Haber
özeti: Dünyanın ilk boz ırk klonlarında anne mutluluğu...
TÜBİTAK, İstanbul, Uludağ ve Namık Kemal üniversiteleri iş birliğiyle yürütülen
"Anadolu Yerli Sığırlarının Klonlanması" projesi kapsamında klonlanan
"Nilüfer" ve "Kiraz" isimli gebe boz düveler anne oldu.
Kulak dokusundan üretilen
embriyonların fakültedeki taşıyıcı annelere aktarılmasıyla klonlanan Nilüfer ve
Kiraz, anne olmanın adeta mutluluğunu yaşıyor. Nilüfer 9 Ocak'ta Kardelen
isimli buzağı dünyaya getirirken, Kiraz ise 2 gün sonra Karakız isimli buzağıyı
doğurdu. (Haber 7/ 22.01.2013)
___oOo___
Klonlamanın
ilk haber yapıldığı günlerde herkes bir şeyler söylemişti. Bir kısım insanlar
da din adına “Bunun yaratıcılığa soyunmak” olduğu gibi söylemlerde
bulunmuşlardı.
Her
teknolojinin kötüye kullanma riski vardır. Nükleer teknoloji şu anda insanlığı
aydınlatmaya hizmet ediyor. Pek çok hayırlı amaç doğrultusunda kullanılıyor.
Ama aynı teknoloji Hiroşima üzerinde ölüm kustu, yıkım oldu.
Klonlama
da nihayetinde bir teknoloji. İnsan sahip olduğu akıl ile keşifte bulunuyor.
Keşif, var olan bir şeyin üzerindeki örtüyü kaldırarak onu gün yüzüne çıkarmak
demektir. Yaratıcılık (yoktan var etme) Allah’a mahsustur. Ama yaratıcının
yaratmış olduğu bir düzeni, onun işleyiş mekanizmasını ortaya çıkarmak ve bunu
bir teknolojiye dönüştürerek insanlığın hizmetine sokmak, halife olarak insanın
yapması zaten gereken bir şey olmalıdır.
İnsanın
kendisinden beklenen doğrultusunda, kâinattaki mevcut sırları ortaya çıkarması
ve bunları hayırlı, yararlı işlerde kullanması kimilerine göre çizgiyi aşmak
görülüyor. Oysa bu üzerine sorumluluk binen insanın yetkisi dâhilinde olan bir
şeydir. Bu yetki sorumluluk anlamında yani eğer yapmamış ise sorumlu olacağı
türden bir durum şeklinde algılanmalıdır.
Allah,
Hayy’dır ve bütün hayatların kaynağıdır. İnsanı balçıktan yaratmış ve ona
Ruhundan üflemiş ve böylece o can bulmuştu.
Sonra üremeyi belli bir sünnete (doğal yasaya) bağlamıştı. Bu yasaya
göre üremek için yeterli koşullar bir araya geldiği zaman maksat hâsıl
oluyordu.
Bunun
doğal yolu bir erkekle bir kadının bir araya gelmeleri idi. Kanun nasıl
işliyordu, kimse bilmiyordu. Ama bilinen bir şey vardı: Erkek ve kadın bir
araya gelirlerse, işte o zaman üreme gerçekleşiyordu. Doğal yasanın işlemesi
için ahlakilik, meşruiyet gibi şartlara gerek yoktu. Yani bir erkek bir kadın
bunlar kim olursa olsun, hatta ister kadın erkeğin kendi kızı, ister bir
yabancı olsun birleşme vuku bulmuş ve yeterli şartlar da bir araya gelmişse
üreme hâsıl oluyordu. Doğal üreme yasasının şartları bu kadardı. Bunun ötesinde
kadın ve erkek arasında helallik şartı gibi hususlar doğal üreme yasasına zait
ahlakî, şerî, örfî vb. şartlardı.
İmdi
insanlar zamanla bu yasayı keşfetmişler ve bunun için yeterli koşulları tespit
edip normal ilişki yolu dışında başka bir yolla bu unsurları bir araya
getirmişler ve sonra sonucu beklemişler: Sonuç başarılı. Çünkü uygulanan bu
yeni tekniklerle yaratılış için gerekli olan yeterli koşullar oluşturulmuş. Ha,
bu ortaya çıkan yeni ürünün meşruiyeti, ahlakiliği bu oluşumdan tamamen
bağımsız ayrı kriterlere bağlı değerlendirmelerdir.
“Siz
kim oluyorsunuz da yaratıcılığa özeniyorsunuz” şeklindeki bir çıkış aslında
abes olmalı. Çünkü yaratıcılığa özenilmiyor ki, yaratıcılığın keşfedilen
yeterli koşulları bir başka yol ile oluşturulmaya çalışılıyor.
Hayvanların
üremesinde eşlerin nikâhlı ya da sahipli olması şartı gibi şerî bir gereklilik
yoktur. Bunun ötesinde hayvanların üremesini sağlamanın yeterli koşullarını
oluşturacak tabii olanın dışında yeni yöntemler de bulunmuş ve bunlar başarı
ile uygulanmışsa bu başarıyı sadece tebrik etmek gerekir.
Şu
da bir kayd-ı ihtirazi olarak akılda tutulmalıdır: Bir zaruret ve mübrem
ihtiyaç olmadıkça hiçbir alanda doğal yollar terk edilmemelidir. Söz gelimi bir
nikâh akdi içinde de olsa hiç tensel temas oluşmadan, eşler bir olmadan
onlardan alınan sperm ve yumurtaların tüpte döllenmesi ve rahme yerleştirilmesi
sonucu –bir zarurete müstenit değilse- çocuk sahibi olunması normal bir durum
gibi de görülmemeli. Eşlerin birbirine, anne baba ve çocuğun her birinin
diğerine fevkalade yakınlık duymaları için maksadın tamamen doğal yollarla elde
edilmesinin son derece önemli katkısı olacağı göz ardı edilmemeli.
Dokuz
ay karında taşınmayan, doğumu için sancısı çekilmeyen bir çocuk genetik olarak
senin olsa ne olacak? Hz. Peygamber, “Saygı kime olmalı?” şeklindeki bir soruya
üç kez “annene”, dördüncü de de “babana!” demiş. Her anlamda çocuk ile
bütünleşme ve onu benimseme çilesini çekmeyle doğru orantılı gibi gözüküyor.
Şu
Allah’ın işine bak ki, üreme gibi hayatî bir yükü doğal yoldan karşılama
durumunda ne kadar da zevkli hale getiriyor? Yolun meşru olması halinde ise bir
de üstelik sevap veriyor.
Eee!
Ne diyelim. Hamd olsun, şükür olsun!
Tabi,
bu gibi teknolojilerin gayri ahlaki ve gayrimeşru şekillerde kullanımı da
mümkündür. Bu ihtimal, bu yöntemlerin esasen bir yöntem olarak meşruiyetini
ortadan kaldırmaz. Nitekim doğal üreme yolunun da gayrimeşru şekilde olması
özünde pekâlâ mümkündür. Bu ihtimal var diye, normal olan bu yolun kapatılması
gibi bir durumu kimse düşünmemektedir.
Dua
ile!
09.02.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder