2 Mart 2013 Cumartesi

Mehmet Said Hatiboğlu Hoca



Burdur’un meşhur âlimlerinden Hatib Hoca lâkablı Mehmed Re’fet Efendi’nin oğlu olup, İslami hayatın canlı olarak yaşandığı, odalarının sayısız kitabla dolu olduğu, cemaatle namaz kılınan bir evde büyüyen Mehmed Said Hatiboğlu[1].
Kısaca Hoca Oğlu Hoca: Hatip Hoca.
Ben bu hocayı daha henüz o yakışıklı yüzünü görmeden Editörü olduğu İslâmî Araştırmalar dergisindeki yazısıyla tanımıştım.
İslam Hukukunda Ahkâmın Değişmesi adlı doktora tezimi artık yazmaya başlayacaktım. Konu gerçekten zor bir konuydu. Ramazan el-Butî hoca Fakültemize bir konferans için geldiğinde tanışmış ve böyle bir konuyu çalışmakta olduğumu söylemiştim. “Mevdû’ hatır” demiş, zor, çetin ve riskli bir konu seçmiş olduğumu ima etmişti.
Dağ ne kadar yüksek olsa da yol onun üzerinden aşar giderdi.
Aklımız vardı; çalışıyordu. Terazi çekiyordu.
Azmimiz vardı, aklımıza fark atardı.
Türkiye’nin en iyi fakihi danışmanımızdı; yol açardı.
İstanbul, İstanbul’du.
Madem böyle bir yükün altına girmiştik, o zaman üzerimize aldığımız bu yükün altından kalkmak namus borcumuzdu.
Latife bir tarafa sancılar sıklaşmış ve doğum için artık hazırlık yapmak zamanı gelmişti.
Konunun bittiği biteceği yoktu. Bir yerde benim bitirmem gerekiyordu. Ve öyle de yaptım. Yazmaya karar verdim.
Topladığım binlerce fişi geceleri yatağımız olan divanın üzerine tasnif ediyor ve yayıyordum. Çalışma masamız olsaydı belki o kadar büyük, verimli ve bereketli olmazdı. 9-2 yaş aralıklı dört tane de çocuk ortalıkta oynuyor, ayaklarımıza dolanıyor ve bu arada büyüyüp gidiyorlardı. Sobalı tek odamız vardı. Hepimiz oradaydık ve benim tezgahım da her gün çift kişilik somya üzerine kuruluyor ve yatarken de toplanıyordu.
Çocuklar akıllı olmalılar ki muhtemelen babalarının bu akıl dışı tavrının kendilerine de sirayet edebileceğini düşünerek hiç yanına bile yaklaşmıyorlar ve fişlere ellerini bile sürmüyorlardı.
Tasnif ettiğim fişleri bir iskambil ustası marifetiyle harmanlıyor ve tekrar tekrar okuyor, zihnimden geçiriyor, elimdeki fişin büyük resmin hangi küçük noktasını oluşturacağını zihnimde tasarlıyordum. Sonra gözümü yumuyor, büyük resim içinde yerini sevip sevmediğini, sırıtıp sırıtmadığını hayal ediyor ve gerekirse yeniden harmanlayıp yeniden tasnifler yapıyordum.
İşte o günlerde çok önemli olan, başlangıç yapabilmek için bir uç bulmaktı. Eğer elime güzel bir uç geçirirsem, elimdeki malzemeyi sarmak ve bir yumak halinde getirmek kolay olacaktı.
İşte bir Hızır gibi Hatip hoca imdadıma yetişmiş ve ipin ucunu elime vermişti. İslâmî Araştırmalar’ın ilk sayısında çıkan “İslam’ın Aktüel Değeri -Üzerine” (Ankara 1986. Sa. 1, s. 7-25) adlı makalesi bizim için hem bir giriş hem de bir ufuk olmuştu. Ayrıca kendisi başka yazılarıyla da benim kaynaklarım arasında yer almaktaydı.
O yüzden Hatip hocayı çok sevmiştim.
Tezim, daktilodan bilgisayara geçiş döneminin azizlikleriyle dolu çok kötü bir dizgi ile 1980 yılında yayınlanmıştı. Çok kısa bir süre sonra Hatip Hoca’dan bana bir mektup gelmişti. Kitaptan dolayı beni ve danışman hocam Hayrettin Karaman’ı tebrik ediyordu.
Buna ayrıca herkeste pek bulunmayan üstün takdir hissi ve nezaket de diyorlar galiba. Hiç tanımadığı bir ismi sırf takdir ve teşvik etmek için ona mektup yazmak büyük bir iş ve ancak büyüklerin yapabileceği bir iş olmalı.
O günlerde bizim fakülteden bir hoca da –şimdi çok ünlü biri- tezimi okumuş beğenmiş ve tebrik için beni kendi odasına çağırmıştı. Odasının yolu da benim odamın önünden geçiyordu. İnsan aşağıya inmesini bilmeyince yüksekte olmak başa bela oluyor galiba. Allah, yedi kat göklerin ötesinden bizim dünyamıza iniyor da biz, kendi katımızdan bir iki adım aşağı inemiyoruz.
Büyüklük hangisi.
Sonra Hoca’nın yakışıklı yüzünü ilk kez yakından İslamiyat toplantılarında görmüştüm.
