29 Mart 2013 Cuma

Keşke benim de aklım karışık olmasa!




Dün bir öğrencimiz geldi ve “Hocam, bir arkadaşımın bir sorusu var!” dedi.
“Arkadaşın kim?”
“Falanca”.
“Nereden tanıyorsun?”
“Kulüpten!”
“Nee! Ne kulübü! Kulüple sizin ne işiniz olur ki?!”
“Şey hocam, şu bizim öğrenci kulüpleri var ya işte ondan!”
Ve ben biraz şaka biraz ciddî sorduğum soru ve hayret ifadesini atıyor ve sorusunu alıyorum:
“Arkadaşım Bankacılık ve Sigortacılık Yüksek Okulunda okuyor, bankada çalışmanın helal olup olmadığını benim size sormamı istedi” diyor.
Şimdi ben buna ne cevap vereyim.
“Faiz haramdır hem de öyle bir haramdır ki Allah ve peygamberine savaş açmak gibi, kişi kendi annesiyle otuz altı defa zina etmek gibi” diye hep öğrenmişiz, duymuşuz. Ondan sonra da şimdi gelip bizden bu kadar vahim bir günahın işlendiği yerde çalışmanın hükmünü soruyorlar.
Sonra aklıma başlangıçtaki kulüp muhabbeti geldi.
Bak dedim, şimdi bizim nesil kulüp deyince ne anlıyordu, sizin nesil kulüp deyince ne anlıyor.
İmdi benim gibi belli bir yaşı olan insanların dilinde kulüp iyi ve tekin bir yer değil; içki içilen, kadın oynatılan, kumar oynanan yer diye yer etmiş bizim zihinlerimizde. Belki öyleydi belki de değildi. Onu da bilmiyoruz. Çünkü bizim gidip de kulüplerde ne var ne yok onları görmek gibi de olsa işimiz olmazdı, olamazdı. Bize çağrıştırdığı anlam ise böylesine olumsuzdu. Öylesine olumsuz bir yerde çalışmanın da iyisi mi olurmuş. Dolayısıyla zihni dolgunluğumuz ve bakış safiyetimiz meselenin araştırılmasını talebe bile izin vermez, bu türden çabaları zait addederdi.
Benim kuşağımdaki birçok kimse için de banka öyle bir yerdir. Kötü bir yerdir, günah işlenen bir mekandır. Orada işlenen günah o kadar büyüktür ki onun vebali orada çalışanların ve hatta yakınların üzerine öyle bir çöker ki altından kalkılması asla mümkün olmaz. Haliyle fetvasını verenler de bu ağır vebalin altında helak olur.
Ama hakikat her zaman öyle olmuyor.
Banka bizim aklımıza doluşan anlamıyla kalmayabiliyor. Öyle olduğu içindir ki bankaların bir çok nevi de olmaya başladı. Son günlerde tartışılan süt bankası, sperm bankası, embriyon bankası, soru bankası gibi.
Süt bankası projesine gösterilen sert tepkinin arka planında belki de “banka” sözcüğünün çağrıştırdığı olumsuzluk da vardı.
Bu türlerden de anlaşılabileceği gibi bankanın esasını “Muntazam bir kayıt sistemi” olması oluşturuyor.
Bankalar bu gün ne yapıyor?
Kasalarında para, değerli belge, eşya saklarlar.
Carî hesaplarda paranızı korur ve hesabınızı tutarlar.
Ekonomik etkinliklerde bulunurlar.
Kefalet işlemi anlamı taşıyan teminat verme işlemleri yaparlar.
Para bozma işi yaparlar.
Vergi tahsiline, fatura ödemelerine aracılık yaparlar.
Ve tabii ki faizle para toplarlar ve dağıtırlar.
Ve daha bunlara benzer nice şeyler yaparlar.
Şimdi içine girip de biraz tanımaya çalışınca bankalar için de bizim kulüplerin eski halden yeni hale evrilmeleri, kaçınılması ve uzak durulması gereken yerler olmaktan çıkıp bilfiil üye olunup hayırlı işlerde etkinlikte bulunulması gereken yerler olabilmesi gibi durumlar söz konusu olabilir.
O zaman da kestirmeden cevap vermek öyle kolay olmaz.
Bankada çalışmak, bankaya gayrimenkul kiraya vermek gibi birçok soru, üzerinde iyice düşünülüp öyle cevap verilmesi gereken meseleler olabilir.
