Haber7 / 04
Şubat 2013
“İstanbul'da kaybolduktan 12 gün sonra cesedi bulunan
ABD'li kadının ölümündeki ayrıntılar ortaya çıktı. ABD'li Sarai Sierra'nın
Sarayburnu surdibinde tecavüz edildikten sonra öldürüldüğü belirlendi.”
Evli ve iki çocuk annesi bir kadın tek başına yabancı
bir ülkeye gidiyor ve sonu maalesef korkulan bu haber oluyor.
Büyük şehirler, tekinsiz yerlerde erkekler için bile
korku veriyorken tek başına kadınlar için bu korku daha da artıyor.
Geleneksel yapıların bozulmasıyla otokontrolün ortadan
kalktığı kalabalık şehirler, yalnız ve güçsüzler için daha bir acımasız
olabiliyor. Her insanın başına bir polis dikmenin imkânsızlığı bir yana, MOBESE
kameralarının atılan her adımı tespiti bile her an suç işlemeye hazır insan azmanlarını
suç işlemekten alıkoymaya yetmiyor.
Gözünü şehvet bürümüş bu azmanlar buldukları
fırsatları mal bulmuş mağribi gibi değerlendiriveriyorlar. Kurbanlarını
gördüklerinde şehvet salyalarıyla ağızlarını şapırdatırken, tecavüze
direnenlerin, müptezel arzularının önüne engel çıkarmak isteyenlerin
hayatlarına kastetmeyi bile göze alabilen bir gözüdönmüşlük haleti ile hareket
ediyorlar.
Ailesini kaybetmiş, kimi kimsesi olmayan,
uyuşturucunun, alkolün bataklığına saplanmış, tiner ile gözü dönmüş yüzlerce
suç makinesi kurulmuş zemberekli saat gibi anını bekliyor olmalı. Bu zavallı
kadın da böyle birinin kurbanı olabilir.
Garibce bu olay vesilesiyle bu yazıyı aslında bir
yoruma sebep yazdı.
Haber üzerine yapılan bir yorum şöyle idi:
“Bu adamı bulun ve Amerikalılara teslim edin de
ömür boyu yatsın. Bizde olsa 3-5 sene ile affedilecek zaten. Hiç acımayın,
hapisten ya da nezaretten kaçtı numarası yapın, kaçırın ve FBI aya teslim edin.
Görsün Amerikan hapishanelerini. Çünkü Türkiye’de bunlar koğuş ağası bile
oluyor, elin gavuruna şunu bunu yaptı diye… Utanmadan da anlatır, övünür. Yahudiler
Adolf Eichman’ı sandıkla kaçırıp İsrail’e getirdiler. FBI daha kalitelisini
yapar. Verin onlara da, millete ibret olsun!”
Bu yorum cezaların caydırıcılığını sorguluyor.
Bir suç işlendiği zaman adaletin yerini bulabilmesi
için şu üç hususa birlikte riayet edilmesi gerekir: Bir suçun mağduru, iki
suçlunun bizzat kendisi, üç toplumun kanayan vicdanı.
Anında suçlu derdest edilip hak ettiği ceza
verilmelidir. Eğer bu sağlanamazsa işlenen suçun etkisi giderek artar ve
kendiliğinden ihkak-ı hakların önü açılır. Ateş, düştüğü yerde bir an evvel
söndürülmelidir ve etrafa yayılmasına fırsat verilmemelidir.
Suçlunun kendisi de korunmalı, işlediği suça denk
düşecek cezadan daha ağırı verilmemeli, başkalarının saldırılarından
korunmalıdır.
Toplumun kanayan vicdanı da dinlendirilmelidir.
Aksi takdirde adalete güven kalmaz ve toplumda linç hareketleri boy verir.
Suç, henüz daha işlenmeden önlenmelidir. Suça iten saikler
kaldırılmalı, suç işlemeye meyyal tiplerin yetişmesine imkân verilmemeli, uygun
zemin hazırlanmamalıdır.
Cezalar caydırıcı olmalıdır.
Suçun sabit olması halinde cezaların uygulanmasında
kararlı olunmalıdır.
