19 Mart 2013 Salı

Taabbudîlik: Abdest ve gusülde niyet




Bazı kavramlar var birbirine yakındır.
İbadet, taat, kurbet, âdet gibi…
Âdet, Arapça “dönmek” fiilinden türetilmiştir ve bir şeyi dönüp dönüp yine yapmak anlamı taşır. Gündelik yapmakta olduğumuz uykudan uyanınca el yüz yıkamak, kahvaltı yapmak, gezmek, tozmak, yemek içmek, iş görmek gibi fiillerimiz böyledir. Bunlarda asıl olan mubahlıktır. Çünkü eşyada olduğu gibi fiillerde de asıl olan mubahlıktır. Bir şeyin âdet olarak işlenmesi –içki içmek gibi- haram kılınmamışsa o şey mubah olur.
Âdetler, niyet ile taatlere dönüşür ve karşılığında sevap bile alınır hale gelir.
Bir şeyin ibadet olması ise tamamen Şâri’in belirlemesi sonucu olur ve her halükârda niyete bağlı olarak yapılır.
Mesela niyetsiz namaz olmaz.
Namazın sıhhati kendisine bağlı olan bir takım şartlar vardır.
Avret yerini örtmek böyledir. Bunun için niyete gerek de yoktur.
Bedenin, elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması da (necasetten taharet) böyledir. Bunları yerine getirirken keza niyete de gerek yoktur. Bunlar niyetsiz olarak da yapılmış olsa namaz için gerekli olan şart yerini bulmuş olur.
Uykudan uyanınca bir kimsenin elini yüzünü yıkaması adettir demiştik. Buna el yüz temizliği denir. Kullanılan su yıkanılan organı temizler ve maksat hasıl olur.
Ama namaz için istenilen bir şart daha vardır ki o hadesten taharet denilen manevi kirlilik halinden arınmadır.
İmdi bir kimse spor yapsa ter atsa sonra da güzel bir duş alsa, aklından başka hiçbir şey geçirmese, bütün vücudunu yıkamış olsa hazır vakit de girmiş ise bu duş ile namaz kılabilir mi?
Hanefî imamlarımız diyorlar ki elbette kılabilir. Çünkü namaza girmek için ön hazırlık olan temizlik şartı mücerret bedende suyun kullanılmış olmasıyla gerçekleşmiş olur. Zira su niyete ihtiyaç olmaksızın yıkanan organları temizler. Alınan duşla temizlik hasıl oldu. Öyle ise namaz için asgarî şart da gerçekleşmiş olur. Bu kimsenin bu haliyle namaz kılabilmesinin imkanı hazırlanmış olur. Aynı şekilde abdestsiz birinin yolculuk esnasında önüne çıkan bir ırmağı yüzerek karşıya geçmesi halinde de yahut yağan yağmurla vücudunu ıslatmak niyetiyle soyunup bir tür yağmur banyosu yapması durumlarında da hüküm aynı olur.
Abdestin “kurbet” bir tür ibadet olabilmesi için niyetin şart olduğunda hemfikiriz. Biz sadece bu gibi örneklerde namaz için gerekli olan hadesten taharet yani manevî kirlilik halinden arınmış olma şartının yerine getirilmiş olacağını söylemekteyiz. Zira su hem temiz hem de temizleyici (tahûr) olma özelliği ile niyete ihtiyaç kalmaksızın temizleme işini icra eder. Teyemmümde abdest hilafına niyeti şart koşmamız, orada kullanılan aracın toprak olması sebebiyledir. Çünkü toprak özü itibariyle temizleyici değil, kirleticidir. O yüzden de temizleyici olabilmesi için niyete ihtiyaç vardır[1].
Doğrusu Hanefî imamlarımızın bu argümanı yeterince güçlü gözükmemektedir.
Necasetten taharet yani dışkı, idrar, cerahat gibi maddî pisliklerden arınma konusunda dedikleri isabetlidir ve yerindedir. Çünkü orada istenilen şey maddî pisliklerin giderilmesidir ve kullanılan su bu işi yapar, niyet olsa da olmasa da! Ama hadesten taharet aynı değildir. Çünkü orada giderilmesi istenilen şey manevî kirlilik halidir ve bunu belirleyen de Şâri’in bizzat kendisidir.
Bir kere bir kimsenin hades hali üzere olması onun bedeninin ya da organlarının pis olduğu anlamına gelmiyor. O yüzden hades halinde iken bir kimse su içse artığı necis (pis) olmuyor. Keza vücudunda maddî bir pislik yok ise, hades-i ekber (cenabetlik) halinde bile bulunsa, bir su tankına dalması halinde o su içine necaset (idrar, dışkı vb.) düşmüş gibi müteneccis (pislenmiş) sayılmıyor.
Buna göre hadesten taharetten istenilen şey gusülde tüm bedendeki, abdeste de belli organlardaki maddî pisliklerin (necaset) giderilmesi değildir ki suyun mücerret kullanılması sebebiyle o pislikler gitmiş olsun ve dolayısıyla niyete ihtiyaç bulunmasın.
Biz abdestte ve gusülde yıkanması istenilen yerlerin tamamen taabbudî olduğunu görüyoruz. Yani bu konu necasetten taharet konusu gibi değildir. Hadesi de, giderilmesi şeklini de belirleyen Şâri’dir.
Hadesi gerektiren şeylerin vücuttan çıktıkları yer ayrı, izalesi için bizden yıkanması istenilen yerler apayrıdır. Hem çıkan şeylerin necasetliği ile de doğru orantılı değildir. Yani meni (erlik suyu) Hanefîlere göre necis sayılıyor. Oysa vücudun, en önemli bir işlevini yerine getirmek için üretmiş olduğu bir salgı. Dolayısıyla ona necaset demek çok zor. Haydi bilfarz necis olduğunu kabul edelim. Ama dışkı ve idrar gibi olduğunu söylemek için eşyanın tabiatını inkar etmek gerekir. Hal böyle iken çok daha ağır necaset olan şeyler vücuttan çıkınca sadece abdest almak gerekirken, temiz olan ya da idrar ya da dışkı gibi kabul edemeyeceğimiz erlik suyunun vücuttan çıkmasıyla bütün vücudu yıkamak gerekiyor.
Elbette hikmeti vardır, izahı da mümkündür. Ancak bu durum gösteriyor ki hadesin büyük ya da küçük oluşu Şâri’in belirlemesiyle olduğu gibi, bunun izalesi de aynı şekilde Şâri’in belirlemesiyle oluyor.
Hal böyle olunca kişinin üzerinde bulunan hades halini giderebilmesi için buna yönelik bir kasdı mahsususun bulunması gerekiyor ki niyet dediğimiz şey de budur.
Şunu da belirtelim ki Hanefîler ile abdest ve gusülde niyeti şart koşan Şâfiîler arasında fiiliyatta bu ayrılığın sonuçları son derece azdır ve tamamen yukarıda vermiş olduğumuz türden örneklerle sınırlıdır.
Çünkü niyet, bir hâldir, kâl değildir. Yani kişinin yaptığı şeyi bir bilinç üzere yapıyor olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmesi değildir.
Ben abdest alıyorum, gusül ediyorum. Öteki de elini yüzünü yıkıyor, duş alıyor, banyo yapıyor. Benim abdestim ve guslüm ile ötekinin el yüz yıkaması ve duş alıp banyo yapması arasında elbette ki fark olmalı.
İşte o farkın adı, farkındalık oluyor.
Kullandığımız su ile birlikte tüm manevî kirlerden, günahlardan arınma kasd-ı mahsusası niyet oluyor.
Ve o zaman el suyumuz (abdest) ibadete dönüşüyor.
Dua ile!
19.03.2013
GARİBCE