Söz gelimi devlet memurluğu diyelim. Devlet tekel işletmesi de yapıyor. Genelevlerinden vergi de alıyor. Devlet neticede büyük ölçekli tüzel kişiliği olan bir kurum. Eğer devletin yaptığı gayrimeşru bir iş, devleti tümüyle gayrimeşru hale getirecekse o zaman da devlette ne iş olursa olsun yapılan şey ve her ne iş olursa orada çalışmak gayri meşru hal alır. Yok mesele öyle değil, siz bilfiil yapmış olduğunuz işe bakarsınız. Eğer yaptığınız iş, özünde meşru ise orada çalışmanız da meşru olur. Meşru değilse çalışmanız da gayrimeşru olur dersiniz.
Sözgelimi muhasebecisiniz ve size demişler ki “Oturun şu masaya ve size gelen belgelerdeki kayıtları tutun ve şu esaslara göre muhasebesini yapın!” Siz de emeğinizi ortaya koymuşsunuz ve karşılığında da bir ücret almışsınız.
Ya da temizlik elemanısınız. Temizlik yapmışsınız.
Güvenlik elemanısın güvenliği sağlamışsınız.
Vezne memurusunuz ve yatırılan paraları tahsil etmiş, ödemeleri yapmışsınız.
Görüldüğü gibi bu yapılan işlerin hiç biri özünde gayrimeşru işler değildir.
Öte yandan bu işlerin tümü Banka diye bir kurumu ayakta tutan işlerdir. Banka ise tüm dünya iktisadının en temel kurumlarından biridir.
Daha önceden bireysel olarak yapılan işlemler kurumlaşmış ve Bankalar böylece ortaya çıkmıştır.
Merkez Bankası Başkanlığı’na Durmuş Yılmaz getirildiğinde basın evine kadar takip etmiş ve adamcağızın evine ayakkabısını çıkarıp da öyle girdiğini magazin haber konusu yapmıştı. Yani adamın yaşantısı ile üstlendiği Merkez Bankası Başkanlığı gibi bir yetkiyi bir türlü asla telif edemiyorlardı. Ama Yılmaz başarıyla yıllarca vazifesini yürütmüştü.
Devletin en tepesinden başlayarak aşağıya doğru ekonomi çarkının döndürülmesini idare edecek maliye ve bankacılık türünden işleri bilen ve bir kamu emaneti sorumluğu ile bunları yönetebilecek dirayete ve liyakate sahip insanlara ihtiyacınız vardı.
Durum böyle olunca bu öğrencinin sorusuna bir çırpıda hayır demek kolay değildir.
Ama belli ki bu gibi sorulara bir çırpıda kolayca hayır diyerek cevap verenler vardır. Belli ki onların zihninde konu son derece berraktır. Kulübü duyunca anladığı mana esas olduğu için cevabı da bir o kadar net ve kolaydır.
Keşke benim de kafam öyle karışık olmasa da bu gibi sorulara hemencecik evet ya da hayır diye cevap verebilseydim.
O yüzden benden fetva soran dostlara, Garibce okuyucularına “Ben fetva mercii değilim, keşke sorunuzu fetva makamlarına sorsanız!” diye mukabele ediyor ve bir cevaba kendimi hazır ve yetkili görmüyor, o cesareti bulamıyorum.
Biliyorum ki aklım karışık.
Bazen her şey zihinlerinde hallolmuş, her şeyi berrak gören, her şeyin cevabını anında verebilen insanlara imrenmiyor da değilim! Dünyevî alanda “caizdir/ caiz değildir” gibi kesin kes verilen fetvalarla, o fetvaları din gibi algılayan insanların hayatlarını yönlendirmiş olma ihtimali onları belli ki korkutmuyor.
Cesur oluyorlar. Berrak bakıyorlar.
Safiyet bir başka!
Dua ile!
29.03.2013
GARİBCE

1 yorum:

  1. Hocam bu yazınızın fetva verenlerle ilgili bölümüne bir itirazda bulunmak isterim. Fetva vermek zorunda kalanlardan sıkça duyduğum bir şey vardır ki o da, ilahiyattaki hocalarımız keşke güncel meseleler hakkında biraz daha fazla görüş belirtseler de biz de o görüşlere dayansak, kendimizi ateşe atmak zorunda kalmasak şeklindedir. Görevi fetva vermek olanların maalesef bu cevabınıza şimdi cevap veremem, biraz daha bu konudaki fikirlerin olgunlaşmasını beklememiz lazım gibi şeyler söylemeleri mümkün değildir. vesselam.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...