20 Mart 2013 Çarşamba

Çanakkale heyecanını biz de yemekhanede yaşadık!




18 Mart 2013 günü Çanakkale’de, Gelibolu’da ve ülkemizin her tarafında geçmişten geleceğe taşınmaya çalışılan bir heyecan ve ruh vardı.
Bu heyecanı yaygınlaştırmak için duygulu konuşmalar yapıldı, merasimler geçildi.
Üniversiteler olarak biz de katıldık.
Onların yedikleri yemeği yedik.
O gün öğle yemeğimizde her günkü gibi dört çeşit (birisi de seçmeli) menümüz yoktu. Çorba ve hoşaf vardı. Yanında da ekmek.
Bir İngiliz gazetecinin notlarından çevrildiğini sandığım yemek buğday kırıklarından yapılmış çorba diye tanımlanıyor. Ben bunu ilk duyduğumda bir çeviri yanlışlığı olsa gerek diye düşünmüştüm. Çünkü benim bildiğim Anadolu’da buğday kırığı diye bir temel besin maddesi yoktur. Belli ki İngiliz karşılığını bilmediği ya da kendilerinde olmadığı için tarif yoluna gitmiş, bizimkilerde onun tarifini olduğu gibi çevirmişler ve Türkçemizde olan karşılığı böylece ıskalanmış. En azından bana öyle geldi.
Bizim Anadolu’nun en temel besini ekmeğin yanında bulgurdur. Bulgur buğdaydan yapılır. Önce buğday kocaman kazanlarda kaynatılır. Hedik olur. O halde yenmesi de güzeldir. Konu komşuya esirgenmez verilir. Sonra hedik halindeki kaynatılmış buğdaylar serilir ve güneşte birkaç gün iyice kurutulur. Bu işlem sonucunda kaynatılmış buğdaylar çok sertleşir ve özel değirmenlerinde çekilir ve bulgur haline getirilir. Köylerde bulgur genelde el değirmenlerinde imece usulü çekilir ve çok zevkli geçerdi. Sonra bulgur özel bir elekten geçirilir. İnce kısmı alta geçer. Ona düğü ya da setik denir. Kısır, köfte, çorba falan yapmada kullanılır.  Eleğin üstünde kalan kısmı da asıl bulguru oluşturur.
Bulgur Anadolu insanının belini doğrultan en temel besin maddesidir. Pilav, bulgurdan yapılır. Biraz sulu olursa lepe/lapa denir ve çok pratik bir yemektir. İçine bir iki patates de doğranabilir. Çok lezzetli ve besleyicidir. Bulgurla tabii ki çorba da yapılır.
Bu gerçeklikten hareket ettiğimiz de karavanada çıkan yemek, buğday kırığı çorbası değil, düpedüz bulgur çorbası olmalıdır.
Doğrusu ben, daha önce anons edildiği için menüde bulgur çorbası bekledim.
Fakat baktım çorba bulgur çorbası değil, yarma çorbası.
Yarma konusunda çok daha iyi sayılırım.  Çünkü bizim kendimize ait yarma değirmenimiz vardı. Bu değirmene dink ya da seten denirdi. Bizimkisi su ile çalışırdı. At ya da merkep ile hatta insan gücüyle çalışanları da vardı. Setenin olmadığı yerlerde de taştan oyulmuş büyük sokularda, ağaç sopalarla dövülmek suretiyle de yarma elde edilirdi.
Un değirmeninde sabit alt taş üzerinde bir mihver etrafında üst taş yatay olarak döner. Dinkde ise bir mazı ile tutturulan taş alttaki çarktan yukarıya uzanan bir mil etrafında araba lastiği gibi dönerek altına yazılan buğdayı döver. Sekiz şinik (yaklaşık 8 kilo alan bir ölçek) bir buğday bir saat kadar süre ile dövülür, buğdayın kabuğu kavlar ve ucu, rüşeymli kısmın beyazlığı iyice belli oluncaya kadar bu işlem devam eder. Sonra kepeği savrulur, yıkanır, kurutulur ve dövüldüğü için adına dövme denir. Piştiği zaman ortadan yarıldığı için de yarma adı da verilir. Kendime denildiğini de duymuşumdur. Ama neden öyle denir onu bilmiyorum.
İşte bu yarma tarhana yapmak için kullanılır. Aşure içine katılan da gene işte bu yarmadır. Bazı yörelerin meşhur keşkekleri de bununla yapılır.. Pilavı olmaz, koyu kıvamda lapaya dönüşür. Üzerine tereyağı yakılır ve bu haliyle de güzel bir yemek olur. Tabi çorbası da olur.
Yarma, bulgura nispetle daha az tüketilir.
Gelelim bizim Çanakkale hatırası menüye.
Çorba yarma çorbasıydı ve gerçekten de güzel yapmışlardı.
Normal öğünlerde yemek yeterli geldiği için ekmek yemiyordum. O gün karnımı doyurmak için ekmeğimi de yedim. Hoşafı da içtim.
Ekmek, özel Akdeniz ekmeği idi. Toprak kokusu ya da is kokusu yoktu.
Açtık haliyle ama yokluk ve kıtlık içinde değildik.
Etrafta barut kokusu yoktu. Ölüme mola verilmiş değildi.  Üzerimizden mermiler ıslık çalarak geçmiyordu. Sadece bir hatıranın yad edilmesi kabilinden bir etkinlikti.
Çanakkale coşkusuna yemek yiyerek katılıyorduk ve haliyle ilginçti.
O gün ekmeğimi de yememe rağmen yemek sonrası hiçbir ağırlık hissetmedim. Demek ki öğünde çıkan diğer yemekler bize göre fazla idi. Talebeleri ve gençleri kastetmiyorum. Belli bir yaş üzerinde ve fazla hareket yeteneği olmayanlarımızı kastediyorum.
Dikkat çekici bir başka şey daha vardı.
Bazıları menüden haberdar değillerdi ve belli ki bilmeden gelmişlerdi.
Salonlar bir hayli boştu. Buna mukabil kantinde işler daha iyi gibiydi.
Türk oğlu Türk doğuştan askerdi. Öyle provaya falan ihtiyacı yoktu. İş başa düştü mü hem ölümüne giderdi, hem de sade tayın (ekmek) ile idare ederdi.
Yeter ki bir daha Allah göstermesindi!
Bu vesile ile çoktandır yemediğimiz bir memleket çorbası içmiş olduk, özlem giderdik.
Geçmişlerimizi andık, hatıralarını yad ettik!
Cümle şehit ve gazilerimize selam olsun! Rahmet olsun!
Çorba içerek de olsa yollarında arkalarından gelenler var! Cümlesi müsterih olsun!

Dua ile!
20.03.2013
GARİBCE


                                     






1 yorum:

  1. herdogan38@.
    Allah cümlesine rahmet etsin Garibce'm..Sen de doğrusu geçmişi geleceğe taşımada, bu necip milletin bir zamanlar belini doğrultan yemeklerini ve kültürünü tarif/tanımda yegane becerik sahibisin maşallah...
    Yarmanın soğanlı, biberli kavrularak pilavı da güzel olur.. Allah bir daha Çanakkale'leri yaşatmasın, yaşatırsa da bu toprakları yetim bırakmasın..

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...