3 Kasım 2012 Cumartesi

Modern, Modernite’yi mi dövüyor ne?



Afet Ilgaz, Başbakan Erdoğan’ın gençliğe hitabesini eleştiriyor[1].
“Kimsenin dikkatini çekmeyen bir şey daha var ki o da “modern”lik tavsiyesi oldu” diyor ve ekliyor:
“Başbakan’ın söylevini hazırlayanlar internet sözlüğüne[2] baksalar gene olurdu. Modernliği teknoloji falan zannediyorlardı herhalde. Teknoloji, modernliğin sadece bir parçası.
Tanımdaki ilk cümle bile Başbakan’ın modernliği sorgulaması için yetebilirdi.
“Modernizm tanrısız bir toplumun nihilizmi, bütün idealizmlerin sonu ve bürokrasisi yoluyla insanı boğan aşırı akılcılığı...”
“Vaat edilen bir ülke yok, kaygısından kaçılabilecek bir liman da yok. Sadece tüketim hırsı ve işbilirlikle ifade edilen bir saygınlık halesi var. İnsanlar arası ilişkiler hayatı paylaşmak için değil, hayattan pay almak için yapılıyor…
Çarşamba günkü yazımda biraz bu durumu hatırlatarak, İslamcı gençlerin AKP’den önce, o İslam’ın yükselişi yıllarında, kitaplarını ellerinden düşürmedikleri düşünürlerin, Habermas, Foucault, Baudrillard’ın adlarını zikretmiştim.
Onlar modernliği eleştiriyorlardı…” diyor.
Sonra da modern hayatın nimetlerini inkâr etmeyeceğiz elbet diyerek, Modernlik yerine “çağdaşlık”  tabirini kullanmanın daha isabetli olacağı sonuca ulaşıyor.
Vaktiyle moderniteyi eleştiren genç İslamcı aydınların, Başbakan’ın  bu “hem dindar hem modern olacaksınız” tuhaf tavsiyesini eleştirmemelerini garipsediğini ifade ile yazısını bitiriyor.
Bizce Sayın Başbakan’ın söylevinde modern’liği çağdaşlık anlamında kullandığı açık.  Felsefî  anlamdaki çağrışımları ve onun  üzerine oturduğu esaslarını, yapmış oldukları siyasette de asla benimseyemeyeceklerini bir ömür boyu ortaya koymuş oldukları yaşam biçimi ve dünya görüşünden biz yakından biliyoruz.
Ak Parti’nin ve Sayın Başbakan’ın şu anda modernitenin sacayağından biri olan demokrasiye vurgusu ve bu alanda Türkiye’nin önündeki engelleri açma çabası takdire şayandır. Ancak demokrasiden kastedilen “siyaset etmede  halkın iradesinin öne çıkarılması” mıdır? Elbette ki öyle olmalıdır. “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözünün zahir anlamı da bunu ifade eder. Bu sözün asıl anlamı ise, ancak söyleyenin maksadı doğrultusunda anlaşılabilir. Çünkü bu söz zahir anlamında pek kullanılmış değildir. Ya “Egemenlik Padişahta değildir” anlamında saltanatı ret için, ya da şimdilerde “Orduda değildir” anlamında vesayeti ret için olumsuzlama yönü önü çıkarılarak kullanılır olmuştur. Yoksa gerçekten milletten, milletin kendi özünün kastedildiğini anlamak biraz safdillik olur.
Ancak demokrasi aynı zamanda referans alanında  da halkın iradesinden başka bir değerler dizisinden  yoksunluk, hukukun ufkunda aşkın bir ruh ve idealin yokluğu  ise işte o zaman söylenecek çok söz vardır demektir. Bu anlamda modernlik mi, istemez, kalsın!  Biz çıplak şeriata bile istemez kalsın demişizdir.
Sözgelimi kürtaj konusunda Sayın Başbakan’ı  gerici ve çağdışı bulanlar onu sağlık alanında her türlü teknolojiyi kullanmadığı, bunun yolunu açmadığı için eleştirmiyorlar. Çünkü bu alanda şimdiye kadar hiç görülmedik bir biçimde alanın baştan sona –sistemler de dahil olmak üzere- modernize edildiğini inkâr edilemeyecek şekilde herkes biliyor. O,  sahip olduğu değerler dizisine aykırı bulduğu için kürtaja karşı çıkıyor olması yüzünden modern bulunmuyor. Çünkü gerçek anlamda modern olsaydı çocuk doğurmayı ya da doğurmamayı eşitlikçi temel insan hakları bağlamında ele alıp, kadın haklarının en kâmil halinin onun cinsel özgürlüğünü ve kendi bedeni üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunması hakkını da kapsayacak şekilde anlaşılmasını bir ilke olarak kabul etmesi ve