Dün
bir öğrencimiz geldi ve “Hocam, bir arkadaşımın bir sorusu var!” dedi.
“Arkadaşın
kim?”
“Falanca”.
“Nereden
tanıyorsun?”
“Kulüpten!”
“Nee!
Ne kulübü! Kulüple sizin ne işiniz olur ki?!”
“Şey
hocam, şu bizim öğrenci kulüpleri var ya işte ondan!”
Ve
ben biraz şaka biraz ciddî sorduğum soru ve hayret ifadesini atıyor ve sorusunu
alıyorum:
“Arkadaşım
Bankacılık ve Sigortacılık Yüksek Okulunda okuyor, bankada çalışmanın helal
olup olmadığını benim size sormamı istedi” diyor.
Şimdi
ben buna ne cevap vereyim.
“Faiz
haramdır hem de öyle bir haramdır ki Allah ve peygamberine savaş açmak gibi,
kişi kendi annesiyle otuz altı defa zina etmek gibi” diye hep öğrenmişiz,
duymuşuz. Ondan sonra da şimdi gelip bizden bu kadar vahim bir günahın
işlendiği yerde çalışmanın hükmünü soruyorlar.
Sonra
aklıma başlangıçtaki kulüp muhabbeti geldi.
Bak
dedim, şimdi bizim nesil kulüp deyince ne anlıyordu, sizin nesil kulüp deyince
ne anlıyor.
İmdi
benim gibi belli bir yaşı olan insanların dilinde kulüp iyi ve tekin bir yer
değil; içki içilen, kadın oynatılan, kumar oynanan yer diye yer etmiş bizim
zihinlerimizde. Belki öyleydi belki de değildi. Onu da bilmiyoruz. Çünkü bizim
gidip de kulüplerde ne var ne yok onları görmek gibi de olsa işimiz olmazdı,
olamazdı. Bize çağrıştırdığı anlam ise böylesine olumsuzdu. Öylesine olumsuz
bir yerde çalışmanın da iyisi mi olurmuş. Dolayısıyla zihni dolgunluğumuz ve
bakış safiyetimiz meselenin araştırılmasını talebe bile izin vermez, bu türden
çabaları zait addederdi.
Benim
kuşağımdaki birçok kimse için de banka öyle bir yerdir. Kötü bir yerdir, günah
işlenen bir mekandır. Orada işlenen günah o kadar büyüktür ki onun vebali orada
çalışanların ve hatta yakınların üzerine öyle bir çöker ki altından kalkılması
asla mümkün olmaz. Haliyle fetvasını verenler de bu ağır vebalin altında helak
olur.
Ama
hakikat her zaman öyle olmuyor.
Banka
bizim aklımıza doluşan anlamıyla kalmayabiliyor. Öyle olduğu içindir ki
bankaların bir çok nevi de olmaya başladı. Son günlerde tartışılan süt bankası,
sperm bankası, embriyon bankası, soru bankası gibi.
Süt
bankası projesine gösterilen sert tepkinin arka planında belki de “banka” sözcüğünün
çağrıştırdığı olumsuzluk da vardı.
Bu
türlerden de anlaşılabileceği gibi bankanın esasını “Muntazam bir kayıt
sistemi” olması oluşturuyor.
Bankalar
bu gün ne yapıyor?
Kasalarında
para, değerli belge, eşya saklarlar.
Carî
hesaplarda paranızı korur ve hesabınızı tutarlar.
Ekonomik
etkinliklerde bulunurlar.
Kefalet
işlemi anlamı taşıyan teminat verme işlemleri yaparlar.
Para
bozma işi yaparlar.
Vergi
tahsiline, fatura ödemelerine aracılık yaparlar.
Ve
tabii ki faizle para toplarlar ve dağıtırlar.
Ve
daha bunlara benzer nice şeyler yaparlar.
Şimdi
içine girip de biraz tanımaya çalışınca bankalar için de bizim kulüplerin eski
halden yeni hale evrilmeleri, kaçınılması ve uzak durulması gereken yerler
olmaktan çıkıp bilfiil üye olunup hayırlı işlerde etkinlikte bulunulması gereken
yerler olabilmesi gibi durumlar söz konusu olabilir.
O
zaman da kestirmeden cevap vermek öyle kolay olmaz.
Bankada
çalışmak, bankaya gayrimenkul kiraya vermek gibi birçok soru, üzerinde iyice
düşünülüp öyle cevap verilmesi gereken meseleler olabilir.
Söz
gelimi devlet memurluğu diyelim. Devlet tekel işletmesi de yapıyor.
