27 Kasım 2012 Salı

Allah hakkı, kamu hakkı olmasın!



Hak, Allah’ın isimlerinden biridir.

Hak yerini bulursa adalet işte o zaman adalet olur.

Adalet Hakk’a hizmet için vardır. Hukuk da adalete hâdim nizamın adıdır.

İslam Hukukunda (fıkıh) genelde haklar kul hakkı- Allah hakkı diye ayrılır. Bazen de karma nitelikli olur, kul hakkı ağır basan haklar vardır, bazen de Allah hakkı ağır basan haklar olur.

Kul hakkı ile Allah hakkı tearuz edince yani karşı karşıya gelince bunlardan her ikisini de aynı anda yürürlüğe koyma imkanı yoksa elbette ki ikisinin de birlikte düşürülmesi ya da ikisinden birinin öne alınması gerekir.

İkisinin de birlikte düşürülmesinin mantığı pek yoktur.

O zaman birisi öncelenmelidir:

-Peki hangisi?

- Elbette kul hakkı.

-Neden?

Çünkü Allah zengindir, müstağnîdir, O’nun ihtiyacı yoktur. Oysa kul fakirdir, muhtaçtır. Bu yüzden de kul hakkı öncelenmelidir[1].

Verilen örneklere bakıldığı zaman Allah hakkı denilen şeylerin ibadetler bir tarafa bırakılırsa büyük çoğunluk itibariyle kamu haklarına tekabül ettiği görülmektedir. Nitekim “fî sebilillah = Allah yolu” kavramından maksat da kamu hizmeti amaçlanan şeylerdir.

Bu anlayışın nasıl sonuçlanacağına bir iki örnek verelim:

Kişi beytülmalden bir şey çalsa, bu bir kimseye ait bir malın çalınması gibi görülmemektedir. Söz gelimi el kesme cezası ona uygulanmamakta, daha başka cezalar (tazir) uygulanmaktadır.

Bir kimse ölmüş olsa ve geride bıraktığı malları (terike) olsa bu nasıl pay edilecektir?

Bunun cevabı sırasıyla tekfin ve teçhiz (cenaze) masrafları, borçların ödenmesi, üçte bir ile kayıtlı olmak şartıyla vasiyetin yerine getirilmesi, geri kalan malların da varisler arasında pay edilmesi.

Peki bir kimsenin borçları içinde Allah hakkı olan zekat borcu olsa, aynı zamanda da kul borçları bulunsa, bu durumda ne lazım gelir?

-Zekat Allah hakkıdır. Belli bir mutalibi (hak sahibi)  de yoktur. Dolayısıyla düşer. Kul hakkı olan borçları ise, malının tümünden de olsa ödenmelidir.

Günümüzde uygulama böyle değildir. Vergi borçları, diğer borçların önüne geçmekte ve öncelikle onlar tahsil edilmektedir. Çünkü bu bir kamu alacağıdır.  

Oysa zekat da bir tür vergi borcudur.

Allah hakkından maksat eğer tüyü bitmemiş yetimin de içinde bulunduğu kamunun bir hakkı ise, o zaman konu üzerinde bir daha düşünmek gereklidir.

Allah ganidir, zengindir, müstağnîdir, hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, dolayısıyla Allah hakkını öncelemeye gerek yoktur şeklindeki anlayış, tüyü bitmemiş yetimin de içinde bulunduğu kamunun bir hakkı anlamında bir Allah hakkı için izahı sor bir anlayıştır.

“Devletin malı deniz yemeyen domuz!” şeklinde sözde bir atasözü şeklinde yemek için bahane arayanların ağzında pelesenk olmuş bir söz, hak ve hakkaniyet timsali bizim atalarımızın sözü olamaz.

Ama bu anlayış, fıkıh kitaplarımızda yukarıda izah etmeye çalıştığımız yaklaşımdan beslenmiş olabilir. Oysa zekata ve diğer kamu haklarına daha hassas bir nazarla bakılabilirdi.  Nitekim özellikle Zahirîler başta olmak üzere Malikî ve Şafiî gibi bazı  mezheplerde de böyle bir anlayış mevcuttur. (Bilmen, V, 218) Ölenin terekesinden öncelikli olarak Allah (kamu) hakları olan borçları tahsil edilir.  Zekat bunun bir örneğini teşkil eder.

Boynumuzda ne kamuya ne de bir kula ait bir borç olmadan Allah’a kavuşabilmek ve yüzümüzün akıyla hesabımızı verebilmek umut ve duasıyla.

27.11.2012

GARİBCE






[1] الجوهرة النيرة - (2 / 74) فَقُدِّمَ حَقُّ الْعَبْدِ عَلَى حَقِّ اللَّهِ لِافْتِقَارِ الْعَبْدِ وَغِنَى اللَّهِ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...