Garibce bugün Fakültemize İzmir'den gelen Hüseyin Elmalı hocadan öğrenmiş olduğu bir Erzurum deyişini Feys’de paylaştı.
İnek almir!
Dana emmir!
Arkasından da
bir soru sordu:
İmdi bu dili
kim anlir?
Yorumlar geldi:
Bir ikisi şöyle idi:
Erzurumliler anlir değerli hocam:))
O anlıyır bu anlıyır biz anlıyormuyuz
Burcu kızımız “İlmi olan vermek
istemiyor, ilme ihtiyaç duyan almıyor” şeklinde güzel bir yorum yapmış.
Bir Azeri dost şöyle diyor: Ben
anlıyorum Hocam: İnek almıyanda eyitmek lazım, buzov emmiyende yollamaq lazım
:)
Oysa menim mahsad başka idi.
Men sorirem ve direm ki bu dili kim anlir?
Cevaplara bakirem. Menim mahsad bu
değildir direm.
Garibce ne güne durur? İşte ondan
beklenilen de budur: Desin bakalım maksadı ne?
Efendim ben bu soru ile “Bu ağız ile
söylenmiş bu sözü kim anlar” demeyi kastetmedim. Asıl kastım değişimin dile
yansımasına bir örnek teşkil edecek bu sözü sizlerle paylaşmaktı.
İmdi bu söz ne demektir:
Önce “inek”ten başlamalı. İnek sığır
cinsinin dişisine denir. Sığırı biliniyor farz ederek açıklamaya devam edelim: Yeni
doğana buzağı denir. Buzağı biraz büyür dana olur. Dana biraz büyür dişi ise
düve erkek ise erkek dana ve ardından tosun olur. Aynı zamanda boğalık çağına
da ermiş olur. Kolay kolay zapt edilemez. Damızlık olarak tutulmayacaksa eğer iğdiş
edilir, burulur ve böylece öküzlüğe terfi eder. Öküz olmanın bir raconu vardır.
Oha’dan anlar; ohasına göre kağnıyı durdurur ya da zelve kırdırır. Günümüzde
öküzlere ihtiyaç kalmadığı için erkek danalar –damızlık boğalar hariç- belli bir iriliğe erişir erişmez doğruca kesimhaneye
sevk edilirler. Et ihtiyacını karşılarlar.
Düve ise gebe kalır ve yavrular, böylece
o da ineklik mertebesine yükselir. Öyle bir anda ne öküz olunur ne de inek. Her
şeyin bir raconu vardır. Âdâb dahi yerine göre bunlar üzerinden öğrenilir.
Mesela “Öküz olmadan göbe etmeye kalkışmak!” çok büyük bir ayıptır ve kendini
bilmezliktir. Her şeyin bir vakti saati vardır.
Öküz olacak dana yürüyüşünden belli
olur. Bazen b.kundan da anlaşılır. Bu adam olacak çocuklar için de söylenir.
İneğin almasına gelince, hayvan
yavrulayınca buzağısını benimser ve emzirir. Normal davranış şekli budur. Bazen
ise inek kendi yavrusunu kabul etmez, onu bir türlü yanına yanaştırmaz ve teper
emzirmez. Bu durum önemli bir sorun oluşturur. Tabii çaresizlik diye bir şey
yoktur. Her şeyin bir çaresi vardır elbet. Mesela muska yazdırmak bunun bir
yoludur. Bir iki yumurtaya yahut bir pilice bu iş bağlanabilir. Ama daha etkin
olanı –hem de rasyonel- yakmaktır. Diyeceksiniz ki ne yakması? İneği buzağısına
yakmak. Ben bunu görmedim ama keçinin oğlağa nasıl yakıldığını bilirim. Bu işi
bilen biri bunu yapıyor ve sonunda inek buzağısına, keçi oğlağına, koyun
kuzusuna yakılınca daha önce almayan yani yavruyu emmek üzere yaklaştırmayan
hayvan almaya başlıyor. İşlemin esası, kendi vajinal salgısı ile yavruyu ovmak
ve tuz ile birlikte kendi salgısını yalatarak hayvanın kendi kokusunu yavruya
sindirmek oluyor.
İnek almazsa yakma işiyle sorun böylece çözülmüş
oluyor.
İyi de bir de dana emmiyorsa! İşte o
zaman sen sahibinin çilesine bak. İneği mi yaksın, buzağıyı mı halletsin (ona
ne edeceğini ben de bilmiyorum). Benim böyle bir olayın çözümüne tanıklığım
yok. Ama belli ki çok zor gibi gözüküyor.
Şimdi dört kelimelik bir sözün izahı
için benim bu kadar yazı yazmam gerekiyorsa ya aklımdan zorum var demektir ya
da hakikaten ortada düşünülmesi gereken bir durum vardır.
Durum şu ki dil, diğer canlı
organizmalar gibi hayatın içinde doğar, gelişir ve sonunda ölür.