Şeriatın kestiği parmağın acımaması için yasa ile
belirlenecek suçların kamu vicdanında da suç olması, cezaların da aynı şekilde
kamu vicdanını tatmin edici mahiyette olması lazımdır.
Cahiliye Arapları “el-Katlu enfâ li’l-katli” derler
ve “öldürmenin en etkin önleyicisi öldürmektir” derlerdi. Kur’an aynı temayı “Fi’l-kısâsı
hayât” muciz beyanı ile söyler: “Kısasta hayat vardır!” Öldürmeye niyetlenen, ceza
olarak kendisinin de kesinlikle öldürüleceğini baştan bilirse öldürmekten
vazgeçer. Böylece iki can birden kurtulmuş olur. “Kısasta hayat vardır” maksadı
hasıl olur.
Ve tabii ki geciken adalet adalet değildir.
MOBESE’ler çok önemli işler yapmaktadır.
Teknolojinin nimetlerinden ülke güvenliği açısından da yararlanmak akıllıca bir
davranıştır. Ancak bütün bu tedbirlere rağmen asıl müeyyideler kişilerin kendi
özlerinde olan müeyyideler olmalıdır.
Teknoloji polisin elinde bir imkân olduğu gibi
aynısıyla suçlular elinde de bir imkân olabilmektedir. Yakalanan suçlular
içerisinde nice teknoloji dahisi çıkmakta, bunlar bilgi ve becerilerini suç işleme
yönünde kullanmaktadırlar.
Bu itibarla insanlığın topyekûn rahat ve huzuru
için sosyal bağların güçlendirilmeli, geleneksel otokontrol müesseselerinin
yerini alacak sosyal yapılar oluşturulmalı, tüm insanlığa karşı sorumluluk
bilinci artırılmalıdır.
Hepimizin aynı gemide yaşadığı bilinci herkese
verilmeli, nemelazımcılığın ve bana neciliğin yeşermesine imkân veren
anlayışlar ve zeminler ortadan kaldırılmalı, “bir insanı haksız yere öldürmenin
bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağı”[1] ve
o ölen insanın akan kanından o cinayetin işlenmesini önleme imkânı olup da
önlemeyen, olaya bigane kalan herkesin ama herkesin sorumlu olacağı inancının
paylaşılan bir değer kılınması lazımdır.
Can, mal ve ırz güvenliğinin olmadığı bir yer
cennet mi olurmuş!
Sıksan şüheda kanı fışkıracak olan bu topraklar,
şehit kanlarıyla vatan kılınırken, masum insanların kanı akıtılsın, ırzlarına
geçilsin diye bize miras bırakılmadı.
Ülkemize girmesine izin verdiğimiz her insanın kanı
kanımız gibi, ırzı ırzımız gibi, malı malımız gibi korumamız altında değil mi?
Eğer bir Müslüman gayrimüslim bir ülkeye tek başına
gidebiliyor ve can, mal ve ırz emniyeti açısından korku duymuyorsa ve fakat
oralardan biri bizim ülkemize geliyor ve aynı güveni biz ona veremiyorsak biz
Müslümanlığımızdan utanmalıyız.
Zimmî demek Allah adına onları koruyacağımıza dair
kendisine ahit verilmiş kimse demektir. Müste’men de aynı şekilde geçici olarak
İslam ülkesine giren kimse demektir. Bunların hukuklarını korumak bütün
Müslümanların namus borcudur.
Diyeceksiniz ki bizim Müslümanlıkla ilgimiz yoktur.
Aynı şeyi insanlık gerektirmiyor mu?
Bize canlarını, mallarını ve ırzlarını emanet etmiş
insanların canlarını, mallarını ve ırzlarını koruyamamış isek yazık olsun bize.
Veyl olsun hepimize! Sahip olamamış isek içimizdeki beyinsizlere.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum!
Yarın ağızlarımıza mühür vurulup da ellerimizin
konuştuğu ve ayaklarımızın da şahitlik yaptığı gün elbet gelecek.[2]
O gün de gene “Görmedim, duymadım, bilmiyorum!”
diyebilecek miyiz?
