Burdur’un meşhur âlimlerinden Hatib Hoca
lâkablı Mehmed Re’fet Efendi’nin oğlu olup, İslami hayatın canlı olarak
yaşandığı, odalarının sayısız kitabla dolu olduğu, cemaatle namaz kılınan bir
evde büyüyen Mehmed Said Hatiboğlu[1].
Kısaca
Hoca Oğlu Hoca: Hatip Hoca.
Ben
bu hocayı daha henüz o yakışıklı yüzünü görmeden Editörü olduğu İslâmî
Araştırmalar dergisindeki yazısıyla tanımıştım.
İslam
Hukukunda Ahkâmın Değişmesi adlı doktora tezimi artık yazmaya başlayacaktım.
Konu gerçekten zor bir konuydu. Ramazan el-Butî hoca Fakültemize bir konferans
için geldiğinde tanışmış ve böyle bir konuyu çalışmakta olduğumu söylemiştim. “Mevdû’
hatır” demiş, zor, çetin ve riskli bir konu seçmiş olduğumu ima etmişti.
Dağ
ne kadar yüksek olsa da yol onun üzerinden aşar giderdi.
Aklımız
vardı; çalışıyordu. Terazi çekiyordu.
Azmimiz
vardı, aklımıza fark atardı.
Türkiye’nin
en iyi fakihi danışmanımızdı; yol açardı.
İstanbul,
İstanbul’du.
Madem
böyle bir yükün altına girmiştik, o zaman üzerimize aldığımız bu yükün altından
kalkmak namus borcumuzdu.
Latife
bir tarafa sancılar sıklaşmış ve doğum için artık hazırlık yapmak zamanı
gelmişti.
Konunun
bittiği biteceği yoktu. Bir yerde benim bitirmem gerekiyordu. Ve öyle de
yaptım. Yazmaya karar verdim.
Topladığım
binlerce fişi geceleri yatağımız olan divanın üzerine tasnif ediyor ve
yayıyordum. Çalışma masamız olsaydı belki o kadar büyük, verimli ve bereketli
olmazdı. 9-2 yaş aralıklı dört tane de çocuk ortalıkta oynuyor, ayaklarımıza
dolanıyor ve bu arada büyüyüp gidiyorlardı. Sobalı tek odamız vardı. Hepimiz
oradaydık ve benim tezgahım da her gün çift kişilik somya üzerine kuruluyor ve
yatarken de toplanıyordu.
Çocuklar
akıllı olmalılar ki muhtemelen babalarının bu akıl dışı tavrının kendilerine de
sirayet edebileceğini düşünerek hiç yanına bile yaklaşmıyorlar ve fişlere ellerini
bile sürmüyorlardı.
Tasnif
ettiğim fişleri bir iskambil ustası marifetiyle harmanlıyor ve tekrar tekrar
okuyor, zihnimden geçiriyor, elimdeki fişin büyük resmin hangi küçük noktasını
oluşturacağını zihnimde tasarlıyordum. Sonra gözümü yumuyor, büyük resim içinde
yerini sevip sevmediğini, sırıtıp sırıtmadığını hayal ediyor ve gerekirse
yeniden harmanlayıp yeniden tasnifler yapıyordum.
İşte
o günlerde çok önemli olan, başlangıç yapabilmek için bir uç bulmaktı. Eğer
elime güzel bir uç geçirirsem, elimdeki malzemeyi sarmak ve bir yumak halinde
getirmek kolay olacaktı.
İşte
bir Hızır gibi Hatip hoca imdadıma yetişmiş ve ipin ucunu elime vermişti.
İslâmî Araştırmalar’ın ilk sayısında çıkan “İslam’ın Aktüel Değeri -Üzerine” (Ankara
1986. Sa. 1, s. 7-25) adlı makalesi bizim için hem bir giriş hem de bir ufuk
olmuştu. Ayrıca kendisi başka yazılarıyla da benim kaynaklarım arasında yer
almaktaydı.
O
yüzden Hatip hocayı çok sevmiştim.
Tezim,
daktilodan bilgisayara geçiş döneminin azizlikleriyle dolu çok kötü bir dizgi
ile 1980 yılında yayınlanmıştı. Çok kısa bir süre sonra Hatip Hoca’dan bana bir
mektup gelmişti. Kitaptan dolayı beni ve danışman hocam Hayrettin Karaman’ı
tebrik ediyordu.
Buna
ayrıca herkeste pek bulunmayan üstün takdir hissi ve nezaket de diyorlar
galiba. Hiç tanımadığı bir ismi sırf takdir ve teşvik etmek için ona mektup
yazmak büyük bir iş ve ancak büyüklerin yapabileceği bir iş olmalı.
O
günlerde bizim fakülteden bir hoca da –şimdi çok ünlü biri- tezimi okumuş
beğenmiş ve tebrik için beni kendi odasına çağırmıştı. Odasının yolu da benim
odamın önünden geçiyordu. İnsan aşağıya inmesini bilmeyince yüksekte olmak başa
bela oluyor galiba. Allah, yedi kat göklerin ötesinden bizim dünyamıza iniyor
da biz, kendi katımızdan bir iki adım aşağı inemiyoruz.
