Göç alan şehirlerimiz çok hızlı büyüyor. Özellikle ellili
yıllar sonrasında herkes bir şeyler yapma çabası içinde olmuş. Vatandaş gece
kondu yapmaya, belediyeler hizmet binaları oluşturmaya, kentlerde kaybolma
korkusuyla bir araya gelen Müslümanlarda gecekondu camiler yapmaya çabalamışlar.
Kimi camiler sanki Sultan camisi gibi iki üç hatta dört
minareli. Birçoğunda uyum ve nispet yok. Bir çoğu etraf binaların abanması
altında. Hani Bosna, Makedonya gibi yerlerde dağın tepesindeki Haça nispet
minarelerin olabildiğince gözükür olması arsuzu, gerçekten cami gövdesine
nispetle anlamsız denilebilecek ölçüde oransız minarelerin varlığını belki izah
edebilir. Ama İstanbul gibi yerlerde
bunun böyle bir psikolojik izahı da yoktur.
Güçlü rüzgarlarda aha devrildi aha devrilecek korkusu veren ince up uzun minareler vardır.
Ülkemiz çok şükür
artık gelişiyor. Bu gelişme kendisini yapılaşmada da gösteriyor. Artık
gelişmişliğin göstergesi yapma değil yıkma olmuş.
Artık yıkmak, hesapsız kitapsız ne yapılmışsa onların
hepsini yıkmak ve planlı programlı bir şekilde
yeniden, kullanışlı ve estetik bir biçimde yapmak gerekiyor.
Bu anlayış ve ihtiyaçtan bizim fakültemiz de nasip aldı.
Fakülte binalarımızın tümü yenilenecek. Yunus Emre yıkıldı ve şu anda bitmek üzere.
Camimiz yıkıldı ve artık yol hizasına kadar yükselmiş durumda.
Eskiden Osmanlı mimari tarzındaydı. O gitti. Garibce “Ve
kubbe yere indi” başlıklı yazısında o gidişin öyküsünü sizlerle paylaşmıştı.
Tarihi eski değildi ama cami eskimişti. Hesapsız ve kitapsız olmuş, ilerinin
ihtiyaçları öngörülerek yapılmamıştı. Hem de deprem kriterlerine göre sağlam
çıkmamıştı. Buna rağmen önemli bir hizmet görmüştü ve Anadolu yakasının
protokol camii durumunu almıştı. Başbakan ve cumhurbaşkanı gibi devlet
erkanının da uğrak yerleri idi. Altunizade önemli bir iş merkezi halini almıştı
ve insanların Cuma namazı kılma ihtiyaçlarını önemli bir biçimde bizim camiimiz
karşılıyordu.
Şimdi “el-Ba’sü bade’l-mevti hakkun” dercesine tohumun toprağı
yararak başını göstermesi gibi toprak altından yol hizası seviyesine çıkmış
bulunuyor ve çok yakında kendisini göstereceğe benziyor.
Bazıları “Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” fahvasınca
eski yapısı ile bir dirilişi ve yeni bir kıyamı bekleyebilir.
Ama öyle değil, bu diriliş, bu kıyam modern bir üslupla
olacak.Bu yüzden de çok itiraza maruz kaldı, ama proje planlandığı gibi
yürüyor.
Yeni bir şey olacak. Belki çok daha kullanışlı olacak.
Şu anda yol hizası altında yeni kazanılmış olan dört kat
bitmiş durumda ve cami bunun üzerine yükselecek.
İlk iki kat otopark olacak. Onun üzerindeki iki kat ise cami
külliyesi olacak ve burada kitap-kafeteryası, konferans salonu, sanat galerisi,
derslikler, hoca odaları, toplantı salonları, yemekhane ve şadırvan gibi
birimleriyle dînî ve sosyo-kültürel hizmetlerde kullanılması düşünülen iç
mekanlar bulunacak.
Onun üzerinde de helozonik bir kubbe ile örtülü bir mekanda
insanlar ibadet edecekler.
Minareler, gök kubbeye yazacaklarımız var der gibi yükselen
kamış kalemler gibi olacak.
Eski camimizin iki katı büyüklüğünde olacak.
Ve güzel olacak.
İnşallah daha güzel ve daha kaliteli hizmet verecek.
Dua ile!
06.04.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder