Ubade b es-Sâmit
anlatıyor:
Ben Birinci Akabe Beyatı’nda
bulunanlardandım. On iki adam idik. Rasûlullah’a (sav) “kadın beyatı” yaptık. Bu
olay henüz savaş farz kılınmadan önceydi.
Beyatımız şu
şartlar üzere yapılmıştı:
1. Allah’a hiçbir
şey ortak koşmayacağız.
2. Hırsızlık
yapmayacağız.
3. Zina
etmeyeceğiz.
4. Çocuklarımızı
öldürmeyeceğiz.
5. Ellerimiz ve
ayaklarımız arasından uydurmak suretiyle iftira yapmayacağız.
6. Marûf olan (yani
ortak akla ve insanlığın genel vicdanına ters düşmeyen, güzel karşılanan) konularda
ona isyan etmeyeceğiz.
Hz. Peygamber bizim
verdiğimiz bu ahde mukabil şöyle buyurdu: “Eğer bu ahdinize riayet eder ve
verdiğiniz sözü tutarsanız size cennet vardır. Yok sözünüzü tutmayıp bunlardan
bir kısmını işleyecek olursanız durumunuz Allah’a aittir; diler sizi affeder ve
dilerse de azap eder.”[1]
Bu beyata “Bey’atu’n-nisâ
= Kadın beyatı” denmesinin sebebi Mümtehine suresinde kadınlar tarafından
yapılan beyat ile aynı içeriğe sahip olmasıdır.[2]
Bilindiği gibi Hicret öncesinde henüz cihad farz kılınmamıştı. Zaten Müslümanlar
kendi canlarının derdindeydiler. Savaş bir tarafa canlarını kurtaramıyorlardı
ve birçoğu öncesinde Habeşistan’a ve şimdi de topluca Yesrib’e (Medine) göç
etmenin yollarını arıyorlardı.
Allah dinine
elbette yardım edecekti.
Yesrib’li Evs ve
Hazrec adlı iki kardeş kabile yıllarca birbirlerini yemişler ve adeta
tükenmişlerdi. Kendilerini bir araya getirecek ve yeniden sulh ve sükunu
sağlayacak bir otoriteye ihtiyaçları vardı. Onların bu ihtiyaçları ile Hz.
Peygamber’in kendisine ve müminlerine yeni bir yurt arayışı içine girmiş olması
buluşmuş ve yapılan beyatlar sonucu Yesrib’e göç edilmesi kararlaştırılmıştı.
Hicret ile birlikte
Yesrib, Hz. Peygamber’in şehri anlamında el-Medine adını alacak ve İslam’ın
nuru işte bu yeni merkezden yayılacaktı.
Peki, İslam’ı ve
Müslümanları güçlü kılan neydi?
Kanaatimce o gücü
bu beyat metninde de görmek mümkündür.
Can derdine düşmüş
ilk Müslümanların ve onların aziz peygamberinin bu yeni kavmin Müslüman olması
sırasında ileri sürmüş olduğu şartlar bu gücün ipuçlarını veriyordu.
Tevhid elbette her
şeyin başıydı. İman başlı başına bir güçtü.
Bunun yanında iman
etmiş biri olarak Müslüman asla hırsızlık etmeyecek, zina yapmayacak, açlık vb.
korkular yüzünden çocukları öldürmeyecek, iftira atmayacak, herkes onun
elinden, dilinden ve belinden emin olacaktı.
Çocukların
öldürülmesinden maksat, cinsiyet ayrımcılığının sonucu kız çocuklarının
öldürülmesi olabileceği gibi, (el-Enâm 6/151; el-İsrâ 17/31) ayetlerinde de
atıfta bulunulduğu gibi açlık korkusu yüzünden çocukları özellikle de “kaşık
düşmanı” kız çocuklarını öldürmeyi murat olabilir.
Hz. Peygamber diğer
yandan itaati “mutlak, sorgusuz sualsiz bir itaat” değil, marûfa itaat şeklinde
de kayıtlamıştı.
İşte bu ahlâkîlik,
işte bu ilkeliliktir ki Müslümanları ve İslam’ı güçlü yapmıştı.
Bu ruhtan
uzaklaştıkça, ahlaken değer kaybettikçe Müslümanlar zelil olmuşlardır.
Onları bir arada
tutan en güçlü bağ işte bu ortak ahlakîlik esaslarıydı.
Her şeyi kaybetsek
de bunları kaybetmememiz gerekirdi.
Çünkü Müslümanlığın
asgarî koşulları bunlar demekti.
Sağlam ve sahih bir
inanç düzlemi üzerine bina edilen ibadetlerimiz bile işte bu ahlakîliği
sağlamak ve sürdürmek içindi.
Dua ile!
03.04.2013
GARİBCE
[1] البداية والنهاية - (ج 3 / ص 184) عن عبادة - وهو ابن الصامت - قال: كنت
ممن حضر العقبة الاولى، وكنا اثني عشر رجلا. فبايعنا رسول الله صلى الله عليه وسلم على
بيعة النساء، وذلك قبل أن يفترض الحرب، على أن لانشرك بالله شيئا، ولا
نسرق، ولا نزني، ولا نقتل أولادنا ولا نأتي ببهتان نفتريه بين أيدينا وأرجلنا، ولا
نعصيه في معروف. فإن وفيتم فلكم الجنة، وإن غشيتم من ذلك شيئا فأمركم إلى الله، إن
شاء عذب وإن شاء غفر.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ
الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا
يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ
بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ
فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ
غَفُورٌ رَحِيمٌ (12)
“Ey
Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir
iftira uydurup getirmemek,[2]
hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri
zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz
Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (el-Mümtehine 60/12)
Ahlâk! aaahh Ahlâk!! Teşekkürler Hocam.
YanıtlaSil