Reno 9
marka ilk arabamı sattıktan bir ay sonra birisi aradı ve kendisini tanıttı. Bir
öğretmendi. “Hocam” dedi “telefonunuzu buldum ve sizinle tanışmak istedim. Şu
anda arabanız bende. Ben aldım ve kullanıyorum!”. Ben de “Hayırlı olsun, güle
güle kullan! dedim ve bir ihtiyaca binaen satmış olduğumu söyledim. Sonra
kilometresi kırk iki binde olduğunu söyledi. Araba nasıl diye sordu. Ben de
arabayı devrettiğimde kilometresinin seksen binin üzerinde olduğunu söyledim.
Anlaşıldı ki benden alan adam –adı da Mücahit idi- arabanın kilometre sayacını
yarı yarıya düşürmüş ve öğretmen arkadaşı kandırarak satmıştı.
Sonra Toyota
Corona marka ikinci el bir araba almıştım. Lada’dan inip de ona binince şimdiye
kadar arabaya değil de kağnıya binmekte olduğumu anladım. Eski de olsa her
türlü konforu vardı. Birkaç sene bindim. İhtiyaç halinde servise değil sanayiye
götürüyordum. Birinde yolum servisine düştü. Bana dediler ki “Bu araba bu
servise son girişinde 180 bin kilometredeymiş”. Oysa ben aldığımda 135
bin’deydi. Belli ki sayaçla oynanmış ve rakam en az üçte bir oranında geriye
çekilmişti.
Eğer
benim başıma gelen herkesin başına gelen bir şey ise, demek ki neredeyse ikinci
el satılan araçların tamamına yakını ya satıcı ya da aracı elinde sayacı ile
oynanarak satılıyor.
Bugün Haber7’nin
bir haberi şöyle idi:
İkinci el
araç simsarlığında son trend aracın kilometresini düşürmek. Yetkililer, sanayi
sitelerinde 30-100 lira ücretle kilometresi düşürülen araçların ölümcül
boyutuna dikkat çekerek uyarıyor.
Bazı
ikinci el araç sahiplerinin kurnazlık edip aracını daha pahalıya satmak için
otomobilin kilometresini düşürme yoluna gitmesi, yeni bir iş kolu haline geldi.
Bugün birçok oto sanayi sitesinde en üst düzey elektronik tesisata sahip
araçların bile kilometreleri düşürülebiliyor…
Kilometre
düşürmenin iki tür sakıncası olduğunu belirten yetkililer "Bunların ilki
tüketici bu noktada kandırılıyor. İkinci ve en önemlisi ise aracın önemli
parçaları kilometre-yıl bazlı değişir. Düşük kilometre olduğunu düşünüp bu
aksamları değiştirmeyen alıcı açısından ölümcül kazalar bile meydana
gelebilir" diyor. İkinci el ‘güvenilir olmayan' her 10 araçtan 7'sinde
bu işlemin uygulandığını belirten yetkililer ayrıca, ikinci el araç almayı
planlayanlara "Aracı almadan önce mutlaka yetkili serviste kontrol
ettirin" uyarısında bulunuyor.
Şimdi
durum bu!
Bunu
yapanlar Müslüman olabilir mi? Adları Mücahid, Ahmet, Mehmet…
Ama
yaptıkları asla Müslümanlıkla ilgisi olamayacak şeyler.
Daha
geçenlerde çayın içine sunta talaşı katan bir şebeke ortaya çıkarıldı.
Haberlerde marka ismi gizlenerek veriliyordu. Oysa insanlara zulmeden, haksızlık
yapan insanlardı. Böylelerinin korunması gereken ırz ve namusu, şeref ve
itibarı mı olurmuş?!
Bu
insanların Allah’tan korktukları yok. Kullardan da utanacakları yok.
Sayaçla
oynadınız ve buna sebep arabanızı sattınız ve üç beş kuruş fazla para aldınız.
Zulüm ettiniz, haksızlık ettiniz.
Buna
sebep elde ettiğiniz haksız kazanç öz sermayenizi de şaibeli hale getirmiş
oldu.
“Bizi
aldatan bizden değil”di hani.
Bu
insanlar bizi aldatıyorlar.
Ölçüde
tartıda ile yapıyorlar. Ayarlarla oynuyorlar.
1987 yılında
hac mevsiminde kurban kesimi için Türkiye’den kasaplar götürülmüştü. Üç gün
içinde tek bir kesimhane’de beş yüz bin koyun kurban ediliyordu. Müslüman
ülkeler arasında iş bölümü vardı; oralardan getirilen elemanların kimi
yakalıyor, kimi kesiyor, kimi yüzüyordu. Benim Arapça bilmem sebebiyle yönetici
olarak başlarında götürüldüğüm grup yüzücülerdi.
İslam
Bankası’nın organizesinde o tarih itibariyle son derece modern bir sistem
kurulmuştu. Buradan canlı olarak yakalanıyor, kesiliyor ve öbür taraftan sağlık
ve kalite kontrolü yapılmış bir halde ve paketlenmiş biçimde soğuk hava
tertibatlı TIR’ların içine kadar yürüyen bantlarda hareket ediyordu. Oradan da
değişik İslam ülkelerine dağıtım yapılıyordu.
Yüzülmüş
ve her işlemi tamamlanmış olan hayvan sayaçtan geçiriliyor ve sayı mekanik
olarak atıyordu. Bizim kasaplar bunu keşfedince boş kancaları kendileri
asılarak sayaçtan geçirmeye yeltendiler. Böylece hak etmedikleri halde
yüzdükleri hayvan sayısından daha fazla miktarda hayvan yüzmüş gibi ücret
almayı düşünüyorlardı. Bunlar Harem-i Şerif’teydiler ve belki de çoğunluğu aynı
zamanda hacı olmak için oraya gelmişlerdi. Zaten bir kısmının kasaplıkla da
ilgisi yoktu.
Allah
şöyle buyuruyordu:[1]
“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!
Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları
zaman, tam ölçerler.
Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut
tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.
Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin
Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mutaffifîn
83/1-6)
Müslümanlığın hayatın içinde olması dendiği zaman
bizim kastetmiş olduğumuz şey işte budur: Namaz kılmak, oruç tutmak… bizi daha
ahlaklı yapmak içindir. Çünkü bir ağaca nispetle meyve ne ise insana nispetle
de erdemler odur. Erdemler, insanın yapıp ettiklerinde ve özellikle de insanlarla
ilişkilerinde ortaya çıkar.
Bizim adları Müslüman olan değil, yaptıkları
müslümanca olan erdemli insanlara ihtiyacımız vardır.
İslam’ı ancak onlar temsil edebilirler.
Allah işimizi kolay eylesin!
20.02.2013
GARİBCE
[1] وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ (1)
الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ (2) وَإِذَا كَالُوهُمْ
أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ (3) أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ
(4) لِيَوْمٍ عَظِيمٍ (5) يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (6) [المطففين : 1 - 6]
Çok güzel ve 'hayatın içinden' bir yazı olmuş yine. Teşekkür ederim. Selamlar. İsmail Taşpınar
YanıtlaSilherdogan38.
YanıtlaSilEe HOŞ BİR ANLATIM TARZI GARİBCE! Şiir gibi...Yüreğine mi desem, kalemine mi desem...ama top yekün varlığına sağlık..
Bir guzel yazi daha... Tesekkurler.
YanıtlaSil