Bizim, hayatımıza yön vermek, zor ve mudil
konuları açıklamak üzere ödünç aldığımız (istiare) bütün durumlar yaşanılan ve
bilinen hayatın içinden olur. Bizim kullandığımız bu deyişler bizzat bizim
kendi yaşadığımız hayata aitti ve dilde olan bu öğelerin hayatta karşılıkları
vardı.
Din dili, tarım toplumunun dili idi.
Kültür tarım toplumuna aitti.
Bunun tabii sonucu olarak da bizzat
yaşanılan hayatın içinden hareketle belirlemeler yapılmaktaydı.
Diyet deve üzerinden,
Zekat, deve, sığır, davar (koyun-keçi)
üzerindendi. Maaştan değildi, çünkü maaş yoktu.
Öşür, hububat (tarım ürünleri)
üzerindendi. Kira gelirlerinden değildi çünkü böyle bir sektör yoktu.
Sadaka-ı fıtır yarım ya da tam ölçek
hurma, arpa, buğday… idi.
Haklar tahıl ile ödenirdi. Ne hakı
dendiğini duyar gibiyim: Çobanlık, imamlık, bekçilik, un öğütme, yarma dövme, ırgatlık…
gibi satın alınan ne kadar hizmet varsa hak diye onlara denirdi. Çobanlık hakı,
değirmen hakı, dink hakı gibi (Bu arada bizim dingimiz vardı ve bir ara
işletmesi benim üzerimdeydi).
Ölçekler de ortalama parmak, tutam,
karış, ayak, zira, kulaç… gibi şeylerdi. Ağırlık ölçü birimi iki ucu kesik arpa
tanesi ve bunun katlarıydı, hacim ölçüsü avuçtu ve bunun katlarıydı… Müd, sa’,
vesk… gibi.
Kısaca bunların hepsinin hayatta
karşılıkları vardı.
Şimdi… Şimdi yok.
Bunların hepsi değişmiş vaziyette.
Ama kadim kitaplarda ve eskilerin
dilinde kısmen yaşamaya devam ediyor.
Ne var ki sanayi ve arkasından bilgi ve
finans çağının çocukları olan yeni nesiller bunları anlayamıyor. Niye? Çünkü
yaşadıkları hayatta karşılıkları yok.
Mesela: “El yumruğu yemeyen kendi
yumruğunu batman sanır?” dedik. Kavunu,
karpuzu, patatesi, soğanı… hayatında bir kez olsun batman ile satın almamış bu
yeni neslin çocukları batmanı (sekiz kiloluk bir ağırlık birimi) bilmez.
Batmanı bilmeyince de sözü anlamaz. Sadece sezer. Sezgi de, bilgi için yeterli
olmaz.
“Öküz olmadan göbe etmeye kalkışma!”
dediğiniz zaman birisine yeni nesil size nasıl tepki verir? bilinmez.
“Halep ordaysa arşın burada!” ne
demektir?
“Tezekten terazinin tezekten olur
dirhemi!” Tezek ne, dirhem ne? Ne bilsin bizim İstanbul çocuğu.
Ben Aralık müftülüğü yaptığım 1979
senesi kışı tezek yakmıştım ve bilirim. Hatta oradaki adı “kokaryakıt” idi ve
pek bir meşhurdu.
Hükümet,
Erzurum'a bir yazı göndermiş:
“Kışın soğuk
geçeceği anlaşılmaktadır... Kullandığınız yakıtın cinsini, kod numarasını ve
stok durumunu acele bildiriniz.”
Erzurumlu bir
köy muhtarı da hemen Ankara'ya cevap yazmış:
'Yakıtımız
pohtir...
Kod numarası
yohtir.
Stokumuz ise
çohtir.”
Bizim
kokaryakıtın da galiba kod numarası yoktu. Odun kömürüne yakın ayarda bir ısı
verirdi.
Öküzün trene
bakması ne anlama geliyordu.
Öküzün altında
buzağı arama, münasebetsizliği anlatmaya yetiyor muydu?
Ev danası öküz
olmazdı. İyi de siz bunu Fakültenizde asistan olmuş bir mezununuza söyleseniz,
bu bir iltifat mı ya da hakaret mi olarak anlaşılırdı?
Bir
götü boklu dananın, bir dam sığırı boklamasının, bugünkü hayatta karşılığı ne
idi?
Öküzün ölümü ile ortaklığın bozulmasının
ilgisi neydi?
Bu ve benzeri binlerce soru sorulabilir.
Bunların hepsi vaktiyle yaşanılan
hayattan alınmış ve herkesin hemencecik anlayabileceği bir anlamı somutlaştırma
amaçlı kullanılmıştı. Şimdi yaşanılan değişimle biz anlamı daha açık olan sözlerle
anlatacağız derken, önce sözün anlamını anlatmaya mecbur mu kalacağız.