siyasetini bu esas üzerine oturtması gerekirdi deniyor. O yüzden Erdoğan ve siyaseti, % 50’nin üzerinde bir çoğunluğun  tasvibine mazhar olsa ve attığı bu adım ile halkın iradesini temsil etse bile çağ dışılıktan kurtulamaz. Çünkü belli ki o siyasetini modern olsa bile modernitenin amentüsüne sadakat ile yerine getirmemekte, laik olduğunu iddia etse bile –ki o insanların değil ancak bir aygıt olarak devletin laik olabileceğini söylüyor- hukuku yaparken hâlâ modernite açısından çağdışı olan değerlere atıfta bulunmakta ve kim bilir hangi çekmesinde sakladığı “gizli ajandası”nda belirlemiş olduğu amaç doğrultusunda devamlı ilerlemektedir.  Bizim saf yurttaşlar da onun bu ilerlemesine bakarak onu ilerici sanıyorlar. Bir türlü göremiyorlar. Aslında  o modern bir görünüm ile  modernitenin üzerine üzerine gidiyor ve yapacağını yapıyor.  Ah benim saf yurttaşlarım;  gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler. Kalplerine ise kilit üzerine kilit vurulmuştur. Onlar bu zaman tünelindeki gidişle ancak ortaçağın karanlıklarında kendilerini bulacaklardır. Şuh kahkahalar arasında yudumladıkları şarapları sırtlarında kırbaç olup şakıyınca ayıkacaklar ama hey hat iş çoktan geçmiş olacaktır.
Modernlik sizin başınızı aklınızdan almış. Bütün zerrelerinizle yeniden iman tazelemelisiniz. Demokrasiniz militan olmalı, laikliğiniz asla din ve vicdan hürriyeti gibi algılanmamalı…  Referanslar düzleminde belirlenmeli. Hiçbir siyasetin aşkın değerlerle irtibatlı biçimde yürütülmesine fırsat verilmemeli.  Egemenliği millette ve onun temsilcisi meclise indirgeyerek başımıza onulmadık belalar açılmamalı… Her kes yerini ve haddini bilmeli. Herkes eşit dediysek, bu  bizim kendi aramızdaki bir anlayışın esasıydı, öyle olur olmaz herkesin eşitliği de ne demek… Biz Avrupa Birliği dedik, adamlar meğer kendilerini de Avrupalı sanırmış. Yok daha neler? Belirleyeceğimiz gerçeklik bütün dayatmalarıyla herkesçe sorgulanmadan kabul edilmeli.
Neden milletin kafasını sürekli karıştırıyorsunuz. Biz toplumu geleneksel tutamaklarından kopartarak çözmeye ve insanları birey kılmaya çalışıyoruz.  Siz ise bu süreci tersine çevirmeye çalışıyorsunuz. Oysa herkes evrime olan inancından daha büyük bir imanla bağlanmalıdır ki insanlık ilerliyor… Bir kara delik girdabı dünyayı kendine çekiyor. Batı oraya doğru kayıyor.  Bütün dünya ise Batı’ya doğru ilerliyor.  Tarih bitti. Yol varsa budur, başka yol yoktur.
Garibce kafasını kaşıdı. Belli ki gene aklı karışmıştı. Bir ara ben ne zaman aydınlanacağım diye düşündü. Bunun asgari şartı ve olmazsa olmazı neydi. Bir İncir ağacı bulsa da altında bağdaş kursa beklese  acep olur muydu? Yoksa floransa bir lamba mı almalıydı; idare ve mum ile aydınlanma dönemi çoktan bitmişti.
Bir yandan da aydınlanayım ama hiçbir şey gözümü de almasın diyordu.
Evet aydınlanmalıydı ama hiçbir şeyin gözünü almasına da fırsat vermemeliydi. O yüzden elde bir çıra, ocak başında bir idare ya da tavanda asılı bir löküs lambası da olsa kendini aydınlatan asla üzerine abanıp da sevgiyle gözünü kör etmemeliydi.
Bitirirken artık yazıyı, “size dua etsem, ya da sizden dua istesem bunun aydınlanmaya katkısı olur muydu” dedi içinden.
Gün aydın diyenler, gerçekten gün aydın olduğu için mi diyorlardı yoksa onlar öyle dedikleri için mi gün aydın oluyordu.
Amanın  da  aman, amanın da aman!
Karıştı mı ne gene sap ile saman!
Siz siz olun, içinde yaşayın  çağı
Zinhar açma ha, sorunlar var kapağı

Gözünüz aydın, gönlünüz zengin olsun!
Kalbiniz doygun, aklınız dingin olsun!
Dua ile!
04.11.1012
GARİBCE


[1] Yenicaggazetesi.com.tr
[2] http://www.turkceciler.com/modernizm_post_modernizm.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...