4 Kasım 2012 Pazar

Modernite : Hayatı paylaşmak mı, hayattan pay almak mı?

Modernite : Hayatı paylaşmak mı, hayattan pay almak mı?” diye bir soru yöneltmiştim Feys’de. Daha buğusu üzerinde iken hemen bir karşılık geldi. Şöyle diyordu: “pay almak... nitekim bu yüzden yalnızızdır!” Allah! Allah! İnsanlar ne kadar da hazır cevap olmuşlar. Ya da “Dert inletir aşk söyletir!” misali bir şey. Doğrusu bu cevabı çok tuttum. Çoğu benzer şekilde cevap vermiş. Biri de “Modernite pay olmak. Ne batılı ne doğulu olmak. Ne İslamcı ne de dünyevi olamamak. Modernıte İslam’ın getirdiği medeniyeti kabul etmek istemeyenlerin, üzerini jelatinleyip yutturdukları mimsiz medeniyet” demiş. Biri de “Tam olarak kutsal ile profan ayrımına giderek sınırları çizmektir” diye bir tarife gitmiş. Nasrettin Hoca’nın çocuğuna patlıcanı gösterip “Bu nedir?” diye sormuşlar. Çocuk da “Gözleri açılmamış sığırcık yavrusu” demiş. Hoca: “İnanın komşular ben öğretmedin, kendinden bildi!” demiş. Muhabbet olmuş. Ali Ayten hocamız “İkisi de değil, hayata sahip olmak” diye derinlikli bir yorum yapmış. Bizden (!) biri de “Modern olup paylaşımcı olmak neden mümkün olamasın ki. Paylaşım moderniteye mi takıldı? Modernitenin aksi İslamcılık mıdır? Ayrıca müslüman olmak out, İslamcı olmak in mi? Nedir bu kavram kargaşası biri dur desin !” deyu avazını yükseltmiş. Sevgili kardeşimiz İslamcılığı nereden çıkardı anlayamadık. Hem out olma pahasına bile bizim Müslüman olmaya Kalû Belâ’da verilmiş bir sözümüz var. (Bu arada Garibce’nin yazılarını okumuş mudur acaba?... Okumadığı anlaşılıyor sanki.) Her ne ise modernitenin sonuçları bizim için önemlidir. Hilmi Yavuz Hoca 30 Haziran 2012 tarihli Zaman Gazetesindeki yazısına “Modernite, 'birey' mi üretti, yoksa 'bencil insan' mı?” diye bir başlık atıyor ve bizim yukarıda “paylaşma mı pay kapma mı” edebiyatına ışık tutuyor: O şöyle bir giriş yapıyor : “Modernitenin toplumu dönüştürmesinde bireyin konumu öne çıkar. Modernite, topluluktan [Simmel'in kavramsallaştırmasıyla 'Gemeinschaft'tan], bir toplum['Gesellschaft'] inşa ederek birey'i ortaya çıkarır. Kısaca, moderniteyle birlikte topluluğun topluma dönüşmesiyle, sosyolojik anlamda cemaat insanının yerini birey alır. Türk modernleşmesi, gerçekten bir toplum ['Gesellschaft'] üretmiş midir?” Üstad, “Bu soruyu, Türk insanının moderniteyle birlikte bir 'birey' kimliği edinmiş olup olmadığını irdelemek için sorduğum, herhalde anlaşılmış olmalıdır.” diyor. Haddizatında modernitenin nihai amacı olarak toplum ve birey olmayı olumluyor ancak bizde böyle bir sonucu ortaya koyamadığından yakınıyor: Vardığı sonucu kestirmeden söylüyor: “Türk insanı, bireyleşmeyi, bencilleşme olarak idrak etmeye başlamıştır: Türk insanı için 'birey olma'nın anlamı, 'bencil olmak'tır...” Ve kanaatini temellendiriyor: “Gündelik hayatımızın bütün görünümlerinde, insanımızın bencilliği hüküm sürüyor. Bakınız, araç trafiğinde bir dakika değil, birkaç saniye bile beklemeye tahammülü olmayan; büyük ve kalabalık caddelerdeki yaya trafiğindeyse kendi yürüyüşünden tâviz vermeyerek yanından geçmek durumunda olanları hoyratça dirsekleyen insanımız, bu bencilliğin somut örnekleridir. Başka örnekler de verilebilir: Mesela, bilgi edinme ile somut ve maddî çıkarlar arasında kurulan zorunlu ilişki gibi! Öğrenci, kendisine somut ve maddî anlamda bir yarar sağlamayan bilgiyi, bilgiden saymıyor artık! Demek ki, insanımız, maddî anlamda kendi çıkarını her şeyin üzerinde görmeye öncelik veriyor. Bizi mânen inşâ eden nezaket, saygı, hoşgörü, yardımseverlik ve benzeri kavramların, hayatımızdan çekilmiş olmasını, ne yalan