Süt bankası ile ilgili Garibce’nin
yazıları sebebiyle bir Ülfet Anne ile aramızda şöyle bir yazışma oldu:
Ülfet Anne: “Hocam ben bu son yazınızdaki
süt kardeşliğini anlayamadım. Eğer çocuk emzirilmeden annenin sütü sağılarak çocuğa
verilirse anne çocuğu emzirmemiş gibi mi olur? Yani bu çocuklar aynı sütten içmemiş
gibi mi olur? Bazı sebeplerden anneler çocuklarına sütü sağarak biberondan
verebiliyor diyelim erken doğan bebekler kuvözde bu şekilde besleniyor. Bunun
yanı sıra anne bir başka çocuğu da emzirse kendi çocuğuna da hiç memesinden süt
vermemiş olsa yani biberona sağarak vermiş olsa bu teze göre bu çocuklar süt kardeş
olmazlar öyle mi? Ben mi yanlış anladım?”
GARİBCE: Bir kadın, genetik olarak ya
da doğurarak ya da süt emzirerek anne ise, diğer çocukları da elbette
birbirlerinin kardeşi olur.
Garibce'nin dikkat çektiği şey, şu:
Haramlık hükmü anneliğe bağlandı ise, bu genetik anneliği de süt emzirme
anneliğini de, taşıyıcı anneliği de içine alır. Haramlık hükmü emzirmeye
bağlandı ise, haramlık ancak süt emme/ emzirme fiili ile gerçekleşir.
Emzirmenin unsurları üçtür: Emen bebek, emziren kadın ve emilen süt. Bu üç
unsurdan biri eksik olsa emme fiili gerçekleşmiş olmaz.
Mesela kızın nikahı anneyi haram
kılar, anne ile gerdeğe girmek de kızını haram kılar. Bu haramlık hükmü doğuran
akdin meydana gelmesi için akdin kurucu unsurları olan taraflar, irade beyanı,
akit meclisi gibi şartların hepsinin bir arada bulunması gerekir. Aksi takdirde
nikah gerçekleşmez, nikah gerçekleşmeyince de haramlık hükmü sabit olmaz. Keza
kızın haram olması için de anne ile zifaf şartı vardır. Söz gelimi adam anne
ile nikah kıysa ama gerdeğe girmese, mücerret bu akit kızın haram olması için
yeterli değildir. Nikahladığı o kadını boşaması halinde kızı ile evlenmesinin önünde
bir engel yoktur[1].
Bu konuda da durum aynıdır, haramlık hükmü emzirme (radâ’) fiiline
bağlanmıştır. Emzirme fiili her üç unsuruyla birlikte vuku bulmadıkça haramlık hükmü de
doğmayacaktır.
Kaldı ki haram konuları özü
itibariyle kıyas gibi yöntemlerle genişletilmeye müsait değildir. Eğer öyle
olsaydı, aynı ineğin memesini emen iki çocuk arasında süt kardeşliği gibi bir
sonuç doğardı. Çünkü çocuğun kadının memesini emmesine en çok benzeyen durum
budur.
Bütün bunlara rağmen Garibce diyor
ki: Böyle bir imkan bile varken, siz nasıl olur da böyle hayırlı bir hizmeti
akamete uğratmak için karşı çıkarsınız...
Ülfet Hanım: “Hocam
benim de ikisi kız biri erkek üç süt çocuğum var. Kendi çocuklarımın her birini
de iki seneyi geçkin emzirdim ve sağlıkları acısından çok da faydasını gördüm. Anne
sütü mucize bir besin. Keşke her çocuk bu besinden faydalanabilse. Sütün sağılıp
da verilmesinin haramlık hükmünü kaldırdığını ilk defa sizin yazınızda okudum.
Kalbim pek mutmain olmadı. Ama eğer bu şekilde bir evlenme engeli doğmuyorsa
süt bankaları çok hayırlı kurumlar olarak her yerde hizmet vermeliler
kesinlikle...
GARİBCE:
Süt bankası yeni bir olgu. Bunun cevazı için mevcut kapıyı aralamaya çalışmak
yerine insanlarımız önüne duvar örmeye çabalıyorlar. Eğer oluruna baksalardı bu
görüşü eskilerin kitaplarında da bulabilirlerdi. Yerleşik anlayışlar, ortam farklılaşmasına
rağmen aynen devam ettirilmek isteniyor. Oysa değişim kendi ihtiyaçlarını ve
onları karşılayacak yeni kurumları da gerekli kılıyor.