Büyüklük
hangisi.
Sonra
Hoca’nın yakışıklı yüzünü ilk kez yakından İslamiyat toplantılarında görmüştüm.
Kürsüde,
bir tür eserleri konumunda olan genç ilim adamlarını seyre doyamıyor, onları
andıkça adeta coşuyor, yanaklarından yuvarlanan sevinç gözyaşları aynı zamanda duygusal
da olan bu insanı Garibce’nin gözünde evc-i bâlâya yüceltiyordu. Aman ya rabbi
diyordu bu ne yüce bir tavır. Hocanın talebeleriyle iftihar etmesi ve adeta bir
mürüvvet görme gibi telakki ettiği bu buluşmalarla her şeyi unutup Şems’ini
gören Mevlana’nın raksa durması gibi sevinçten coşması ve gözyaşlarını
esirgemeden salıvermesi, gözlerinin bu inci yaşlar içinde daha bir ışıl ışıl etrafa
aydınlık saçması bencileyin muhatapların çok da aşina olmadığı, emsalini bir
daha ya görüp ya göremeyeceğinden pek emin olamadığı müthiş bir sahneydi.
Sahne
gerçekten büyük bir sahneydi ve onu büyük eden de oyuncunun büyüklüğü idi.
Suflörü
fıtratıydı. İçinden geldiği gibi davranıyor, suyun ışıl ışıl akışı gibi
mecrasında akıyor, etrafına hayat veriyordu.
Böyle
bir hocanın talebesi olmak Garibce nazarında bir mazhariyetti.
Biz
o mazhariyete, ders halkaları ve uzun sohbetiyle değil, sadece o duruşuna şahit
olmakla, tanışıklığına mazhar olmakla yetinme durumunda kaldık.
Marmara
İlahiyat’ın Hayrettin Karaman’ı ile Bekir Topaloğlu’su varsa, sanki Ankara’nın
da tek başına Hatip Hocası vardı. Talebeleri üzerinde ilmî otoritesi yanında
belli ki kendine özgü başka özellikleri vardı ve buna sebep yetişmiş bunca
insan etrafında adeta halelenmiş gibiydi.
Gıpta
ettim.
Geçenlerde
Hadis profesörü Zekeriya Güler hoca odama uğramıştı. O anlatıyor:
Yüksek
Lisansı bitirdiğim sıralardı. Doktora için konu belirlemiş ve literatür
çalışması yapıyordum. Bunun için Ankara’ya gittim. Hacı Bayram’ın oradaki
kitapçılara bakıyordum. Bir kitapçıda bir kişinin değişik kitaplarla meşgul
olduğunu gördüm. Saygın bir tipi vardı. Bir süre onu izledim ve onun Hatiboğlu
Hoca olabileceğini tahmin ettim ve kendisine “-Siz Mehmet Said Hatiboğlu Hoca
mısınız?” diye sordum. Hoca “Evet!” dedi ve benim kim olduğumu sordu. Benim bir
ilim yolcusu olduğumu öğrenince hemen beni yanına aldı ve yanı başına oturttu.
Halimi hatırımı sordu. Hemen çalışacağım konuya geldi. Literatür çalışmasının
önemini anlattı. Konu ile ilgili bana çok şey söyledi, müsteşriklerden bahsetti
ve bizim çok alışık olmadığımız türden bir ilgi gösterdi. Epey bir konuştuk.
Sonra ben “Hocam, dedim, sizinle sohbete doyum olmaz. Ama falanca saatte benim
otogarda olmam lâzım, müsaadenizle sizden ayrılmak istiyorum, anca
yetişebilirim” dedim. Hoca “Bizim Mercedes ne işe yarar! Nereye gideceksen ben
seni bırakırım” dedi ve hakikaten de beni oradan aldı ve gideceğim yere kadar
kendi arabasıyla götürdü. Koskoca bir ilim adamı, bir profesör bir ilim
talibini böyle ağırlamış ve onure etmişti. Hâlâ onun bu örnek tavrını andıkça
gözlerim yaşarır diyor, Zekeriya Hoca!
Hoca
belli ki öngörü sahibi. İlim adamı olacak talibi kitap tutuşundan, kitap karıştırışından
tanıyor. Şimdi Zekeriya Hoca, çocuklarını da arkasına düşürmüş ilim aleminde kendi
alanında öncülük ediyor.
Kiminle
hocadan bahsetmişsek, ona karşı bir saygı ve sevgi hissiyle dolu olmayan birini
görmedim.
Bu
büyük bir mazhariyet.
Böyle
değerlerimizin olması ne saadet.
İltifatına
nail olmak bir ayrıcalık.
Kendisine
huzurlu, sağlıklı hayırlı uzun ömürler diliyorum.
Öğrencilerimizin
böylesi ufuk insanlara itibar etmelerini, onları yakından tanımalarını,
kendilerinden feyz almaya çaba göstermelerini tavsiye ederim.
Ben,
Hamidullah Hocayı vaktiyle İslamî İlimler Fakültesindeki öğrencilik yıllarımda bizzat
görmüş ve onun konferans derslerinden istifade etmiş biri olma ayrıcalığımı,
bugün için onlarca kitap okumuş olmaya değişmem.