söyleyeyim, hüzünle seyrediyorum. Dünyayı somut ve maddî çıkarların dışında, entelektüel ve ahlakî bir obje olarak idrak edememe malûliyeti! Her şeyin maddiyat ile ölçüldüğü, bir başka deyişle, 'paranın en yüce değer' olduğu sözde ve sahte bir modernlikle malûl bu toplulukta, birey olmanın, bencil olma biçiminde idrak edilmiş olmasına da elbette şaşmamak gerekir. Türk modernleşmesinin bireyler yerine, bencillikler inşâ ediyor olması, bize bu modernleşmenin mahiyeti hakkında da bir fikir verecektir. Bencilliklerin hâkim olduğu bir toplulukta, herkesin birbirini 'ötekileştirme'si biçiminde gerçekleşen ilişkiler, Türk modernleşme sürecinin ürettiği modernitenin, bir tür Oryantalizm olduğunu, dahası, modern bir toplum inşa edemediğini gösterir; gösteriyor da!” Evet , Üstad böyle diyor. İnsanın doğasının değiştiğini söylemek bana pek makul gelmiyor. İnsan kendi fıtratıyla yüzleştiği zaman hangi çağda olursa olsun hakikate yöneliyor. Dikey ve yatay boyutta ilişkilerini elbette ki kendisine açılmış bulunan pencerelerden görebildiği kadarıyla oluşturuyor. Medeniyyü’t-tab olması hasebiyle sosyal olmak istiyor. Sosyal ilişkilerini de tabii olarak içinde bulunduğu sosyal çevre belirliyor. Geleneksel toplumlarda asabiyet çok güçlü… O yüzden de bireye hükmetmek için evvelemirde onun asabesine hükmetmek gerekiyor. Kişi, asabiyet ilişkisi içinde kendisini güçlü görüyor ve yalnızlık hissetmiyor. Büyük ölçüde göç olgusunun ivmesiyle ve değerler dizisinde meydana gelen korkunç istihalelerle (aydınlanma) bu güçlü yapı çözüldü. Asabenin yerine yeni çağdaş kurumlar ikame edilemediyse –ki dünyanın kahir ekseriyetinde bu böyle oldu- sosyal yapı içinde yerini kaybetmiş olan insanlar savruldular ve her türlü olumsuzluğa, suça, terörize edilmeye açık hale geldiler. Bir anlamda herkes can derdine düştü, bu arada canan unutuldu gitti. Düşünün yedi milyarlık devasa bir nüfus içinde aç kalsanız karnınızı doyuracak, açıkta kalsanız sizi barındıracak, hasta olsanız tedavi edecek vaktiyle sahip olduğunuz yapı kaybolmuş, ama onun yerine bir kurum ya da oluşum, sistem her ne ise konulamamış… Böylesi çaresiz kimselerin çaresi olarak “Çaresizseniz çare sizsiniz!” gibisinden mugalatalar üretilmiş… bu çaresiz insanlar kendi kaderlerine terk edilmiş… Üstelik itilmiş, kakılmış, sömürülmüş… Şimdi haydi sen ol da hayattan pay kapma için canhıraş çabalama, önüne çıkanı ezip geçme, karşı duranı devirme… Sığınılan nihaî noktada bir “kader” vardı. Şimdi o da yok. Gerçekten böyle bir zamanda insan olmak, hele hele sonuna kadar insan kalmak çok zor! Kendi ayakların üzerinde duracaksın. Çaresizliğinin çaresi kendin olacaksın. Eline vuracaklar, vurdurmayacaksın, lokmanı alacaklar aldırmayacaksın, yolunu kesecekler kestirmeyeceksin. Sen Bireysin, sen özgürsün… Kimseye borcun, kimseye eyvallahın yok, tanrıya bile. Her şey senin elinde. Kendi kaderini kendin yazacaksın. Varoluşsal yolda tanrı bile yolunu kesemeyecek. Açlığı değil, imajı önemseyeceksin. “Görünüyorum öyle ise varım!” diyeceksin. İsminin yazıldığı davetiye kuşe kâğıdından olacak, altın yaldızlı ve en az elli gram gelecek. Zarfı keza öyle. Her bir şeyin öyle ve özel olacak. Üzerinde titreyeceğin yegâne şey imajın olacak. Şimdi böyle bir yaşamda sen ol da pay kapma. Galiba bize insafsızlık ediyorlar. Garibce dinledi dinledi. Gene aklı karıştı. “Haklısın galiba!” dedi. Sonra ötekine de “Haklısın!” demiş olduğunu hatırladı. “Bu nasıl iş?” dedi. Kendi kendine “Belli ki sen de haklısın!” diye mırıldandı. Başını kaldırdı, deniz bitmiş, yol tükenmişti. Size dua etti, saygı ve sevgilerini yolladı. 04.11.2012 GARİBCE