Dün
böyle bir şey yoktu. Çünkü ihtiyaç ve imkanı yoktu. Bugün ise ihtiyaç var,
imkanını da beraberinde getiriyor.
Bu
konuda gerçekten büyük bir müçtehid olan ve Zahirî mezhebinin tek başına
bayraktarlığını yapan ve herkesin de ilmî dirayeti sebebiyle kendisine şapka
çıkardığı İbn Hazm aynısıyla Garibce’nin söylediklerini söylüyor.
“Haramlık
hükmü doğuran radâ: Emenin, bizzat emziren annenin göğsünden ağzı ile soğurmasıdır.
Bir kadının sütünü bir kaptan içmiş olması, memeyi ağzına almadan süt ağzına
sıkılıp da yutmuş olması, yahut ekmekle veya yemek içine katılarak yedirilmesi,
yahut ağzına veya burnuna ya da kulağına dökülmesi yahut huni ile akıtılması…
gibi haller asla haramlık hükmü doğurmaz. İsterse ömür boyu hep böyle
doyurulmuş olsun.
Bu
hükmün delili “Sizi emziren anneleriniz ve süt emmeden dolayı olan kız kardeşleriniz
haram kılındı” ayeti ve “Süt emmeden dolayı haramlık, nesepten dolayı haramlık
gibidir” şeklindeki hadislerdir. Hem Allah hem de Rasûlü evlenmenin haram
olması hükmünü “radâ’ = süt emme”
fiiline bağlamışlardır. Bu fiilin gerçekleşebilmesi için süt emziren kadının
göğsünü süt emen çocuğun ağzına vermesi ve onun da soğurması gerekir. Bunun
dışındakiler yeme, yedirme, yutma, suvarma, boğaza akıtma, burna çekme, şırınga
etme vb. gibi fiillerdir ki Yüce Allah haramlık hükmünü bunlardan hiçbirine
bağlamış değildir.”[2] (el-Muhallâ
10/7)
Her
şeyin bir vakti saati vardır. Çocukların doğumu gibi kurumların doğumu da vakte
bağlıdır. Zorakilikle hiçbir kurum hayata geçmez ve kalıcı olamaz. Tabii
seyrinde vücut bulması halinde işler sühuletle yürür gider.
Kentleşmenin
hızla arttığı ve nüfusun artık yüzde yetmiş seksen gibi bir oranının kentlerde
yaşadığı bir ortamda, tam tersi nüfusun yüzde yetmiş sekseninin yaşadığı kırsal
kesimde geleneksel bitişik nizam akrabalık ve komşulukların mevcut olduğu
ortama ait kurumları aynısıyla hayatta yürütmeye kalkışmak, suyu tersine
akıtmak gibi zordur. O yüzden de gençliğin geri gelmesi özlemi gibi bunların vücut
bulması imkansızdır. Para yerine demir-çimento senedi ikame çabaları gibi
çağdaş enstrümanlara karşı geleneksel alternatiflerde ısrar etmek hep hüsranla
sonuçlanmıştır. Rahmetli Erbakan’ın Âdil Düzen’i ölü doğmuştur.
Şehirde
yaşayanlar, sosyal çevrelerine şöyle bir baksınlar. Acaba alakalı olduğu, gelip
gittiği kimseler hemen kapısının bitişiğinde olan komşular mı, yoksa kentin
orasına burasına serpiştirilmiş halde olan o yüzden de ha deyince gidip
gelinemeyen bir biçimde savrulmuş bir biçimde olan kimseler mi?
İslam’ın
şefkat ve merhameti yeni doğan her bebeğin anne sütü emmesine imkan verilmesini
bizden ister. Kolaylaştırıcılık ilkesi de artık bunun kurumlaştırılması
gerektiğini işaret eder.
Bugün
ülkemize hükümet edenler, bir zamanlar birlikte aynı saflarda, aynı vakıf ve
derneklerde, aynı mitinglerde, aynı gecenin fecrinde aynı afiş yapıştırma
peşinde koşuşturduğumuz kimselerdir. Hepimiz aynı şiirleri ezbere biliriz, aynı
terennümlerle duygulanır, aynı kötü akıbete birlikte ağlarız. Ülkenin yönetimi şu
anda bu arkadaşlarımızın ellerinde, yük onların omzundadır. Kor ateş evvel
emirde onların avucundadır. Ülkeyi huzur ve güven ortamına taşımak, müreffeh
bir Türkiye oluşturmak, çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak onların
yetki ve sorumluluğundadır. İmdi bu insanların başarısı için bizim de hiç
olmazsa onlar baltayı vurdukça hıh der gibi onlara müzahir olmamız ve destek
vermemiz, hayırlı işlerde onları cesaretlendirmemiz ve desteklememiz lazımdır
hatta yolu bizim açmamız beklenir.
