22 Aralık 2012 Cumartesi

Ufku olmayan bilgi mi, uzak dur!



İstanbul’da bir zamanlar vaktiyle Altın Boynuz olarak bilinen bir Haliç vardı. İstanbul’un güzelliğine güzellik katardı. Ama bir zaman geldi İstanbul’un bütün kanalizasyonlarını oraya boşalttılar ve Haliç İstanbul’un adeta bir lağım çukuru haline geldi. Üstündeki köprüden geçenlerin burun direklerini kıracak kadar etrafa ağır kokular saçar hale gelmişti.
Başbakan anlatıyor: Ben diyor, Kasımpaşa’da doğup büyüyen biri olarak burasını temizlemeyi aklıma koymuştum. Üniversite hocalarına gittim. “Mümkünü yok!” dediler. Dahası “Orasını toprakla doldurmak lazım, aksi halde halicin her iki tarafı kayarak birbirine bitişecek” dediler. İnanmadık, yurt dışına açıldık. Sonunda biz yaparız diyenleri bulduk. Bir konsorsiyumla Alibeyköy’deki bir taş ocağına iki buçuk milyar metreküp çamur pompaladık. Dokuz kilometrelik iki hat döşedik birinden oraya sıvılaştırılmış çamur gitti, diğerinden tekrar süzülmüş su döndü. Bununla yetinmedik boğazdan açtığımız bir tünel ile oraya şimdi de deniz suyu pompalıyoruz. Şimdiden orada yaşayan balıkların çeşidi kırkı aştı. Çamur boşalttığımız taş ocağından da çok büyük bir alan elde ettik ve oraya şimdi kocaman bir çocuk oyuncak şehri kuruyoruz…”  Bu mealde şeyler söylüyor, eskiden asla olmaz diyenler, hayal bile edemedikleri şeyleri yaptıklarımıza bakıp artık “delidir ne yapsa yeridir” demeye başladılar diye de latife yapıyor.
Şimdi şöyle bir bakınca gerçekten ibret verici şeyler var. Her şeyden önce Üniversitelerimiz evrensel bilimin adresi olmalı ve   kendisini, imkansızı imkan alanına çıkarmağa odaklanmış görmelidir. Kelam ilmine göre de bir şey vâcib ya da  muhal değilse mümkün demektir. Öyle ise mümkinat aleminde imkansız diye bir şey yoktur. Yok olan azimdir, niyettir, âlî himmettir.
Belli ki bizim üniversitelerimiz ufuktan yoksun herkes kendi ilgi alanında derinleşmeye başlamış ve oradaki mevcut sınırlar kendi potansiyelini de sınırlar hale gelmiştir. Ufuk olmadığı, dünya bilinmediği ve tarihten de bihaber olunduğu için kendi dünyasını kuşatan sınırın bütün evreni kuşattığı inancıyla taassuba dönüşen bir gerçeklik tekelciliği baskın olmuştur.
Hani Mevlana’nın bir hikayesi var ya. Eşek işer, sidiği yerdeki bir çukura dolar ve oradaki bir saman çöpünü kaldırır. Sidik üzerinde yüzmekte olan saman çöpü üzerine bir sinek konar ve kendisini tanımlamaya başlar: Sidik birikintisi sahili olmayan büyük bir umman, yüzen saman çöpü büyük bir gemi ve kendisi de o geminin dahi kaptanı.
Garibce Allah’a şükrediyor. Kılavuzumuz huma kuşu değil de ya bir de karga olsaydı.
Ülkeye yön veren ve yöneten siyasetçiler, üniversiteden akıl almaları ve ülkeyi o akılla şaha kaldırmaları gerekirken üniversiteler havalanmaya çalışan ülkenin önüne takoz olmaya, bütün ağırlıklarıyla aşağıya doğru asılmaya ve onu kendi seviyelerine indirmeye çalışıyor.
Bu durum maalesef bizim İlahiyat ve özelde de Fıkıh alanında da böyle gözüküyor. Ben, bize gelen soru ve sorunlardan halkın bizden çok daha ileride olduğunu görüyorum.
Topluma yön veremiyoruz. Olayların arkasına düşmüş, dökülenleri toplamaya çalışıyoruz. Çünkü topluma yön verebilmek için toplumun önünde olmak gerekiyor. Oysa biz takıldıklarımız ve takıntılarımızla çağların gerisinde kalıyoruz. Geçer akçalarımızın geçersiz hale geldiğinden bile çoğu kez habersiz dünyaya nizamat vermek istiyoruz. Ama bizim dünya, çoğu kez bizimle ve bizim gibi olanlarla sınırlı bir dünya, çoğu hayatın dışında olan bir kitle. O yüzden söylediklerimizin hayatta karşılıkları olmuyor. Aşırı değer atfettiğimiz kitaplar bizi içine çekiyor ve ufkumuzu tümden kaybediyoruz.
Buluşturup takıştırdığımız mevcut çözümler küçük kardeş üzerindeki abisinin elbiseleri gibi; ya eski salkım püslüm, ya da bir iki beden büyük.
Bilgisiz ve ufuksuz bir insan toplumun önüne nasıl düşebilir? Nasıl kılavuzluk yapabilir? Bilfarz yaptı diyelim. Götürdüğü yer çöplük mü olur devlet mi?
Bir daha düşünelim ve eksiğimiz ne ise tanımlamaya ve tamamlamaya çalışalım: Bilgi ise bilgi, ufuksa ufuk.
Unutmayalım: Derinlik bilgiyle, ufuk görgüyle!
Dua ile!
21.12.2012
GARİBCE

1 yorum:

  1. sa. saygıdeğer hocam,
    tesbitinizin hayatın gerçekleriyle tamamıyla örtüştüğünü düşünüyorum. Bu yazınızın özelde ilahiyatçılar, genelde tüm ilim dünyası için ufuk açıcı olmasını temenni ederim...Eksiğimiz ne ise tanımlamaya çalışalım dediğiniz yerde, kanaatim, kendini dünyanın merkezine koyan bir nefis, hayatı, onun etrafında döndüğünü sanan bir akıl ve bunun böyle olmadığını idrak edemeyen/fark edemeyen bir şuur olduğunu düşünüyorum...bilinçlenmek duasıyla...saygılarımla

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...