Kendini bilmezlere -Allah’ım- verme fırsat!
Ne zalim kıl bizi ne de zulme uğrat!
Akmasın -Allah’ım!- bir tek kan damlasın!
Mazlumun ahı adlinle yerde kalmasın!
Dua ile!
04.02.2013
GARİBCE
[1] مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ
أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ
أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا [المائدة : 32]
[2] الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى
أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا
يَكْسِبُونَ [يس : 65]
Yapılanı sonuna kadar lanetlemekle beraber medyanın bize sunduğu her haberinde aslını bilmeden yorum yapmamak gerektiğini düşünüyorum. mesela gözden kaçan bir iki ihtimal: Abd li bir amatör fotoğrafçı, Türkiye'ye geliyor ve turist olarak hiç bilmediği bir ülkede tek başına bir çok yerlerde çekimler yapıyor, sonunda faili meçhul bir cinayete kurban gidiyor.. ve malum medya olayın Türkiye'nin ayıbı olarak dünyaya lanse ediyor, insanlık dersi veriyor.. hiç inandırıcı değil.. kadının uyuşturucu kaçakçısı olma veya provokatör olma ihtimali üzerine hiç durulmuyor..
YanıtlaSil1,2,3, yetmedi 4. yargı paketlerini TBMM'de yasalaştırıp ne kadar hırsız,katil, eşkiya, terörist varsa sokağa salanları ve onları o meclise sokanları da yazalım hocam..
YanıtlaSilOsman Güman Sayın Murat Çinici, bütün bu ihtimaller, kadının tecavüze uğrayarak öldürüldüğü gerçeğini değiştirmiyor. ha yarın bir gün mobese kamerası zanlıyı bulur ve bu kişi, Türkiye vatandaşı çıkmazsa o zaman size hak verebiliriz. Bir kaç yıl önce barış gelininin başına gelenler hala hafızalarımızda tazeliğini korurken yine Türkiye sınırları içinde böyle bir olayın gerçekleşmesi gerçekten çok acı!
YanıtlaSilMurat Çinici Ben olayı lanetleyerek başladım yazıya.. Fakat sui misal teşkil edecek bir örnek alınıp da bir millet ve ülke üzerinden ahlak dersi yapılması bence doğru olmuyor.Kadın kim olursa olsun yapılan kesinlikle gayri ahlaki bir şeydir. Medyanın böyle bir olay üzerinden zihinleri başka tarafa çekercesine ahlak dersi vermesi açıkçası hiç samimi gelmedi bana..
Bekir Salih Korkmaz Bu menfur olay aynı zamanda bizim insanımızın canının ne kadar değersiz, bir ABD'lininkinin ise ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Her gün aynı olay ülkemizde cereyan etse bile neredeyse sadece altyazıyla geçiştirilirken bu olay bir abdlinin başına gelince tüm basın ayağa kalkıyor.
Almanyada katledilen Türk vatandaşlarımız için bu tepkiyi gösterdi mi güzide basınımız?
Ya da aynı menfur olay gurbetçi bir vatandaşımızın başına gelseydi onlar bizimkiler gibi davranır mıydı?
Haber değeri olarak görürler miydi? Sanmıyorum...
Osman Güman Bu meseleye bizim insanımızın değersizliği ve Amerika vatandaşının değerliliği perspektifinden bakılması bence doğru değil. Bi de müslüman kimliğini lekelemesi zaviyesinden bakmayı deneyin. Bizim içimizde olan çirkin olayların ayyuka çıkmaması "kol kırılır yen içinde kalır" babındandır. Hepimizde "ele güne karşı ayıp olur" diye bir anlayış yok mudur? Ben bunun da böyle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bekir Salih Korkmaz İşte kol kırılır yen içinde kalır şeklinde düşünüp bas bas bağırmasaydı keşke basınımız. Yabancı ülkelerin basın mensupları gelip bu konunun üzerine bizim basınımız kadar eğilselerdi, ele güne karşı ayıp oluyor, kimliğimiz zedeleniyor diye düşünürdüm. Ama gelin görün ki kendi kimliğimizi bile bile kendi basınımız zedeliyor. Malum, medyanın kimlerin ellerinde olduğu ya da olabileceği düşünülünce belki müslüman kimliğinin daha çok zedelenmesini istedikleri içindir herhalde.