Bunu
yapmıyorsak eğer hiç olmazsa gölge etmemek lazımdır.
Müslümanların
işlerini yüzde doksan dokuz kötüye yüzde bir de iyiye yormak ihtimali olsa,
bize düşen yüzde biri esas almak ve onu hayra yormak olmalıdır. Usulcülerimiz
böyle diyor.
Sayın
Sağlık Bakanı bizim burada ifade ettiğimiz değerlendirmeyi esas almak pekala
mümkün iken geleneksel anlayışı aynen koruyarak bunun en ince bir şekilde
kaydının tutulacağını beyan ediyor ve teminat veriyor. Bu bile, muhaliflerin
çılgınca saldırganlıklarını kesmeye yetmiyor. Bunlar kendi akıllarınca belki de
emri bilmaruf yapıyorlar. Oysa gerçekten -başka hesap ve niyetleri yoksa- bu
tavırlarıyla haksızlık ediyorlar, çağdaş bir ihtiyacı karşılamaya yönelik
kurumlaşmanın önünü kesmiş oluyorlar. Mevhum korkularla, gerçek bir ihtiyacı
görmezlikten geliyorlar.
Ama
şu da unutulmalıdır ki sancısı başlamış doğumları geciktirmek mümkün değildir.
Ve
bunda vebal vardır.
Ya
Rabbi bize hayırlı halefler ver.
Dünyada
da ahrette de bize güzellik ver.
Aklımıza
aydınlık, gönlümüze zenginlik ver.
Ülkemize
dirlik düzenlik ver!
Dua
ile!
02.03.2013
GARİBCE
[1] بدائع الصنائع في ترتيب الشرائع
- (6 / 101) لِأَنَّ نِكَاحَ الْبِنْتِ يُحَرِّمُ
الْأُمَّ ، وَالدُّخُولُ بِالْأُمِّ يُحَرِّمُ الْبِنْتَ .
. المبسوط
للسرخسي ـ موافق للمطبوع - (5 / 101) فإذا لم يصح نكاح البنت لا تحرم الأم بذلك
1866 - مَسْأَلَةٌ : وَأَمَّا صِفَةُ الرَّضَاعِ الْمُحَرِّمِ , فَإِنَّمَا
هُوَ : مَا امْتَصَّهُ الرَّاضِعُ مِنْ ثَدْيِ الْمُرْضِعَةِ بِفِيهِ فَقَطْ.
فأما مَنْ سُقِيَ
لَبَنَ امْرَأَةٍ فَشَرِبَهُ مِنْ إنَاءٍ , أَوْ حُلِبَ فِي فِيهِ فَبَلَعَهُ ; أَوْ
أُطْعِمَهُ بِخُبْزِ , أَوْ فِي طَعَامٍ , أَوْ صُبَّ فِي فَمِهِ , أَوْ فِي أَنْفِهِ
, أَوْ فِي أُذُنِهِ , أَوْ حُقِنَ بِهِ : فَكُلُّ ذَلِكَ لاَ يُحَرِّمُ شَيْئًا ,وَلَوْ
كَانَ ذَلِكَ غِذَاءَهُ دَهْرَهُ كُلَّهُ.
برهان ذَلِكَ
: قَوْلُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ : {وَأُمَّهَاتُكُمْ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ
مِنْ الرَّضَاعَةِ} ,
وَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ( وَيَحْرُمُ مِنْ الرَّضَاعِ مَا يَحْرُمُ مِنْ النَّسَبِ)
. فَلَمْ يُحَرِّمْ اللَّهُ تَعَالَى ، وَلاَ رَسُولُهُ صلى الله عليه وسلم فِي هَذَا
الْمَعْنَى نِكَاحًا , إِلاَّ بِالإِرْضَاعِ وَالرَّضَاعَةِ وَالرَّضَاعِ فَقَطْ ،
وَلاَ يُسَمَّى إرْضَاعًا إِلاَّ مَا وَضَعَتْهُ الْمَرْأَةُ الْمُرْضِعَةُ مِنْ ثَدْيِهَا
فِي فَمِ الرَّضِيعِ يُقَالُ أَرْضَعَتْهُ تُرْضِعُهُ إرْضَاعًا. وَلاَ يُسَمَّى رَضَاعَةً
, وَلاَ إرْضَاعًا إِلاَّ أَخْذُ الْمُرْضَعِ , أَوْ الرَّضِيعِ بِفِيهِ الثَّدْيَ
وَامْتِصَاصُهُ إيَّاهُ تَقُولُ : رَضِعَ يَرْضَعُ رَضَاعًا وَرَضَاعَةً.
