16 Mart 2013 Cumartesi

Anadolu Kadını ve Tesettür




Garibce, bugün size bir bilmece soracak.
Aşağıda size bir metin sunacak ve kime ait olabileceğini soracak. Aslında bir konuşma bu.
Tarih: 21.03.1923.
Yer: Konya.
Muhatap: Kadınlar.
Dil ve muhtevaya bakınca akla birçok ihtimal geliyor. Ulemadan birine ait olabilir. Ne bileyim o günlerin ileri gelen ulemasından mesela Elmalılı Hamdi Efendi olabilir, Said Nursi olabilir.
Belki de siyasî biridir.
Konuşma metni belki de bakarsınız bir ip ucu verir.
Sabırla okuyun.
Hem o zamanki dil ile ilgili bir fikir de edinir, belki kelime dağarcığınıza bir iki kelime de ekleyebilirsiniz.
Haydi, kolay gelsin!
16.03.2013
GARİBCE
__oOo__
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte ve Anadolu kadını kadar himmet gösterim” diyemez.
Türk kadının ruhunu bilmeyen sathi nazarlar kadınlarımıza bazı isnatta bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta âtılâne yaşadıklarını, ilim ile irfan ile münasebetleri bulunmadığını, hayatı medeniye ve hayatı ictimaiye ile alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, ihsanlıktan, kâr u iktisabdan uzak utulduğunu söyleyenler vardır. Fakat hakikati hal böyle midir? Şüphesiz ki Türk kadınını bu surette görmek, Türk kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi düşman nazarıyla görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu’nun asıl Türk kadını değildir.
Muhterem Hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu manzarai hariciye bilhassa kadınlarımızın şeklinden, tarz-ı telebbüsünden (giyinme) ve sureti tesettüründen neşet ediyor. Onların aldanmalarına saik olan diğer bir nokta da ecnebilerle temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın etvâr (tavırlar) ve harekâtının millî etvâr ve harekâtımızı timsali olmayıp, belki Avrupa etvâr ve harekâtının mukallidi olarak görülmesidir. Filhakika memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde, tarzı telebbüsümüz, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın tarzı telebbüs ve tesettüründe iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinmeyen, çok kapalı, çok karanlık bir şekli harici gösteren bir kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile kıyafeti hariciye olarak arz edilemeyecek kadar açık bir telebbüs. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de bu ifrattan da tenzih eder.
O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Tesettür-i şerî, kadınlar için mucibi müşkilat olmayacak, kadınların hayatı ictimaiyede, hayatı iktisadiyede, hayatı maişette ve hayatı ilimde erkeklerle teşriki faaliyet etmesine mani bulunmayacak bir şekli basittedir. Bu şekli basit heyeti ictimaiyemizin ahlâk ve adabına mugayir değildir.
Tarzı telebbüsümüzü ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir milet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır.
Bizim tesettür meselesinde nazarı itibara alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir.
Bizim kadın hayatımızda, kadının tarzı telebbüsünde teceddüt yapmak meselsi mevzubahis değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyler bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde ve tarihimizde zaten mevcut olan âdâtı mergubeye intizamı cereyan vermek mevzubahis olabilir.
….
Bazı milletlerin zevk âlemlerini memleketimizde tatbike kalkmak bittabi hatadır. Bu yol hayatı ictimaiyemizi feyz ve fazilete îsâl etmez.
Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını mesaimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadının ilmî, ahlakî, ictimaî, iktisadî hayatta erkek şeriki, refiki, muavin ve muzahiri yapmak yoludur. Eğer kadınlarımız şer’in tavsiye, dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettirdiği tavrı hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.
Bizim kadınlarımız bazı yerlerde, Avrupa kadınlarını bile gıptaya sevkedeck kadar ilerlemişlerdir ve eğer kadınlarımız yalnız bu ciheti düşünür ve yalnız şıklıkta, zarafette Avrupa kadınlarını bile geçmeği hedef ittihaz ederlerse kadınlık hayatında, dolayısıyla bütün milletin hayatında varmak istediğimiz mesut inkılaba vasıl olmakta sühulete mazhar olamayız. Şekli tesettür meselesinde suhuletle, emniyetle yürüyebilmek dinin, eski ananeyi milliyenin akıl ve mantığın ahlak ve faziletin emrettiği şekli tabii ve şekli basiti kabul etmektedir. Şeri mübinimizin tarif ettiği şekilden istifade ve onu hayatımıza tatbik etmek maksada vusul için kafidir.
Kadınlarımızın her millette olduğu gibi bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeye lüzum yoktur.
Kadınlarımızın vezaifi umumiyede uhdelerine düşen hisselerden başka kendileri için en ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletkâr bir vazifeleri de iyi valde (anne) olmaktır.
Binaenaleyh kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok münevver, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.
Şunu ilave edeyim ki kadınlık meselesinde şekil ve kıyafeti zahiriye ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten ziyade asıl muzaffer olunması lazım gelen saha nur ile, irfan ile, fazileti hakikiye ile tezeyyün ve tecehhüz etmektir.
Sözlerime hitam vermeden evvel sözlerini dikkatle dinlediğim hemşerimiz Hanımefendinin benim ve refikam Latife’nin hakkında kardeşçe ibraz buyurdukları tebriklerden dolayı kendilerine ayrıca teşekkür eder, Konya hanımlarına pişvalık (öncülük) eden sizlerin huzurunda bize mesut dakikalar geçirttiğiniz için cümlenize teşekkürler ederim.

(Selçuk Kantarcıoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmet Programlarında Kültür, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 730, İstanbul 1998, s.105-111)

3 yorum:


  1. Esra Özgün çağdaş mistik akımlar dersinde değindiğimiz, aynı kişinin şeyhlere yazmış olduğu ve "efendim hazretleri" diye başlayan mektuplarını anımsattı... anlaşılan bize bir orta yol gösterilmiş. peki ona uyanlar bu orta yolu sağlayabilmişler mi. peki bugünün muhafazakarları tesettürü modaya, modernizme feda ederlerken bu orta yoldan haberleri yokmuydu acaba.


    Hatice Gönül hocam konuşma m.kemal'e ait sanırım?metinde kopya var.(refikam latife)

    Mehmet Erdoğan müthiş, bravo aleyk

    Nuh Arslantas Ben de Konyalı olarak bu metni M. Kemal'e ait olduğu şeklinde okumuştum. Şimdi müze olarak kullanılan köşkte yapmış bu konuşmayı...

    YanıtlaSil
  2. herdogan38@.
    Garibce, bu yazıya başlamış,yarısına gelmiş idim ki, şifre bulunmuştu..Ancak devam imkanı bulmadan çıkmak zorundaydım ve yazıyı bitirememiştim,şifreyi de yazamamıştım..Yeniden göz atayım derken baktım elin kızı şifreyi de yazmış..Aslında Latife sözcüğünden daha çok üslubun mezkûr şahsa ait olduğu âşikârdı..Ama yazı ve söylenenler bu gün daha iyi anlaşılmaktadır...

    YanıtlaSil
  3. Söylenenler dogru. Lakin maksad anadolu kadinini tesetturden daha degerli seyler var sizin icin diyerek bugunun modern ��kadinini inşa etmekti .başardilar da..degerler yer degisti modernzm adina...tesetturun ikinci planda olmasi gibi....tesettur mu moda mi tesettür modası mı? Modanın tesetturu var mı acaba!!!

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...