde bir çıkış yolu olmadığını, kapının duvar olduğunu söylemiş oluyor.

Bunu yaparken de ben eminim ki mahza dini koruma güdüsüyle yapıyor. Ama ne yazık ki iyi niyetli olmak yetmiyor. İnsanları dinin içinde tutabilmek için zaman zaman gevşetmek de gerekiyor. Avuçta tutulan bir kor gibi benzetmesi var din için. Bıraksan sönecek bırakmasan eli yakacak. Garibce’de de başka bir benzetme var. Şeker pancarını haşlayıp da elinize aldığınız zaman, onu elde tutmak için ne sıkmalı ne de avucunuzu tümden serbest bırakmalısınız. Eğer gereğinden fazla sıkarsanız, pancar elinizden pörtler çıkar ve elinizde sadece derisi (kabuk kısmı) kalır. İnsanlar da böyledir. Çok sıkmaya da gelmezler, tümden başıboş bırakmaya da. Hem tüm insanlar Ebu Bekir, Ömer (r.a.) gibi değiller ki. Bütün insanları kucaklama gibi bir iddiamız varsa din ile bağlantısı ancak bir pamuk ipliği ile olanları da hesaba katmak zorundayız. Elbette bu zordur ve hikmet işte bu zor olanı başarmaktır.

Kurul, en azından “İlke olarak biz buna karşıyız, ama…” diye en azından bir kapının olduğunu insanlarımıza ihsas etmeli ve her bir durumun kendine özel hükmü olabileceğini söyleyerek, bu konudaki duruma özel hükmü sorunla birebir muhatap olan müftülere vermelidir şeklinde düşünmekteyiz.

İşte böyle, Garibce çatlak bir ses olmaya devam ediyor.

Allah’ım! Dinimizi avuçta bir kor kılma!

Biz onun içinde hayat bulalım.

O da hayatımızda kendine yer bulsun.

Bu hayat öyle bir şey ki ne din ile oluyor ne de tümden dinsiz.

Yemeğin tuzu gibi. Yemek hayat, din tuz. Tuz yemeğe tat veriyor ama ayrı ve tek başına yenmiyor. Tuzun tadı, ancak yemeğin içinde anlam kazanıyor. Din de öyle. Ancak hayatın içinde ise bir anlam ifade ediyor. Raflarda, kitaplarda, hayatın dışında  kalan bir din hiç bir anlam ifade etmiyor.

Dua ile!

07.12.2012

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...