Kürsüde, bir tür eserleri konumunda olan genç ilim adamlarını seyre doyamıyor, onları andıkça adeta coşuyor, yanaklarından yuvarlanan sevinç gözyaşları aynı zamanda duygusal da olan bu insanı Garibce’nin gözünde evc-i bâlâya yüceltiyordu. Aman ya rabbi diyordu bu ne yüce bir tavır. Hocanın talebeleriyle iftihar etmesi ve adeta bir mürüvvet görme gibi telakki ettiği bu buluşmalarla her şeyi unutup Şems’ini gören Mevlana’nın raksa durması gibi sevinçten coşması ve gözyaşlarını esirgemeden salıvermesi, gözlerinin bu inci yaşlar içinde daha bir ışıl ışıl etrafa aydınlık saçması bencileyin muhatapların çok da aşina olmadığı, emsalini bir daha ya görüp ya göremeyeceğinden pek emin olamadığı müthiş bir sahneydi.
Sahne gerçekten büyük bir sahneydi ve onu büyük eden de oyuncunun büyüklüğü idi.
Suflörü fıtratıydı. İçinden geldiği gibi davranıyor, suyun ışıl ışıl akışı gibi mecrasında akıyor, etrafına hayat veriyordu.
Böyle bir hocanın talebesi olmak Garibce nazarında bir mazhariyetti.
Biz o mazhariyete, ders halkaları ve uzun sohbetiyle değil, sadece o duruşuna şahit olmakla, tanışıklığına mazhar olmakla yetinme durumunda kaldık.
Marmara İlahiyat’ın Hayrettin Karaman’ı ile Bekir Topaloğlu’su varsa, sanki Ankara’nın da tek başına Hatip Hocası vardı. Talebeleri üzerinde ilmî otoritesi yanında belli ki kendine özgü başka özellikleri vardı ve buna sebep yetişmiş bunca insan etrafında adeta halelenmiş gibiydi.
Gıpta ettim.
Geçenlerde Hadis profesörü Zekeriya Güler hoca odama uğramıştı. O anlatıyor:
Yüksek Lisansı bitirdiğim sıralardı. Doktora için konu belirlemiş ve literatür çalışması yapıyordum. Bunun için Ankara’ya gittim. Hacı Bayram’ın oradaki kitapçılara bakıyordum. Bir kitapçıda bir kişinin değişik kitaplarla meşgul olduğunu gördüm. Saygın bir tipi vardı. Bir süre onu izledim ve onun Hatiboğlu Hoca olabileceğini tahmin ettim ve kendisine “-Siz Mehmet Said Hatiboğlu Hoca mısınız?” diye sordum. Hoca “Evet!” dedi ve benim kim olduğumu sordu. Benim bir ilim yolcusu olduğumu öğrenince hemen beni yanına aldı ve yanı başına oturttu. Halimi hatırımı sordu. Hemen çalışacağım konuya geldi. Literatür çalışmasının önemini anlattı. Konu ile ilgili bana çok şey söyledi, müsteşriklerden bahsetti ve bizim çok alışık olmadığımız türden bir ilgi gösterdi. Epey bir konuştuk. Sonra ben “Hocam, dedim, sizinle sohbete doyum olmaz. Ama falanca saatte benim otogarda olmam lâzım, müsaadenizle sizden ayrılmak istiyorum, anca yetişebilirim” dedim. Hoca “Bizim Mercedes ne işe yarar! Nereye gideceksen ben seni bırakırım” dedi ve hakikaten de beni oradan aldı ve gideceğim yere kadar kendi arabasıyla götürdü. Koskoca bir ilim adamı, bir profesör bir ilim talibini böyle ağırlamış ve onure etmişti. Hâlâ onun bu örnek tavrını andıkça gözlerim yaşarır diyor, Zekeriya Hoca!
Hoca belli ki öngörü sahibi. İlim adamı olacak talibi kitap tutuşundan, kitap karıştırışından tanıyor. Şimdi Zekeriya Hoca, çocuklarını da arkasına düşürmüş ilim aleminde kendi alanında öncülük ediyor.
Kiminle hocadan bahsetmişsek, ona karşı bir saygı ve sevgi hissiyle dolu olmayan birini görmedim.
Bu büyük bir mazhariyet.
Böyle değerlerimizin olması ne saadet.
İltifatına nail olmak bir ayrıcalık.
Kendisine huzurlu, sağlıklı hayırlı uzun ömürler diliyorum.
Öğrencilerimizin böylesi ufuk insanlara itibar etmelerini, onları yakından tanımalarını, kendilerinden feyz almaya çaba göstermelerini tavsiye ederim.
Ben, Hamidullah Hocayı vaktiyle İslamî İlimler Fakültesindeki öğrencilik yıllarımda bizzat görmüş ve onun konferans derslerinden istifade etmiş biri olma ayrıcalığımı, bugün için onlarca kitap okumuş olmaya değişmem.
Böylesi değerler çok az. Çok zor yetişiyor. Buna rağmen değerleri yeterince bilinmiyor.
Şöhret olmak ayrı bir şey, özünde değerli olmak ayrı. Nice müptezel insan vardır, herkes tanır; ama ciğeri on para etmez. Nice değerli cevher vardır, ama bu kez onu kimseler bilmez. Onların da zaten kimselerin tanımasına ihtiyaçları yoktur. Erbabı bilsin yeter.
Erbabı ise sizsiniz, ey talebe-i ulûm!
Siz olmasanız, varlığımızın manası olmazdı.
İyi ki varsınız.
Dua ile!
03.03.2013
GARİBCE









