10 Kasım 2012 Cumartesi

Tuvaletin sevabı mı olurmuş!



Adamın birine ileri yaşlarında milli piyangodan büyük bir ikramiye çıkmış. Herkes merak ediyormuş Acaba bu kadar çok parayla ne yapacak diye.
Adam düşünmüş düşünmüş, nasıl değerlenirdeyim diye ve sonunda kararını vermiş, Üsküdar meydanı gibi kalabalık bir yerde bir inşaat başlatmış. Herkesin merakını mucib bir şey tabi. İnsanların meraklarını giderebilmek için de inşaatın başına bir levha dikmiş:
Umumi Tuvalet. Altmış beşinden sonra gülen şansın içine gelen de etsin giden de!”

Öyle ya! O yaştan sonra o kadar parayla ne yapabilirdi ki? Bir kere para haydan gelmişti huya gitmeliydi. Cami yaptıracak hali yoktu. Adamın ise pili bitmişti; bundan kerli o parayı meyhanelerde yedirecek, orada burada çarçur edecek hali kalmamıştı, zaten sini de müsait değildi. Yapılacak en iyi iş, tuvalet yaptırmaktı. O da bunu yaptırıyordu, gelen de etsindi içine giden de!

Bu fıkra uydurma da olsa bazı nükteleri içinde saklıyor:
Bir kere piyangodan alınan para millî de olsa bir tür kumar olabilir; dolayısıyla onunla hayır işi yapılamaz. Yapılsa yapılsa helâ yaptırılabilir.

İkincisi ise, tuvalet yaptırmaktan hiç hayır olur mu? Bir şeyin içine etmenin sevabı mı olurmuş. Olmaz tabii. Sevap deyince şöyle cami yaptırmak, herkesin görebileceği türden minare diktirmek, güzel sesli hafızlara hatim indirtmek, lokma tatlısı dağıtmak… gibi şeyler olmalı. Öyle olur olmaz şeyler hele hele tuvalet yaptırmak gibi ağzını necasete açacak bir şey hayır ve sevaba vesile olur mu? Elbette ki olmaz.

İşte bu kafa iledir ki bizim şehirlerimizde yeterli miktarda tuvaletler yoktur. Milli Piyango, işi bitik yaşlılara da vurmuyor anlaşılan! Görkemli camilerimizin harika tuvaletleri işte bu yüzden olmaz. Sıkışan, etrafında hemen bir cami arar ve oraya koşar. İşini ettikten sonra da çeker gider. Arkasına dönüp de bir bakmaz. Nasıl bulmuştu, şimdi nasıl bırakmış, onun kaygısını çekmez. Pis bulduysa nasıl olsa kendisi de pisleyecektir diye düşünür, aldırmaz. Pis terk ettiyse –ağa şeyi değil ya- nasıl olsa üzerine edecekler diye gene aldırmaz.

Birazcık pislikle arası iyi olmayanlar da buraları pis bulunca hemen gözlerini imam ve müezzine çevirirler, bu ne hal, niye temiz değil buralar diye, onlara bakarlar.

Sanki oraları o hale imam ve müezzin getirmiş gibi. Tüm şehir halkı bir olup kullanıyorlar, içini dışını dolduruyorlar, ama temizliğini bizim imam ve müezzinimizden istiyorlar. Bu olmaz. Bu böyle olmamalı!

Bu durum İstanbul Müftümüzü de rahatsız etmiş olmalı ki verdiği bir beyanatta şöyle demiş:
"Bu tuvaletler her ne kadar caminin yanında ise de şehrin tuvaletleridir. O zaman buraların temizliğini biz imamdan mı isteyeceğiz? Bunun vicdanen rahatsızlığını hissediyorum. Belediyelerin tuvaletlere sahip çıkması gerekir. En problemli konulardan biri tuvaletler konusudur”.

İmamlarımızın hukukunu kollamada çok gayretli gözüken DESK ve Din Bir-Sen Genel Başkanı Lütfi Şenocak, "İmamlarımız mihrap ve kürsü adamıdır. Tuvalet temizlikçisi değildir" buyurmuş.

El-Hak doğrudur. İmam ve müezzinlerimiz tuvalet temizlikçisi değillerdir. Ama aynı imam ve müezzinlerimiz görev yapmakta oldukları mabetlerin de sorumlularıdırlar. Kendileri yapmasa bile temizliğinden sorumlu olmalıdırlar. Eğer gerekiyorsa ellerine bir süpürge alıp tüm mabedi ve gerektiği halde de tuvaleti temizleyemiyorlarsa, imametin ve müezzinliğin hakkını verip de bu işi yapmıyorlarsa, onlar nazarında bu iki iş arasında şerefçe farklılık vardır demektir. Sendika başkanının sözünden de anlaşılan odur. Söz gelimi zaten kendisi için kılmak durumunda olduğu namazdan maada cemaate dinî bilgiler öğretmek, mahalleli çocukları okutmak, camide sohbetler yapmak onun nazarında sevap ve dolayısıyla bunları eksiksiz ve bihakkın yapıyorsa ve ama buna karşılık temizliğe yeteri kadar önem vermiyorsa bu onların bu işi sevap görmedikleri anlamına gelebilir. Ve şahsen ben inanıyorum ki insanlarımız namazı kıldırmakla, namazı kıldığımız mekânların temizliğini yapmayı birbirinden ayırıyor ve nazarlarında namaz ulvî ve sevap, temizlik özellikle de tuvalet temizliği süflî ve uzak durulması gerekli pis bir şey ise bizim böylesi bir anlayışa sahip imam ve müezzinlerimizden iyilik namına fazla bir beklentimiz olmamalıdır. Zira namaz kıldırma ile temizlik yapma arasında birer fiil olmaları hasebiyle bir fark yoktur.  Tüm filleri Allah’ın yüce katına ağdıracak olan niyetimizdir, içtenliğimizdir. Nice namaz kılan vardır ki, namazları kendilerine lanet okur. Nice tuvalet temizliği yapanlar vardır ki, yaptıkları iş gönül ayinelerini saflaştırır, mekânları temizlemekle kalmaz özlerini de temizler.

Belli ki bizim bir zihin inkılâbına ihtiyacımız vardır. Bu iki fiil arsında esas itibariyle bir fark görmeyen imam ve müezzinlerimiz olsa ve onlar imamete verdikleri önem kadar temizliğe de önem verseler ve bu yolda örneklik ortaya koysalardı daha onlar ellerini süpürgeye uzatmadan, cemaat çoktan bu işi en güzel bir biçimde bitirmiş olurdu.

Unutulmamalı ki cemaat imamı dikkate alarak hizaya gelir. İmam bu hizmeti istihfaf ederse, cemaat daha ötesini yapar.
Allah hizmetlerimizi kabul etsin!

11.11.2012
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...