3 yorum:

  1. gülistanım sayfa ayarı bozuldu bir himmet gerek.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Hocam, bu şiir gibi yazının 'kral beyti' (?) “Görünüyorum öyle ise varım!” sözü bana göre. Aman Timur görmeden buradan sıvışayım... Selamlar. İsmail Taşpınar

    YanıtlaSil
  3. herdogan38@.
    Garibce'm, görüyorum ki, ortalık toz duman olmuşa benziyor..
    Değirmen sele gitmiş, siz şakıldak peşindesiniz..Koordinatlarını kendinizin oluşturmadığı bir anlayışın/medeniyetin içinde, kendiniz olması gereken kendinizi arıyorsunuz. Tencerenizde size ait olmayan bir kapakla habire sekliyorsunuz ki yemek pişsin..
    Hani Bektaşi camiye gitmiş. Biri yalvarıyor Allah'a:' Rabbim, dizime kuvvet ver, gözüme nur ihsan et..Ellerime derman ver..' Dinlemiş bizim Bektaşi ve sonra..' Allah senin nereni tamir etsin..? Yenisini yaratmak daha kolaydır O'nun için..' deyivermiş..
    İslam dışı hakim kültür etti edeceğini..Savurdu müslümanı toz duman içinde..Kendince bir dünya kuramayınca, gözünü açıverdi modernite çöplüğünde...Pay almakmış, geçin onu..Pay almanız için ortaklık yönünüzün olması gerekir..Böyle bir durum olmadığına göre, geriye pay kapmak kalır..Ondan da gücünüz nisbetinde kaparısınız..Bu da bir artıktır...Mide bulandırır...
    Ne dedi Üsdat..: ' El âlem fethederken Merih'i, Sense cebinde kaybettin güneş dolu tarihi..!'
    Rabbimiz buyurdu: ' Rasûlüm! (Sen muhataplara) de ki. 'Allah'ın kulları için yaratmış olduğu giysileri, temiz ve helal yiyecekleri kim haram kılabilir?' Yine de ki: ' Bütün bunlar bu dünyada bilhassa mü'minlerin hakkıdır.( İnanmayanlar da onların hatırına istifade edebilirler) Kıyamet gününde ise yalnızca mü'minlerin hakkıdır..' (A'raf, 7/32)

    Yani..?

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...