وَأَمَّا كُلُّ
مَا عَدَا ذَلِكَ مِمَّا ذَكَرْنَا فَلاَ يُسَمَّى شَيْءٌ مِنْهُ إرْضَاعًا , وَلاَ
رَضَاعَةً ، وَلاَ رَضَاعًا , إنَّمَا هُوَ حَلْبٌ وَطَعَامٌ وَسِقَاءٌ , وَشُرْبٌ
وَأَكْلٌ وَبَلْعٌ , وَحُقْنَةٌ وَسَعُوطٌ وَتَقْطِيرٌ , وَلَمْ يُحَرِّمْ اللَّهُ
عَزَّ وَجَلَّ بِهَذَا شَيْئًا.
Mahmut Kurtoğlu Bu zaviyeden yola çıkarak, bir başkasından alınan sperm ile çocuk sahibi olan kişi zina fiili işlemiş olur mu? Sperm sahibi o çocuğun babası olur mu veya sperm verilen bayan normal şekilde çocuk sahibi olmadığı için sorumlu olur mu? "Bu fiilin gerçekleşebilmesi için süt emziren kadının göğsünü süt emen çocuğun ağzına vermesi ve onun da soğurması gerekir. Bunun dışındakiler yeme, yedirme, yutma, suvarma, boğaza akıtma, burna çekme, şırınga etme vb. gibi fiillerdir ki Yüce Allah haramlık hükmünü bunlardan hiçbirine bağlamış değildir.” cümlesini referans alabilir miyiz?
YanıtlaSilMehmet Erdoğan Sperm ve yumurta çocuğu oluşturan çekirdektir. Süt ise saksıdaki çiçeğe dökülen su gibidir. Ne alaka!
Mahmut Kurtoğlu Anlamaya çalışıyorum hocam verdiğim örnek alakalı olmadı belki ama saksıya dökülen suyun temasla ilgisini anlamak biraz zor.Önemli olan çiçeği besleyen su değil midir? Temasın ve soğurmanın ne anlamı var?
Osman Güman Hocam öncelikle ifade edeyim ki görüşünüze katılıyorum. Fakat İbn Hazm'dan naklettiğiniz delil kanaatimce bu görüşü zayıflatan bir delildir. İbn Hazm'ın buradaki mantığı "kişinin idrarını bir kaba koyup suya dökmesi durumunda suyun necis olmayacağı" yolundaki görüşüyle birebir örtüşmektedir.
yaklaşık bir saat önce ·
Osman Güman Acizane kanaatim odur ki bu meselede eslem tarik sütlerin ayrı ayrı değil; karıştırılarak bebeğe verilmesidir. klasik dönemde sütün su veya başka bir şeye karıştırılarak bebeğe verilmesi durumunda haramlığın sabit olmayacağını söyleyenler vardır. anne...Daha Fazlasını Gör
Mehmet Erdoğan Osmancığım katkın için sağol. Mesele üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Ben kendi kanaatimi literatürü karıştırmadan belirtmiştim. İbn Hazm'ı sen de kim oluyorsun diyenler için zikretmiş oldum. Ama haramların sınırlılığını vurgulamada İbn Hazm'ın yaklaşımı örnek alınabilecek bir yaklaşımdır diye de düşünürüm.
YanıtlaSilMehmet Erdoğan Kurt oğlu: Garibce'nin Süt Bankası başlıklı ilk yazısını okumuş muydu.
Orada Garibce haramlık hükmünün yabancı bir kadının bebeğe sadece besin katkısına bağlı olmadığı, bunun süt anneliği kurumu içinde, emen kişinin emziren kişinin ailesinin bir parçası haline gelmesi ve bu telakkinin de haramlık hükmünde dikkate alınması gerektiği gibi bir sonuca varmıştı.
Yusuf el-Karadâvî, süt bankasını teşvik ediyor ve bu bankalarda toplanacak süt sebebiyle radâ' = emzirme haramlığının gerçekleşmeyeceğini söylüyor.
YanıtlaSilhttp://www.arabnet5.com/news.asp?c=2&id=32922