19 Aralık 2012 Çarşamba

Sadece Üzücü




İslam’ın artı bir değer olması gerekirken bazı dayatmalar sonucu eksiltici olması üzücü.
İslam medeniyeti aynı zamanda bir su medeniyetidir. Fıkhımız taharet ile başlar. Hal böyle iken Müslümanların temizliğe yeteri kadar önem vermemesi üzücü.
İslam medeniyeti esas itibariyle bir fıkıh medeniyetidir. Hayatın her alanında yönlendirici, hayata ruh ve anlam verici olması gereken fıkıh, çağlar öncesinde donmuş ve fakat hâlâ hayatın içindeymiş gibi okutulmakta olması üzücü.
Hayatın içine inen bir kelamın, hayattan koparılarak iki kapak arasına sıkıştırılmış bir kitap gibi okunması üzücü.
Sünnetin Kur’an’ı içkin ve mündemiç olması söz konusu iken, ondan ayrı imiş gibi hatta bazen de rakip firmalar gibi algılanıp biri uğruna diğerine tavır konması üzücü.
İslam’ın ana gövdesini oluşturan ve onu çağlar boyu koruma işlevi gören icmaın, İslam dinamizminin ve gelişiminin en büyük engeli oluvermesi üzücü.
İslam akıl dini değildir elbet. Fakat akıllıların dini olduğunda asla şüphe yok. Hal böyle iken dindarların aklı (devrede) yok, akıllıların akıllarına bir ışık olarak vahiy yok. Bu durum gerçekten üzücü.
Allah kendisini tanıtırken tenezzül buyurup yeryüzüne iniyor ve bizden örnekler üzerinden kendini ve mülkünü anlatıyor. Böylece müteâl (aşkın) olan Zât-ı Akdesi’ne ulaşamayan kimse kalmıyor. Buna mukabil bizim aydınlar öyle yücelerde cevelan ediyorlar ki kendilerine ne bir kimse ulaşabiliyor ne de söyledikleri kendilerince yerde sürünenler açısından bir makes buluyor. Sen ol da haydi üzülme.
Allah insanı halife yarattı. Bizim halifenin sorumluluk almaya hiç niyeti yok. Sorumluluk almayana yetki kullandırılmayacağını bilmemesi elbette üzücü.
Bize her bir şeyini veren dünyamıza sahip çıkıp, onun üzerinden ebedî bir hayatı kazanma imkanını tepmek  de üzücü.
Bir bedel ödemeden cennete uçuvermek hep hayalimiz. Oysa hayallerin gerçek olması için gerçekçi olması ve belirlenen hedefe doğru azimle yürünmesi ve öne çıkacak her türlü engelin bir  bir aşılması gerekir. Biz hayalleri gerçekleştirmek için çabalamakla değil, bizzat hayallerin kendisiyle avunmak durumunda oluyoruz ve tabii ki bu  durum üzücü.
Esmanın tecellileri ile uğraşacağımıza ezber edip tekrar etmekle uğraşmamız beyhude ve üzücü.
Kuran’ı Allah şifa reçetesi olarak göndermiş. Biz reçetede yazılanı yapmak yerine reçeteyi okuyarak tedavi olmaya çalışıyoruz ve üzücü.
Allah bize ortalama yetmiş kadınlara seksen yıl ortalama ömür bahşetmiş. Bu koskoca ömürden, ömür boyu bizim başımızı dik tutmamızı sağlayacak ekstradan gerekli teçhizat için bir iki sene ayıramayıp, ömür boyu eksikliklerimizin ezikliği altında başımız önümüze eğik olarak yaşamaya mahkum olmamız üzücü.
Allah bize iş, aş ve eş vermiş. Kıymetlerini takdir edememişiz. Hep kaçan balık büyük olmuş, komşu tavuğu kaz görünmüş. Bize ait olanlarla yetinemeyip ihtiraslarımızın zebunu olmuşuz ve mutluluğu hiçbir şekilde elde edememişiz. Üzücü.
Çalışan elbette emeğinin karşılığını görecektir. Bu bir kanundur. Fakat biz işimizi emeğimize ve hak edişimize değil de piyangolara bağlamışız. Üzücü.