Böylesi
değerler çok az. Çok zor yetişiyor. Buna rağmen değerleri yeterince bilinmiyor.
Şöhret
olmak ayrı bir şey, özünde değerli olmak ayrı. Nice müptezel insan vardır,
herkes tanır; ama ciğeri on para etmez. Nice değerli cevher vardır, ama bu kez
onu kimseler bilmez. Onların da zaten kimselerin tanımasına ihtiyaçları yoktur.
Erbabı bilsin yeter.
Erbabı
ise sizsiniz, ey talebe-i ulûm!
Siz
olmasanız, varlığımızın manası olmazdı.
İyi
ki varsınız.
Dua
ile!
03.03.2013
GARİBCE
[1] 25 Eylül 1933’te Burdur'da doğan Mehmed Said
Hatiboğlu, ilk ve ortaokulu Burdur'da okudu. Lise eğitimine İzmir Atatürk
Lisesi'nde başladı ve Antalya'da bitirdi.
1954-1958’de İlahiyat Fakültesi'nde okudu.
1959 başında Prof.Dr. Tayyib Okiç'in "Hadis
Asistanlığı'na tayin edildi.
1962’de "İslami Tenkid Zihniyeti ve Hadis
Tenkidi'nin Doğuşu" isimli teziyle Doktor, 1967’de "Hz.Peygamber'in
Vefatından Emeviler'in Sonuna Kadar Siyasi-İçtimai Hadiselerle Hadis
Münasebetleri" teziyle Doçent, 1978 de "İslam'da İlk Siyasi
Kavmiyetçilik: Hilafetin Kureyşliliği" teziyle Profesör oldu.
Din İşleri Kurulu (DİB) Üyeliğinde bulundu. Ankara
İlahiyat Fakültesinde Hadis Kürsüsü Başkanlığı yürüttü.
Basılı Eserleri: Hilafetin Kureyşliliği, Müslüman
Kültürü Üzerine, Şerefu Ashâbi’l-Hadîs tahkîki
ve çeviriler.
hocam, Kur’an ve Tarihsellik Yazıları ömer özsoy'a ait bunu siliniz. onun kitabiyatı için otto yayınlarına bakılabileceğini söyleyin. oradan yayımlanan kitapları şunlar:
YanıtlaSilhz. peygamber ve kur'an dışı vahiy
islam'ın aktüel değeri üzerine 1
islam'ın aktüel değeri üzerine 2
kültürel mirasımızı tenkid zarureti
hadis tedkikleri
hocam yüreğinize sağlık çok güzel bir yazı yazmışsınız. kitabınızın baskı tarihini verirken 1890 yazmışsınız, 1980 olması gerekiyor. bu tashihi belirteyim dedim. allah razı olsun.
YanıtlaSilmuhteşem bir yazı
YanıtlaSilPomaks kardeş, katkılarınızdan ve tashihinizden dolayı teşekkür ederim.
YanıtlaSil
YanıtlaSilŞüheda Gereksar: Yazıyı okurken, bir nebze bile sizden istifade edebildiğim için kendimi çok şanslı hissettim, hayata bakış açımıza kattığınız zenginlik ve bize sağladığınız ufuk için size minettarız, derslerde değindiğiniz meseleler ve hayatta verdiğiniz örnekler her daim hatırımızda, iyi ki talebe olarak size yetişebilmişiz, Rabbime şükürler olsun..
bu büyük hocayla evinin kütüphanesinde aynı havayı teneffüs etme şerefini Allah nasib etti. hocanın tevazusu, ilme açlığı hâlâ sürmekte. Allah ömrümden alıp hocanın ömrüne eklesin ki O'nun gibi ilim sahiblerinden daha çok uzun yıllar istifade edelim...
YanıtlaSilBu gün (07.03.2013) odama vardığımda bir koli buldum. Merakla açtığımda değerli Hatıboğlu Hocamızın OTTO yayınlarından çıkmış olan altı kitabının mevcut olduğunu gördüm. Çok sevindim. Hocamızın himmeti Garibce'ye kadar ulaşmıştı. Çok müteşekkirim.
YanıtlaSilSevgili hocam, yaziniz cok guzel. Hatipoglu hoca icin soylediklerinizi ben de sizin icin hissediyorum. Ben de 80li yillarin Islamci gencliginden birisi oalrak, okumalarim sizin doktora tezinizle kesismisti ve ben de altini cize cize okumustum.Sonrasinda benzer konualrda, ozellikle Ankara'da Hatipoglu hocanin cevresnde, su anki DIB Mehmet Gormez bey gibi pek cok calisma yapildi ama ilk olarka ben sizi hatirliyorum.
YanıtlaSilAllah aklinizi ve sagliginizi korusun.
Bir okurunuz.
Cübbeli Ahmet Hoca efendi bahsetti Sait ten Hoca diye bakılmaz bunlara.. Allah muhafaza eylesin ümmeti bunlardan... İyiki varsın Cübbeli Ahmet Hoca efendi
YanıtlaSil