[1] 25 Eylül 1933’te Burdur'da doğan Mehmed Said Hatiboğlu, ilk ve ortaokulu Burdur'da okudu. Lise eğitimine İzmir Atatürk Lisesi'nde başladı ve Antalya'da bitirdi.
1954-1958’de İlahiyat Fakültesi'nde okudu.
1959 başında Prof.Dr. Tayyib Okiç'in "Hadis Asistanlığı'na tayin edildi.
1962’de "İslami Tenkid Zihniyeti ve Hadis Tenkidi'nin Doğuşu" isimli teziyle Doktor, 1967’de "Hz.Peygamber'in Vefatından Emeviler'in Sonuna Kadar Siyasi-İçtimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri" teziyle Doçent, 1978 de "İslam'da İlk Siyasi Kavmiyetçilik: Hilafetin Kureyşliliği" teziyle Profesör oldu.
Din İşleri Kurulu (DİB) Üyeliğinde bulundu. Ankara İlahiyat Fakültesinde Hadis Kürsüsü Başkanlığı yürüttü.
Basılı Eserleri: Hilafetin Kureyşliliği, Müslüman Kültürü Üzerine,  Şerefu Ashâbi’l-Hadîs tahkîki ve çeviriler.

9 yorum:

  1. hocam, Kur’an ve Tarihsellik Yazıları ömer özsoy'a ait bunu siliniz. onun kitabiyatı için otto yayınlarına bakılabileceğini söyleyin. oradan yayımlanan kitapları şunlar:
    hz. peygamber ve kur'an dışı vahiy
    islam'ın aktüel değeri üzerine 1
    islam'ın aktüel değeri üzerine 2
    kültürel mirasımızı tenkid zarureti
    hadis tedkikleri

    YanıtlaSil
  2. hocam yüreğinize sağlık çok güzel bir yazı yazmışsınız. kitabınızın baskı tarihini verirken 1890 yazmışsınız, 1980 olması gerekiyor. bu tashihi belirteyim dedim. allah razı olsun.

    YanıtlaSil
  3. muhteşem bir yazı

    YanıtlaSil
  4. Pomaks kardeş, katkılarınızdan ve tashihinizden dolayı teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

  5. Şüheda Gereksar: Yazıyı okurken, bir nebze bile sizden istifade edebildiğim için kendimi çok şanslı hissettim, hayata bakış açımıza kattığınız zenginlik ve bize sağladığınız ufuk için size minettarız, derslerde değindiğiniz meseleler ve hayatta verdiğiniz örnekler her daim hatırımızda, iyi ki talebe olarak size yetişebilmişiz, Rabbime şükürler olsun..

    YanıtlaSil
  6. bu büyük hocayla evinin kütüphanesinde aynı havayı teneffüs etme şerefini Allah nasib etti. hocanın tevazusu, ilme açlığı hâlâ sürmekte. Allah ömrümden alıp hocanın ömrüne eklesin ki O'nun gibi ilim sahiblerinden daha çok uzun yıllar istifade edelim...

    YanıtlaSil
  7. Bu gün (07.03.2013) odama vardığımda bir koli buldum. Merakla açtığımda değerli Hatıboğlu Hocamızın OTTO yayınlarından çıkmış olan altı kitabının mevcut olduğunu gördüm. Çok sevindim. Hocamızın himmeti Garibce'ye kadar ulaşmıştı. Çok müteşekkirim.

    YanıtlaSil
  8. Sevgili hocam, yaziniz cok guzel. Hatipoglu hoca icin soylediklerinizi ben de sizin icin hissediyorum. Ben de 80li yillarin Islamci gencliginden birisi oalrak, okumalarim sizin doktora tezinizle kesismisti ve ben de altini cize cize okumustum.Sonrasinda benzer konualrda, ozellikle Ankara'da Hatipoglu hocanin cevresnde, su anki DIB Mehmet Gormez bey gibi pek cok calisma yapildi ama ilk olarka ben sizi hatirliyorum.
    Allah aklinizi ve sagliginizi korusun.
    Bir okurunuz.

    YanıtlaSil
  9. Cübbeli Ahmet Hoca efendi bahsetti Sait ten Hoca diye bakılmaz bunlara.. Allah muhafaza eylesin ümmeti bunlardan... İyiki varsın Cübbeli Ahmet Hoca efendi

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...