18 Kasım 2012 Pazar

İyilik, iyilerin işidir



TRT 1’de Ömer Lütfü Mete’yi anlatıyorlardı.  Gök kubbede ardından hoş bir sada bırakabilen erdem sahibi bir insanımızın hatırasını yâd ediyorlardı. Daha çok sanat çevresinden insanlar onu anlatıyorlardı.

Hasan Kaçan onun hakkında şöyle bir benzetme yaptı: Hani mesela kayısı ağacı vardır ve ondan kayısıyı alırsın ama buna karşılık ona hiçbir minnet duymazsın. Çünkü meyveyi vermek o ağacın en doğal halidir. İşte böyle Ömer Lütfü Mete de herkese verirdi ve bu onun için o kadar doğaldı ki, sanki varlık amacı oydu. Vermek sanki onun doğasına yerleştirilmiş bir özellikti. O yüzden de karşılığında bir minneti yoktu.

Doğrusu benzetme hoştu.
Çok kimse iyilik yapar. Ama kimi kaşıkla verir, sapıyla gözü çıkarır.
Kimi tavuk verir ama karşılığında beklediği kaz vardır.
Kimi sıkıştığında yanında biter, imdad edecek sanırsın, keseyi açar, ama tefecidir sen çalış ben yiyeyim mantığı ile kanını emer.
Kimi insanı öyle bir minnet altına sokar ki, yaptığı iyilik burnunuzdan gelir.
Kimi iyilik yapar ama yaptığı iyilik ananınız ak sütünü emdiğiniz gibi boğazınızdan akıp gitmez; boğazınıza düğümlenir, orada öyle kalır; ne çıkarıp kurtulabilirsiniz, ne de aşağı iner rahatlarsınız.

Oysa iyilik, karşılıksız vermektir.
İyilik, sizce en değerli olan şeyi verebilmektir[1].
İyilik, iyi insan olmak demektir.
İyilik, sizin yaptıklarınızla kendinizi iyi hissetmenizdir.
İyilik güzel huylu olmanız demektir[2].
İyiler, iyilik yaptıkça açılırlar ve rahatlarlar. Kabz halinden kurtulurlar, inşirah haline ulaşırlar.[3]
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.[4] (el-Bakara 2/177)

İyiler, işte bunca erdemi kendi özlerinde bir araya getirip, onun mayasıyla mayalanıp, iyilik kesilmiş olanlardır.
Ve Allah iyilerle beraberdir.
Allah iyileri sever.
Allah kulunu bir sevdi mi, söz artık orada biter.
İyi insanlarımız çok olsun!
İyilerimiz, ufkumuzda insanlarımız üzerine doğan birer yıldız olsun!
Yalancı yaldızlar dökülsün, gerçek anlamda iyiler gökkubbemizde birer kandil gibi ışık saçsın!
Onlar hayatlarını bizim için yaşadılar. Varlıklarını bize adadılar.
Şimdi onları yaşatma sırası bizde!
Rahmet olsun!

18.11.2012
GARİBCE


[1] لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ [آل عمران : 92]
[2] صحيح مسلم ـ مشكول وموافق للمطبوع - (8 / 6)
عَنِ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ الأَنْصَارِىِّ قَالَ سَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- عَنِ الْبِرِّ وَالإِثْمِ فَقَالَ « الْبِرُّ حُسْنُ الْخُلُقِ وَالإِثْمُ مَا حَاكَ فِى صَدْرِكَ وَكَرِهْتَ أَنْ يَطَّلِعَ عَلَيْهِ النَّاسُ ».
[3] صحيح البخاري ـ حسب ترقيم فتح الباري - (2 / 143)
 أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ حَدَّثَهُ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ : مَثَلُ الْبَخِيلِ وَالْمُنْفِقِ كَمَثَلِ رَجُلَيْنِ عَلَيْهِمَا جُبَّتَانِ مِنْ حَدِيدٍ مِنْ ثُدِيِّهِمَا إِلَى تَرَاقِيهِمَا فَأَمَّا الْمُنْفِقُ فَلاَ يُنْفِقُ إِلاَّ سَبَغَتْ ، أَوْ وَفَرَتْ - عَلَى جِلْدِهِ حَتَّى تُخْفِيَ بَنَانَهُ وَتَعْفُوَ أَثَرَهُ وَأَمَّا الْبَخِيلُ فَلاَ يُرِيدُ أَنْ يُنْفِقَ شَيْئًا إِلاَّ لَزِقَتْ كُلُّ حَلْقَةٍ مَكَانَهَا فَهُوَ يُوَسِّعُهَا ، وَلاَ تَتَّسِعُ.
[4] لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ  [البقرة : 177]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...