Ya da yeni bir dil mi geliştireceğiz.
Tarım toplumu kültürüne ait bütün
verileri bu yeni dile aktarmadan değerlerimizi nasıl koruyacak ve kalıcı
kılabileceğiz?
İşte benim sorudan maksadım bu idi!
Garibce değil mi?
Dua ile!
0.02.2013
GARİBCE
Konuya ilgi duyanlar Garibce'nin "Güncel Bir Din Diline İhtiyaç Var" başlıklı yazısını da yeniden okuyabilirler.
YanıtlaSilherdogan38@.
YanıtlaSilAh be Garibce...! Daştın yine deli gönül, sular gibi çağlar mısın...? Türk Dil Kurumu duyar mı acep senin feryadını...? Aklıma gelen o ki, bir zamanlar kültürümüzün omurgasını teşkil edip bu gün mezarı bile belli olmayan tabir/deyim/kavram/mesel...vb zenginliklerimizi zatınıza ait üslupla bir kitap haline getirseniz de, tarihi bir misyonu eda etseniz, çok yahşi olur...Sağ olun sayenizde hatırımızda iz bırakan kavramları yeniden tahattur ediyoruz..
YanıtlaSilSemra Kaya çok güldüm hocam sayenizde Allah razı olsun
Fatih Özçelik "Çağdaş Meydan Okumalar Karşısında Ulema: İmkanlar ve Riskler"
Şaban Ali DÜZGÜN hocamızın kelam araştırmalarında kaleme aldığı makalede konuya dair okumaya değer..
Nazan Şahbaz Erdoğan ''sezgi bilgi için yeterli olmaz'' zelve kırdırmak?
Mehmet Erdoğan Konuya ilgi duyanlar Garibce'nin "Güncel Bir Din Diline İhtiyaç Var" başlıklı yazısını da yeniden okuyabilirler.
Mehmet Erdoğan Bu vesile ile ben de şöyle bir göz attım tekrar var mı diye endişem vardı. Endişem zail oldu. Garibce demek halin yazganı. Ne geliyorsa onu yazıyor.
Mehmet Erdoğan Nazancığım, zelve öküzü boyundurukta tutmaya ve bağlamaya yarayan oklavadan biraz kalın meşeden yapılmış kırk santim uzunluğunda özel çubuk.
Zekiye Güntan Çok güzel anlatım, Sağolun hocam varolun,
Esra Özgün çok güzel bir yazı olmuş, bizi güldürdünüz Allah da sizi güldürsün hocam. dilin güncellenmesi mevzuuna gelince bunların sistemli bir şekilde nasıl yapılabileceğini düşünüyorum da beynim uyuşuyor:) sahi nasıl olabilir. islam hukukçularının gündeminde yer alıyor mu bu konu. (sanki bu konulardan çok anlıyormuş gibi soruyorum kusuruma bakmayın)
Duran Ekizer yani eskiden kullanılan kalıplar ve cümleler artık anlaşılamıyor demek istiyor hocam. değişim ve modernite hepimizi değiştirdi. tabi başta dilimizi. yani kimse anlamıyor bu cümleyi. zira günümüzün çocukları ne anlar ineğin buzağısını reddetmesini, ne anlar buzağının bazen anasını emmek istememesini. eskiden gözer vardı, tekne vardı, orak vardı, tırpan vardı, kuzuları emiştirmemek vardı. gavurga vardı vs. vs.
YanıtlaSilçok hoş gerçekten
YanıtlaSilHocam çok iyi ve muthis örnekler
YanıtlaSilZübeyir Fırat
YanıtlaSilBu yazıyı her okumamda,
Bir tebessüm
Bir hüzün kaplar içimi...
Bazen o anı yaşarım...
Kendimi Güney Torosların kekik kokulu zümrüt yeşili yaylalarında bulurum.
Oğlak güderim...
Cızzana binerim...
Mezla ağacına kurulan hıllangaçta sallanırım...
Kuru dere yataklarında ki taşlarda oluşan yosunları tükürükle ıslatır, şal bir taşla sürte sürte kına yapar ellerime sürerim...
Şimdi mi?
Her sabah, çiy tanelerini kurutarak alayçıkların üzerine düşen güneşi beklerim...
Ve
Garibce'nin ellerinden öperim.
Mehmet Yildirim:
Bu yazıyı okuyunca kendimi yeniden Madazı köyünde buldum. Mükemmel bir tasvir.
Hasan Kurt: Erzurum'un sokaklarında yürümüş, yiğit dadaşlar diyarında kimisi 4, kimisi 5, bir kısmı da daha fazla kalmış olanlar anlir ki, bu sözlerin yazarı Erzurum'da 5 yıl kalmıştır.
YanıtlaSilAllah razı olsun.
Hatıralarımızı yâd etmeye vesile oldunuz.