Bekir Salih Korkmaz Bu gidiş hayra alamet değil. İslamdan uzak müslümanlar yetişiyor malesef ve bu tür haberleri duyuyoruz. Belki bu tür olaylar avrupada sıklıkla Türklerin başına da geliyor fakat bizler bunu asla duymuyoruz, çünkü duyurmuyorlar. Belki de bu tür haberlerin medyada uzun uzadıya gösterilmesi de tetkliyor bu menfur hadiseleri. Düşünülmesi gereken çok mevzu var fakat düşünmesi gerekenler düşünmeyince bu konunun üzeirnde bu tür haberleri sıklıkla duyar oduk.
YanıtlaSilOsman Güman Kesinlikle katılmıyorum. Bu meselede minareyi kılıfa sığdıramazsınız. Sığdırmaya kalkarsanız kısmen bunu tasvip etmiş sayılırsınız. Batılı basının feryadının daha çok çıkmasına zemin hazırlarsınız.
Bekir Salih Korkmaz Yani bu tür olaylar cereyan ettiğinde ne yapalım? Bu tür olaylar medyada uzun uzadıya haber yapılınca önü kapanmış, tekrar yaşanması engellenmiş mi oluyor? Batılı basının sesi çok çıksa ne olur? Gerek var mı? Bizimkiler yeteri kadar elaleme rezil ediyorlar zaten
Bilgi Dede İdamı kaldırdılar. Hapse attıkları her bir ayın 16. gününü yatıyor. o da yetmedi. 11. senede 3 defa af çıkaracaksın. sonrada neler oluyor diyeceksin. Dünyanın her yerinde bu gibi olaylar oluyor. Ama yapan ceza görüyor. Tayyip başkan olmak için Hapishaneleride boşaltıyor. yetmedi mahkümlara bundan sonra Gardiyanlar pezvenklik yapacak. bu mahkumlar yolda giderken mi yakalandı. bunların mağdur ettikleri ne olacak.
Osman Güman İyi de bundan önceki barış gelini diye bilinen kadının italyadan yola çıkarak başına hiçbir şey gelmeden istanbul'a kadar gelmesi; ama gebzeden öteye geçememesi size bir şey ifade etmiyor mu? Bu olayların belki batıda da türklerin başına geldiğini ama örtbas edildiğini söylüyorsunuz. Maalesef bu tahminden öteye geçmiyor. Ben batıda böyle bir şey olsa onun da ortaya çıkacağını düşünüyorum. Günümüzde haber değeri olan hiçbir şeyi ne Türkiye'de ne de başka bir yerde saklayamazsınız.
Bekir Salih Korkmaz Hocamızın yazısında belirttiği gibi cezalar malesef caydırıcı değil. Öyle bir ülke haline gelmişiz ki; öğrencinin hak ve özgürlüğü öğretmenden, hastanın hak ve özgürlüğü doktordan, suçlunun hak ve özgürlüğü polisten daha fazla. Kısacası taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar misali. Öğrenciyi öğrenmeye itecek bir sistem yok, çalışsa da geçiyor çalışmasa da. Öğretmenini dövse de bitiriyor okulu, ona sövse de. Ceza yok, yaptırım yok, zorlama yok. Hakimler yok iyi halden, yok nefsi müdafadan, yok havadan sudan diyerek 40 yıl verilecek hapis cezasını 2 yıla indiriyorlar. Polise silah çekenin canı polisimizinkinden daha değerli. Bu kadının katili de bulunduğunda kamu vicdanını yaralamayacak ve hakettiği şekilde cezasını alacağını bana kim söyleyebilir? Ülkeyi yönetenlerin başlarını önlerine eğip neden bu hale geldik, ne oluyoruz diye düşünmesi lazım.
