İntihar komandosu ya da
canlı bomba ve hatta istişhad adı her ne olursa olsun, böyle bir fiili tasvip
etmemizin imkanı yoktur.
Yapılan ne adına ve kime
karşı olursa olsun.
Eğer sonuçta hedefte masum
insanlar varsa, çocuklar, kadınlar ve silahsız siviller varsa… hiçbir akıl,
hiçbir vicdan onların içine dalıp da bombayı patlatarak onlarca masum insanın
–kendi de dahil olmak üzere- öldürülmesini, etlerinin lime lime her bir tarafa uçuşmasını,
cesetlerin param parça tanınmaz hale gelmesini onaylayamaz, tasvip edemez.
Masum oldukça bir insan,
ona kimse dokunamaz. Herkesin yaratılış itibariyle insan olmasının bir gereği
olarak dokunulmazlığı vardır. Bu hakkın sahibi olmak için kişinin insan
olmasının dışında başka bir özelliğe sahip olması gerekmemektedir.
Bunun tek istisnası
saldırganlık ve nefs-i müdafaa halidir. Bu takdirde saldırıyı def etmek için taayyün
etmesi halinde öldürülebilir. İslam fetih hareketlerinin özünde de esasen ilk
başlangıç itibariyle İslam’ı mehdinde boğma çabasına, bu saldırgan tavıra karşı
koyma refleksi vardır.
İmanımıza kimse
dokunmasaydı, inançlarımız yüzünden can derdine düşüp de denizler aşarak
sığınabileceğimiz bir emin yer bulma derdimiz olmasaydı, neden candan aziz
bildiğimiz yurdumuzu, evimizi, barkımızı terk edeydik ve gurbet ellere göçeydik
ki! Ama bu saldırgan eller bizi Medine’mizde de rahat bırakmadı. Her an onların
baskın yapacağı, içimizdeki düşmanlarla (münafıklar ve Yahudiler) anlaşıp bizi
vuracakları korkumuz olmasaydı bizim işimiz hep en büyük cihadı bihakkın yerine
getirmek ve din olarak islamımızı iman, eylem (amel-i sâlih) ve erdem üzerinden
tüm dünya insanlarına ulaştırmaya çalışmak olacaktı. Hâlâ da asıl olan budur.
Savaş hali arızî bir durumdur. En büyük cihad, Kitab ile yapılan ve öze
dönülerek gerçekleştirilen ve bu yolla başka özlere ulaştırılan cihaddır.
Asıl olmamakla birlikte
haklı bir gerekçeye dayalı (sürekli baskı altında ve takibatta olmak gibi) meşru
savaş hali olabilir ve savaş esnasında savaşan insanlar birbirlerini öldürebilirler.
Ama aynı insanlar savaşa karışmayan, bilfiil ya da bilkuvve tehlike
oluşturmayan masum kimseleri asla öldüremezler.
Suçlular, toplum tarafından
linç edilemez. Varsa suçu ve ispat edilmişse hukuk sistemi cezasını verir. Bunların
hepsi hukuk içerisinde olursa meşru olur.
Kimse hem suçu kendi
belirleyip, hem kendi yargılayıp hem de kendi infaz etmek gibi bir yola
teşebbüs edemez.
Bunu kişiler yapamadığı
gibi kamu velayetini haiz olmayan gruplar, taifeler de yapamaz.
Masum insanları Allah adına
öldürüp, oluk oluk kan akıtıp ondan sonra da Allah için büyük bir başarı
göstermiş edasıyla tekbirler getirip ihraz edilen şehitlik payesi ile doğruca cennete
gitmek tam bir paradokstur.
Terör her kesimce lanetlenmelidir.
Bizimkiler yapınca iyi
olamaz. İyinin mutlak ölçütleri vardır. Halklar arasında çoğu iktidar
mücadelelerinin sonucu nice masum insan öldürülmekte, şiddete ve terör
eylemlerine kurban edilmektedir.
Hangi kıstaslar
doğrultusunda bunların şehitliğinden kim ve nasıl bahsedebilir?
Ulusal çıkarlar uğruna
ölenler ve öldürülenler, iktidar mücadelesi sonucunda ölenler ve öldürülenler
tamamen dinî bir statü ve mertebe olan şahadetlik derecesine nasıl
çıkabilirler?
Varsa kendi cennetiniz
oraya koyarsınız. Ama Allah’ın cenneti ise söz konusu olan oraya ancak Allah
yolunda olunduğu zaman girilebilir. Allah yolunda olmak ile, çeşitli iktidar
yahut çıkar odakları yolunda olmanın da doğru kıstasları olması lazımdır elbet.
Haksız yere bir insanı
öldüren bütün insanlığı öldürmüş iken üstelik bir de şehadet mertebesine bunları kim ve hangi hakla yüceltir.