[1] العناية شرح الهداية - (1 / 34)
 وَتَفْسِيرُ النِّيَّةِ فِي الْوُضُوءِ هُوَ أَنْ يَنْوِيَ إزَالَةَ الْحَدَثِ أَوْ إبَاحَةَ الصَّلَاةِ ، وَهِيَ فَرْضٌ عِنْدَ الشَّافِعِيِّ قَالَ : ؛ لِأَنَّهَا عِبَادَةٌ ، إذْ الْعِبَادَةُ فِعْلٌ يَأْتِي بِهِ الْمُكَلَّفُ عَلَى خِلَافِ هَوَى نَفْسِهِ تَعْظِيمًا لِأَمْرِ رَبِّهِ ، وَالْوُضُوءُ بِهَذِهِ الْمَثَابَةِ ، وَكُلُّ مَا هُوَ عِبَادَةٌ لَا يَصِحُّ بِدُونِ النِّيَّةِ لِقَوْلِهِ تَعَالَى { وَمَا أُمِرُوا إلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ } وَالْإِخْلَاصُ لَا يَحْصُلُ إلَّا بِالنِّيَّةِ وَقَدْ جَعَلَهُ حَالًا لِلْعَابِدَيْنِ ، وَالْأَحْوَالُ شُرُوطٌ ، فَتَكُونُ كُلُّ عِبَادَةٍ مَشْرُوطَةً بِالنِّيَّةِ ، وَقَاسَهُ عَلَى التَّيَمُّمِ فِي كَوْنِهِمَا طَهَارَتَيْنِ لِلصَّلَاةِ .
وَلَنَا الْقَوْلُ بِمُوجِبِ الْعِلَّةِ : يَعْنِي سَلَّمْنَا أَنَّ الْوُضُوءَ لَا يَقَعُ عِبَادَةً إلَّا بِالنِّيَّةِ ، لَكِنْ لَيْسَ كَلَامُنَا فِي ذَلِكَ ، وَإِنَّمَا هُوَ فِي أَنَّ اسْتِعْمَالَ الْمَاءِ الْمُطَهِّرِ فِي أَعْضَاءِ الْوُضُوءِ هَلْ يُوجِبُ الطَّهَارَةَ بِدُونِ النِّيَّةِ حَتَّى يَكُونَ مِفْتَاحًا لِلصَّلَاةِ أَوْ لَا ، وَلَا مَدْخَلَ لِكَوْنِهِ عِبَادَةً فِي ذَلِكَ ، وَيُفِيدُ ذَلِكَ بِدُونِهَا ؛ لِأَنَّ أَعْضَاءَ الْوُضُوءِ مَحْكُومٌ بِنَجَاسَتِهَا فِي حَقِّ الصَّلَاةِ ضَرُورَةَ الْأَمْرِ بِتَطْهِيرِهَا ، وَالْمَاءُ طَهُورٌ بِطَبْعِهِ فَإِذَا لَاقَى النَّجِسَ طَهَّرَهُ قَصَدَ الْمُسْتَعْمِلُ ذَلِكَ أَوْ لَا كَالثَّوْبِ النَّجِسِ وَكَمَا فِي حَقِّ الْإِرْوَاءِ ، بِخِلَافِ التَّيَمُّمِ فَإِنَّ التُّرَابَ لَمْ يُعْقَلُ مُطَهِّرًا طَبْعًا فَلَمْ يَبْقَ فِيهِ إلَّا مَعْنَى التَّعَبُّدِ وَلَا تَعَبُّدَ بِدُونِ النِّيَّةِ .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...