YanıtlaSilBekir Salih Korkmaz Osman bey bu tür menfur hadiselerin ülkemizde yaşanmasına çok üzülüyorum ama size katılmıyorum. Basının (basınımız demek isterdim ama basının diyorum) olayı ele alma ve servis etme anlayışını gözden geçirmesi lazım. Barış gelinin bana ne ifade etmesi lazım? Utandım, yerin dibine girdim. Başka... Basın ne yaptı peki? Mal bulmuş mağribi gibi üzerine çullandılar. Onlar da gelir kapılarını biliyor tabi. Yapacakları o kadar. Yapması gerekenler birşey yaptı mı??? Yapmamış ki aynı hadiseler tekrar cereyan ediyor. Olayların birşey ifade edip etmediği sorusunu bana değil yöneticilerimize yöneltiniz bence...
Bilgi Dede Allahın emrettiği cezanın dışında, her ne ceza verilirse verilsin. Allaha isyandır. Allahın emrini beğenmemektir.
Bekir Salih Korkmaz Sayın Bilgi Dede, yapmayın, laik bir ülkede yaşıyoruz. Sözylenecek söz mü bu? Aaaaaah ah. Zamanın mücahidlerinin şimdinin müteahhidleri olduğunu düşünürsek suç bizde. Al birini vur ötekine. Her gelen idare aynı malesef.
Bilgi Dede :))
YanıtlaSilBilgi Dede Yapma hocam. Amerikaya teslim etmek demek ben devlet değilim demektir. Biz kendi yöneticimizi seçmeyi öğrenmedikçe daha çok cani Hükümdar olur. Avrupalı Yöneticisini seçer iken; Ben Zina ederim, Uyuşturucu kullanırım, Hırsızlık ederim, Yolsuzluk ederim, Eş cinsel olabilirim, Askerlikten kaçarım. ANCAK; Beni yönetecek kişi bunların hiç birini yapmamalı, benden kat kat dürüst olmalı diyor..... Malesef, Müslümanlar yöneticisini seçerken. Bizden birisi halktan birisi olmalıdır diyor. Eeee Halk nasıl ise yöneticide öyle oluyor..
Bilgi Dede Siz İlahiyatçı sınız Biliyorsunuz Allah'ın Asla affetmediği Tek günah; Kendisine Ortak koşulması. (ŞİRK) iyi düşündüğümüzde en güzel, en mükemmel yaratılan İnsanı, Hayvandan daha aşşağı mertebeye düşürdüğünü görüyoruz. Müstakil hür düşünemez, Şeyhine, bilmem kim efendisine kısaca Allaha ortak edindiği TANRI sına bağımlı hale getirdiğini çok açık görmekteyiz. Hiç bir Müridin Aklı Asla Şeyhinin aklını geçemez. Şeyhi adeta Allahın yerine geçmiş TANRI laşmıştır. Bu TANRI bazan Para, bazan şöhret, kısaca Allahtan başka her şey olabilir.
Bilgi Dede Sizden isteğim var Mehmet Erdoğan Hocam; Günümüzde Şirk konusu ile ilgili bir yazı yazmanızı istiyorum. Selamlarımla.
Mehmet Erdoğan Bilgi Dede, Garibce'nin bu yazıyı yazma saikini anlamış mıdır acaba? Bu yazı bir ülkede suçun, işleyenin yanına kar kalacağı ve adaletin yerini bulmayacağı şeklinde bir anlayışın mevcudiyetinin kabul edilemez bir durum olduğuna dikkatçekmektir.
Mehmet Erdoğan İkincisi de Garibce güncel ile uğraşmaz. Güncel olanın asıl arkasında yatan saiklere dikkat çekmeyi amaçlar. Bu itibarla da yazıları gündem değişse bile önemini korumaya devam eder. Çünkü satır aralarında verilmek istenen mesaj genel geçer değerlerdir. Sözgelimi bu yazıda işlenen konu adaletin nasıl gerçekleşeceği ve polisye tedbirlere rağmen ahlakiliğin gözardı edilmemesi ve otokontrol müesselerine hayatiyet verilmesidir