İman elbette bir
teslimiyettir. Ama bu teslimiyet Allah’a ve peygamberinedir. Mutlak iyiye ve
doğruyadır. Partilerin, ulusların, hiziplerin, etnik grupların çıkarları ne
zamandır Allah ve Rasûlünün yerine ikame edilir ve mutlak doğru ve iyinin
adresi kılınır oldu.
Bu tür faaliyetleri meşru
görmek ve destek vermek rus ruleti gibi ne zaman beynimizi parçalayacak belli
değildir. Bugün kin güttüğümüz kimselere yapılır , hislerimize ve
heyecanlarımıza yenik düşeriz, belki oh deriz ama bu bir yol olur, bu sakim
davranış bir alışkanlık halini alır, o takdirde
yarın kendi öz ciğer parelerimizi de alır, bir ders halkasında bütün
Müslümanların tebcil ettiği gerçek anlamda allâme, yeri asla kolay kolay
doldurulamayacak bir alimimizi de yanında torunu ve onlarca masum talebesi ile
birlikte alır.
Ama efendim, o şöyleydi
böyleydi.
Kimin günahı, hatası yok
ki. Büyük âlimler de hata edebilirler, yanılabilirler…
Velev ki Allame Ramazan el-Bûtî
de diyelim ki hatalıydı. Bunu kim belirledi, hangi ölçütlerle belirledi, gaybı
bilen Allah’tan mı “suçlu ve infazı gerekli” hükmü geldi, infaz etme emrini yanılmaz
ve hata etmez (ederse Allah tarafından düzeltilecek olan) Hz. Peygamber mi
verdi?!.
Bu eylemi rejim yanlısı derin güçler, karanlık emellere sahip farklı odaklar da yapabilir. Ama tutulan yol aynı.
Bu yol yol değildir. Terör
sadece kin ve intikam duygularını besler, öfke ateşini besler, kaos oluşturur,
her yanı toz duman kaplar ve bu bulanık ortamda aç kurtlar nice masum kuzuların
kanına girer ve nice gene masum safdiller de bu kurtların maşası olur.
Ölen sizin adamınız,
öldürülen sizin adamınız. Kime ve nasıl ağlayacağınızı bilemez olursunuz.
Terör ateşin odunu yediği
gibi sürekli beslenmek ister.
Ve öyle bir hal alır ki
artık sunduğunuz kurbanlar onu doyurmaz olur.
O yüzden basiret sahibi,
sağduyu sahibi her müslümanın bu türden eylemlere pirim vermemesi,
desteklememesi, aksine kınaması ve tavır alması gerekir. Bu maşa gibi ateşe
sürülen insanlar yaptıklarına imanî bir saik bulamasalar bu türden vicdansız,
insafsız, adaletsiz, haksız, idraksiz, eylemlere giremezler.
Kendisini cennet karşılığı Allah’a
satmış erler, Allah’a adanmış hayatlar her zaman vardır, olacaktır ve
olmalıdır. Onların bu aşk ve heyecanla, bu sadakat ve imanla kendilerine havale
eden işleri canları pahasına, -intiharın haram olduğu inancına rağmen- bir
taşeron edasıyla yerine getirmeleri mazur görülebilir. Çünkü onlar saftırlar,
kandırılmışlardır.
Asıl mazur görülemeyecek
olan onları böylesi bir fecaate sürüklemek, akan masum kanlarla beslenmek ve dünyevî
çıkarlara bu saf dimağları kurban etmektir ve asıl önlenmesi, tavır alınması,
kınanması gereken de bu tür tarzı siyasetler olmalıdır.
Bu tür siyasetlerin din
adına, Allah ve Peygamber adına yapılıyor olması bizi yanıltmamalıdır.
Bu yol yol değildir.
Bu yol topyekûn
Müslümanları istihdaf eder. Tüm Müslümanlar bundan zarar görür. Canlar telef
olur, yürekler erir, yanar kül olur. Kin ve intikam ateşi sağduyuları bürür. Akıllılarımız
bile kendini gerçek anlamda bir “fitne” içinde bulur.
Yazıktır. Günahtır.
Allah aklımızı başımızdan
almasın!
İzanla, irfanla, hikmetle
kalın!
24.03.2013
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilGaribce'yi hiç bir zaman bu kadar çiğeri yanmış görmemiştim. İfadeleri yürek yakan cinsten ve ta çiğerlere işleyecek kadar acılı...Şahsen tanımış olmalı El-Buti merhumu..Dün gatelerde bombalanarak vefatını okumuş ve irkilmiştim..Desene Garibce ilim dünyasında kıyamet koptu.. Ne ilk ve ne de son bu gidiş...Allha rahmet etsin ve bitsin bu çile...