Garibce,
bugün size bir bilmece soracak.
Aşağıda
size bir metin sunacak ve kime ait olabileceğini soracak. Aslında bir konuşma bu.
Tarih:
21.03.1923.
Yer:
Konya.
Muhatap:
Kadınlar.
Dil
ve muhtevaya bakınca akla birçok ihtimal geliyor. Ulemadan birine ait olabilir.
Ne bileyim o günlerin ileri gelen ulemasından mesela Elmalılı Hamdi Efendi
olabilir, Said Nursi olabilir.
Belki
de siyasî biridir.
Konuşma
metni belki de bakarsınız bir ip ucu verir.
Sabırla
okuyun.
Hem
o zamanki dil ile ilgili bir fikir de edinir, belki kelime dağarcığınıza bir
iki kelime de ekleyebilirsiniz.
Haydi,
kolay gelsin!
16.03.2013
GARİBCE
__oOo__
Dünyanın
hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi
zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından
daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından
daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte ve Anadolu kadını
kadar himmet gösterim” diyemez.
…
Türk
kadının ruhunu bilmeyen sathi nazarlar kadınlarımıza bazı isnatta
bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta âtılâne yaşadıklarını, ilim ile irfan
ile münasebetleri bulunmadığını, hayatı medeniye ve hayatı ictimaiye ile
alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların
Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, ihsanlıktan, kâr u iktisabdan
uzak utulduğunu söyleyenler vardır. Fakat hakikati hal böyle midir? Şüphesiz ki
Türk kadınını bu surette görmek, Türk kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi
düşman nazarıyla görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl
kadını, Anadolu’nun asıl Türk kadını değildir.
…
Muhterem
Hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu manzarai hariciye bilhassa kadınlarımızın
şeklinden, tarz-ı telebbüsünden (giyinme) ve sureti tesettüründen neşet ediyor.
Onların aldanmalarına saik olan diğer bir nokta da ecnebilerle temas edebilecek
mevkide bulunan kadınlarımızın etvâr (tavırlar) ve harekâtının millî etvâr ve
harekâtımızı timsali olmayıp, belki Avrupa etvâr ve harekâtının mukallidi
olarak görülmesidir. Filhakika memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük
şehirlerinde, tarzı telebbüsümüz, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki
kadınlarımızın tarzı telebbüs ve tesettüründe iki şekil tecelli ediyor; ya
ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinmeyen, çok kapalı, çok
karanlık bir şekli harici gösteren bir kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest
balolarında bile kıyafeti hariciye olarak arz edilemeyecek kadar açık bir
telebbüs. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim
dinimiz kadını o tefritten de bu ifrattan da tenzih eder.
O
şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği
tesettür, hem hayata hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi,
dinin emri mucibince tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar
açılacaklardı. Tesettür-i şerî, kadınlar için mucibi müşkilat olmayacak,
kadınların hayatı ictimaiyede, hayatı iktisadiyede, hayatı maişette ve hayatı
ilimde erkeklerle teşriki faaliyet etmesine mani bulunmayacak bir şekli
basittedir. Bu şekli basit heyeti ictimaiyemizin ahlâk ve adabına mugayir
değildir.
Tarzı
telebbüsümüzü ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit
edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine göre millî hususiyetleri vardır.
Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir milet
ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde
kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır.
Bizim
tesettür meselesinde nazarı itibara alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu,
diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir.
…
Bizim
kadın hayatımızda, kadının tarzı telebbüsünde teceddüt yapmak meselsi
mevzubahis değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyler bellettirmek
mecburiyeti karşısında değiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde ve
tarihimizde zaten mevcut olan âdâtı mergubeye intizamı cereyan vermek
mevzubahis olabilir.
….
Bazı
milletlerin zevk âlemlerini memleketimizde tatbike kalkmak bittabi hatadır. Bu
yol hayatı ictimaiyemizi feyz ve fazilete îsâl etmez.
Daha
selametle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını
mesaimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadının
ilmî, ahlakî, ictimaî, iktisadî hayatta erkek şeriki, refiki, muavin ve
muzahiri yapmak yoludur. Eğer kadınlarımız şer’in tavsiye, dinin emrettiği bir
kıyafetle, faziletin icabettirdiği tavrı hareketle içimizde bulunur, milletin
ilim, sanat, ictimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz
milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.