Genelevlerinden vergi de alıyor. Devlet neticede büyük ölçekli tüzel kişiliği
olan bir kurum. Eğer devletin yaptığı gayrimeşru bir iş, devleti tümüyle
gayrimeşru hale getirecekse o zaman da devlette ne iş olursa olsun yapılan şey
ve her ne iş olursa orada çalışmak gayri meşru hal alır. Yok mesele öyle değil,
siz bilfiil yapmış olduğunuz işe bakarsınız. Eğer yaptığınız iş, özünde meşru
ise orada çalışmanız da meşru olur. Meşru değilse çalışmanız da gayrimeşru olur
dersiniz.
Sözgelimi
muhasebecisiniz ve size demişler ki “Oturun şu masaya ve size gelen
belgelerdeki kayıtları tutun ve şu esaslara göre muhasebesini yapın!” Siz de
emeğinizi ortaya koymuşsunuz ve karşılığında da bir ücret almışsınız.
Ya
da temizlik elemanısınız. Temizlik yapmışsınız.
Güvenlik
elemanısın güvenliği sağlamışsınız.
Vezne
memurusunuz ve yatırılan paraları tahsil etmiş, ödemeleri yapmışsınız.
Görüldüğü
gibi bu yapılan işlerin hiç biri özünde gayrimeşru işler değildir.
Öte
yandan bu işlerin tümü Banka diye bir kurumu ayakta tutan işlerdir. Banka ise
tüm dünya iktisadının en temel kurumlarından biridir.
Daha
önceden bireysel olarak yapılan işlemler kurumlaşmış ve Bankalar böylece ortaya
çıkmıştır.
Merkez
Bankası Başkanlığı’na Durmuş Yılmaz getirildiğinde basın evine kadar takip
etmiş ve adamcağızın evine ayakkabısını çıkarıp da öyle girdiğini magazin haber
konusu yapmıştı. Yani adamın yaşantısı ile üstlendiği Merkez Bankası Başkanlığı
gibi bir yetkiyi bir türlü asla telif edemiyorlardı. Ama Yılmaz başarıyla
yıllarca vazifesini yürütmüştü.
Devletin
en tepesinden başlayarak aşağıya doğru ekonomi çarkının döndürülmesini idare
edecek maliye ve bankacılık türünden işleri bilen ve bir kamu emaneti sorumluğu
ile bunları yönetebilecek dirayete ve liyakate sahip insanlara ihtiyacınız
vardı.
Durum
böyle olunca bu öğrencinin sorusuna bir çırpıda hayır demek kolay değildir.
Ama
belli ki bu gibi sorulara bir çırpıda kolayca hayır diyerek cevap verenler
vardır. Belli ki onların zihninde konu son derece berraktır. Kulübü duyunca
anladığı mana esas olduğu için cevabı da bir o kadar net ve kolaydır.
Keşke
benim de kafam öyle karışık olmasa da bu gibi sorulara hemencecik evet ya da
hayır diye cevap verebilseydim.
O
yüzden benden fetva soran dostlara, Garibce okuyucularına “Ben fetva mercii
değilim, keşke sorunuzu fetva makamlarına sorsanız!” diye mukabele ediyor ve
bir cevaba kendimi hazır ve yetkili görmüyor, o cesareti bulamıyorum.
Biliyorum
ki aklım karışık.
Bazen
her şey zihinlerinde hallolmuş, her şeyi berrak gören, her şeyin cevabını
anında verebilen insanlara imrenmiyor da değilim! Dünyevî alanda “caizdir/ caiz
değildir” gibi kesin kes verilen fetvalarla, o fetvaları din gibi algılayan
insanların hayatlarını yönlendirmiş olma ihtimali onları belli ki korkutmuyor.
Cesur
oluyorlar. Berrak bakıyorlar.
Safiyet
bir başka!
Dua
ile!
29.03.2013
GARİBCE
Hocam bu yazınızın fetva verenlerle ilgili bölümüne bir itirazda bulunmak isterim. Fetva vermek zorunda kalanlardan sıkça duyduğum bir şey vardır ki o da, ilahiyattaki hocalarımız keşke güncel meseleler hakkında biraz daha fazla görüş belirtseler de biz de o görüşlere dayansak, kendimizi ateşe atmak zorunda kalmasak şeklindedir. Görevi fetva vermek olanların maalesef bu cevabınıza şimdi cevap veremem, biraz daha bu konudaki fikirlerin olgunlaşmasını beklememiz lazım gibi şeyler söylemeleri mümkün değildir. vesselam.
YanıtlaSil