25 Nisan 2013 Perşembe

Kaderim! Olmasan sen ben ne ederim!



Ey kader! İyi ki varsın!
Yoksa biz hangi bahaneye sığınacaktık.
“Unuttuk!” deseydik, “Niye unuttun?” derlerdi.
“Hata ettik!” deseydik! “Etmeyeydin!” derlerdi.
“Dayanamadım, acele ettim!” deseydik, “Canın mı çıkmıştı biraz daha bekleyemez miydin?” diye zılgıt yerdik.
Yapsak niye yaptın, yapmasak niye yapmadın derlerdi.
Sen olmasaydın ey kader halimiz nice olurdu?
Ne zaman düze çıkar ne zaman rüşdümüze ererdik. Sorumluluk alır dünyaya vaziyet eder, gidişata nizamat verirdik.
İyi ki varsın ey kader. Artık ne gam ne keder!
Bizim Nuh Aslantaş Hoca ödül törenine yetişememiş. Ne yapaydı yani? Kaderi mi yok sayaydı. Ona tarih olarak 19 yerine 20 Nisan yazdıran el nasıl yok sayılabilirdi?
“Men âmene bi’l-kader emine minel keder! = Her kim inandı kadere, artık keder onun için hak getire!”
Vallah, hadisimiz de tamam. Bu arada yıllar boyu söyleyip durduğumuz böyle bir hadis olmadığını da öğrenmiş oldum. Tezgâhı kurarken tabii eksiksiz kurmak lazım.
İmdi sen neymişsin be kader! Sen olmasaydın Emevî tasallutunu nasıl izah ederdik. Sen olmasaydın nice şehidin dökülen kanlarını nasıl anlardık.
Haccacları, Seffahları, Saddamları, Beşşarları  nereye koyardık.
Hacda tünel faciasında izdihamdan ölen binlerce insanın hayatını hangi sağlam kulpa bağlardık.
Öğrenci  gece eğlendi vaktinde uyumadı, derse geç kaldı.
İşçi işveren önlemini almadı, makinelere nice kollar kaptırıldı, nice canlar dişliler arasında ezilen bedenden çıkmaya zorlandı.
İnsanımız çalışmadı, teşebbüs etmedi, denize açılmadı, her türlü riski göze almadı baba ocağında kaldı, babasının ocağını tüttürmeden başka hiçbir halt edemedi. Tüten ocağın isi her tarafı tuttu. Tütmeden de ocakların yanabileceğini bilemedi.
Tüten ocaklar nice canlar aldı. Ah lodos ah! Sen de nereden çıktın?
Ne o ne ötekisi zaten başka türlü edemezdi. Çünkü kaderleri  bu idi.
Atmosfer delinmişti, küresel ısınma baş göstermişti. Elbette öyle olacaktı. İnsanlığın kaderi kıyamete doğru gitmeyecek miydi? Dünyaya kazık çakacak halimiz yoktu ya!
Karada ve denizde fesat kendisini göstermişti. Demek ki dünyanın kaderiydi.
Ey kader! İyi ki varmışsın.
Yoksa birileri çıkacak her şeyin sualini benden soracaktı. Gel bakalım ey emanetin sahibi? Ne yaptın hele bir hesabını ver diyeceklerdi.  Bu bozgunun faturasını “bimâ kesebet eyd”i’n-nâs” fehvasınca hele bir öde diyeceklerdi.
Çocukların aç ve açıkta kaldıysa bunda senin tembelliğinin dahli yok mu diye başımıza ekşiyeceklerdi.
“Peki hacda Mina’da şimdi niye hiç kimse izdihamdan ölmüyor?” diye sual edeceklerdi.
Depremde neden Veli Göçer’in binalarıyla genelde kamuya ait binalar göçmüştü? diye soracaklardı. Adamın soyadı öyle olduğu için mi binaları göçtü diye takılacaklardı.
Ama kimsenin haddine mi böyle sorular sormak: Çünkü bütün bunlar kader.
Melekler, bu insanın bu akılla ve bu imanla halife olup evrene vaziyet etmesini daha çoook bekler.
İyi ki varsın be kader!
Yüce Allah’ı öcü gösterdik çocuklara: Allah yakar!
Her haltımızın faturası da Allah’a çıkar.
Öldürdüm; kaderim böyleymiş.
Nice hayat söndürdüm. Başka türlü nasıl edebilirdim ki?
Hapishaneler kader mahkumlarıyla dolu. Onların bizzat kendilerinin hiç suçları yok. Tetiği çekerken, boğaz sıkarken, ırza geçerken, çalarken, çırparken onlar yapmadılar; hep O yaptı.  Onları suça iten toplumun hiç suçu yok. Şehvani tatminsizlikler yüzünden ayrılan ve çocukları sokağa terk eden ebeveynin, onların birer suç makinesi haline gelmesinde en küçük sorumlulukları yok. Mahkumları yeniden topluma kazandırmak için en ufak gayret göstermeyen, onlara iş vermeyen, bataklıktan kurtulmak için uzattığı ele tekme ile karşılık veren bizlerin hiç mi hiç kabahati yok.
Kader utansın.
İblis de öyle diyordu: “Beni azgınlığa sürüklediğin hakkı için…!” O da faturayı Allah’a kesmişti.
Oysa Adem baba “Ben yanlış yaptım!” diyordu.
Şimdi onun çocukları babalarını yolunu terk etmiş ve İblis’in peşine düşmüşlerse demek ki bu da kader idi.
Başka ne yapabilirlerdi ki?
Dua ile!
25.04.2013
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...