…
Bizim
kadınlarımız bazı yerlerde, Avrupa kadınlarını bile gıptaya sevkedeck kadar
ilerlemişlerdir ve eğer kadınlarımız yalnız bu ciheti düşünür ve yalnız şıklıkta,
zarafette Avrupa kadınlarını bile geçmeği hedef ittihaz ederlerse kadınlık
hayatında, dolayısıyla bütün milletin hayatında varmak istediğimiz mesut
inkılaba vasıl olmakta sühulete mazhar olamayız. Şekli tesettür meselesinde
suhuletle, emniyetle yürüyebilmek dinin, eski ananeyi milliyenin akıl ve
mantığın ahlak ve faziletin emrettiği şekli tabii ve şekli basiti kabul
etmektedir. Şeri mübinimizin tarif ettiği şekilden istifade ve onu hayatımıza
tatbik etmek maksada vusul için kafidir.
Kadınlarımızın
her millette olduğu gibi bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti
olduğunu söylemeye lüzum yoktur.
Kadınlarımızın
vezaifi umumiyede uhdelerine düşen hisselerden başka kendileri için en
ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletkâr bir vazifeleri de iyi valde (anne) olmaktır.
Binaenaleyh
kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok münevver, daha çok feyizli, daha fazla
bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa
böyle olmalıdırlar.
Şunu
ilave edeyim ki kadınlık meselesinde şekil ve kıyafeti zahiriye ikinci
derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten
ziyade asıl muzaffer olunması lazım gelen saha nur ile, irfan ile, fazileti
hakikiye ile tezeyyün ve tecehhüz etmektir.
…
Sözlerime
hitam vermeden evvel sözlerini dikkatle dinlediğim hemşerimiz Hanımefendinin
benim ve refikam Latife’nin hakkında kardeşçe ibraz buyurdukları tebriklerden
dolayı kendilerine ayrıca teşekkür eder, Konya hanımlarına pişvalık (öncülük) eden
sizlerin huzurunda bize mesut dakikalar geçirttiğiniz için cümlenize
teşekkürler ederim.
(Selçuk
Kantarcıoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmet Programlarında Kültür, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları: 730, İstanbul 1998, s.105-111)
YanıtlaSilEsra Özgün çağdaş mistik akımlar dersinde değindiğimiz, aynı kişinin şeyhlere yazmış olduğu ve "efendim hazretleri" diye başlayan mektuplarını anımsattı... anlaşılan bize bir orta yol gösterilmiş. peki ona uyanlar bu orta yolu sağlayabilmişler mi. peki bugünün muhafazakarları tesettürü modaya, modernizme feda ederlerken bu orta yoldan haberleri yokmuydu acaba.
Hatice Gönül hocam konuşma m.kemal'e ait sanırım?metinde kopya var.(refikam latife)
Mehmet Erdoğan müthiş, bravo aleyk
Nuh Arslantas Ben de Konyalı olarak bu metni M. Kemal'e ait olduğu şeklinde okumuştum. Şimdi müze olarak kullanılan köşkte yapmış bu konuşmayı...
herdogan38@.
YanıtlaSilGaribce, bu yazıya başlamış,yarısına gelmiş idim ki, şifre bulunmuştu..Ancak devam imkanı bulmadan çıkmak zorundaydım ve yazıyı bitirememiştim,şifreyi de yazamamıştım..Yeniden göz atayım derken baktım elin kızı şifreyi de yazmış..Aslında Latife sözcüğünden daha çok üslubun mezkûr şahsa ait olduğu âşikârdı..Ama yazı ve söylenenler bu gün daha iyi anlaşılmaktadır...
Söylenenler dogru. Lakin maksad anadolu kadinini tesetturden daha degerli seyler var sizin icin diyerek bugunun modern ��kadinini inşa etmekti .başardilar da..degerler yer degisti modernzm adina...tesetturun ikinci planda olmasi gibi....tesettur mu moda mi tesettür modası mı? Modanın tesetturu var mı acaba!!!
YanıtlaSil