İnsanın eline ne kalem ve ne de kağıt vermişiz ki kendi yazgısını kendi yazsın. İradesini yok saymışız. Allah ile arasında karşılıklılık ilişkisi olduğunu göz ardı etmişiz. Biz O’na yardım edersek O’nun bize öyle yardım edeceğini göz ardı etmişiz. Her şeyi Allah’ın üzerine yıkmayı erdem bilmişiz. Musa’nin ümmeti  “Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturucularız!” demişlerdi ya biz de aynısını tavırlarımızla göstermişiz ve yaratılış sünnetinde bize düşen tevessül, tedbir gibi adımları atmadan işi Allah’ın üzerine yıkmış ve yanlış bir tevekkül anlayışının kucağına sığınmışız. Üzücü.
Ayrımcılık yapmışız. Rengi kazan karası gibi olan kulların boyasını beğenmemişiz. Bunun aslında boyacının beğenilmemesi olduğunu fark edememişiz. Üzücü.
Cinsiyet ayrımı yapmışız. Bir kız müjdelendiği zaman yüzü mosmor kesilen cahiliye dönemi tavırlarının mirasçıları hâlâ kız çocuklarını okutmuyor, baskılar sonucu bir çok körpe kızlarımız intihar ediyor. Üzücü.
Boşanan kadınların çaresizlik sonucu gidebilecekleri, sığınabilecekleri bir yer olmadığı için çoğu kez yavrularını da kanatları altına alarak yıkılan yuvalarının enkazı altında kalmayı çaresizliklerinin çaresi olarak kabul ettiklerini bilmek üzücü.
Huzur evlerinin, oralara terk edilen yaşlılar için değil de asıl onları oraya bırakan evlatlar için huzur yeri olduğunu bilmek yürek sızlatıcı.
Hapishaneye düşmüş yüz binlerimizin, kendilerinin sadece toplum tarafından değil, din ve Allah tarafından da terk edilmiş olarak düşündüklerini ve ıslahı nefs etme yerine durumlarının daha da kötüleştiğini ve çıktıktan sonra da toplum tarafından bu kez hapis hayatından daha da zor bir tecride itildiklerini görmek üzücü.
Aile içinde ve insanlarla olan ilişkilerde giderek artan şiddet vb. gibi tedhiş davranışlarının çare olarak görülen eğitimsizlikle de ilgili olmayıp, sorunun gerçek anlamda bir ahlâkîlik sorunu olduğunu görmek ve burada katkıda bulunacak yegâne sığınağın din olduğunu ve buna rağmen onu toplumsal ilişkilerde bir referans olarak görmeyi bir türlü kabule yanaşmayan yobaz tavırların mevcudiyetini bilmek, buna karşın dindarlığın da ölçüsüzlük sonucu benzer sonuçlara müncer olabileceğini tecrübe etmek gerçekten hem üzücü hem de umut kırıcı.
Garibce der ki, bu yol yol değil. Dertler saymakla bitmez. Elbet varsa bir dert, dermanını da halk etmiştir Yüce Allah. Fakat onları bulmak ve bilmek de gene insanın yapacağı bir şey. Allah sebepsiz müsebbep yaratmıyor. Tanılarımız doğru olmalı. Ama bu yetmiyor ki. Doğru reçeteler de oluşturulmalı.
İman ve salih amel en özet reçete.
Ama neye inanacağız. Nasıl inanacağız.  Salih amel olarak neyi bileceğiz ve nasıl yapacağız. Bunlar  vahyin irşadı olsa da gene hep insanın cevaplandırması gereken sorular. Rahmân olunmadan rahîm olunmaz. Sorunları tüm insanlık sorunu olarak görüp o şekilde ele almadan, sadece Müslümanların sorunu olarak görmekle çözmek mümkün değil gibi.
İnsan olarak birbirimizle aramız pek dostane değil. Ama birbirimize Allah bizi o kadar muhtaç kılmış ki, komşu komşunun külüne muhtaç olması gibi her bir şeyimizle her bir şey için her birimize muhtacız. Hasetle, kin ve öfke ile, düşmanlıkla asla, ama isar ile, diğerkamlıkla, sevgi ve saygı ile belki üstesinden gelebiliriz.
Allah işimiz asan eylesin!
Dua ile!

19.12.2012
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...